![](https://cdn.tercuman.com/resize/276x144/Documents/tercuman/images/2025/01/21/6db5da4b.jpg)
Büyücü yazar: Apuleius
Akdeniz'in büyük şehirlerini dolaşarak ve ezoterik bilgiler toplayarak profesyonel bir öğrenci, astronomiden zoolojiye kadar tüm antik öğrenim dallarında kelimenin tam anlamıyla bir usta… Huzursuz merakı, muzip hayal gücü ve büyücülükle suçlanması… İşte karşınızda Apuleius!
O bir kuş, o bir uçak… Hayır hayır, o bir büyücü! Öncelikle belirteyim, okumakta olduğunuz yazının öznesi Gandalf falan değil, MS 120’lerin başlarında günümüz Cezayir topraklarında dünyaya gelmiş Kuzey Afrikalı-Romalı bir yazar olan Apuleius, tam adıyla Lucius Apuleius Madaurensis. Aslında Yunan ya da Romalı yazarların çoğu hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Bazen yazıtlar aracılığıyla sağlam bilgilere sahibiz bazen de genel olarak güvenilir görünen klasik filologların çalışmalarıyla... Daha doğrusu, hayatta kalan biyografilerde ve yorumlarda sıklıkla makul görünen veri parçaları sayesinde belli başlı bilgilere ulaşıyoruz. Bunların gerçekten doğru olduklarını hiçbir zaman bilemeyiz. Antik yazarların yaşamları söz konusu olduğunda bağımsız olarak doğrulanabilir bilgilerin nadir olduğu bir gerçek. Ancak Apuleius diğer yazarlardan biraz ayrılır, zira kendisi hakkında en şeffaf bilgileri yine kendisi vermiştir.
Apuleius yirmili yaşlarını Akdeniz'in büyük şehirlerini dolaşarak ve ezoterik bilgiler toplayarak profesyonel bir öğrenci olarak geçirdi. Görünüşe göre astronomiden zoolojiye kadar tüm antik öğrenim dallarında kelimenin tam anlamıyla ustalaşmıştı. Yazılarının çoğu kayıptır; günümüze ulaşan birkaç tanesi ise onun ne kadar bilgili olduğunu açıkça ortaya koyar. Huzursuz merakı ve muzip hayal gücü onu büyüleyici bir konuşmacı yapmış olmalı: Eserlerinden anladığımız kadarıyla konudan sapmayı, saçmalamayı ve kelime oyunlarına başvurmayı severdi ama asla sıkıcı olmadı. En azından yazılarında.
Büyücü dedikodularının kaynağı
Başlıktan da tahmin edersiniz ki Apuleius’u yaşadığı devrin diğer yazarlarından ayıran çok önemli bir özelliği var, o da sözüm ona büyücülüğü! Peki, onun büyücü olduğu dedikodularının kaynağı neydi dersiniz? Aslına bakarsanız Apuleius, kimi zaman hastalarını büyü yoluyla tedavi eden sağlık tanrısı Asklepios’unki gibi açık kültlerin yanında birkaç farklı gizem dinine de mensuptu ve şarap tanrısı Dionysus’unki de bunlardandı. Dionysus kültünün ritüellerine katılan insanlar, herhâlde bu yolla toplumsal baskı ve kısıtlamalardan kurtulup daha ruhani bir boyuta geçeceklerine, kısaca esriyeceklerine inandıkları için alkolün yanı sıra halüsinojen maddeler de kullanıyorlar, çok defa toplumun geri kalanı nezdinde marjinal sayılan davranışlar sergileyerek taşkınlık çıkarıyorlardı.
Bu yüzden Apuleius’un yaşadığı dönemde Dionysus kültüne iyi gözle bakıldığı söylenemezdi, hatta kültün Bacchanalia adı verilen festivali hâlihazırda yasaklanmış bulunuyordu. Apuleius’un bağlı olduğu gizemler arasında dikkati çeken bir diğeri, Mısır kökenli Isis kültüydü, ki büyü tanrıçası olarak tanınan Isis ile oryantal büyü metinlerinde, Hristiyanlığın gelişmeye başladığı dönemde bile rastlaşmak mümkündü.
Kültün ritüellerinde de Isis’in ölüm tanrısı kardeşi-eşi Osiris’i büyü aracılığıyla hayata döndürdüğü efsane yeniden canlandırılıyordu. Öte yandan inanç sistemlerinin içeriği, bir kişiyi büyücülükle suçlamak için yeterli bir itki olmasa gerektir. Kaldı ki Apuleius, Roma’da bu gibi kültlere bağlı olan tek kişi değildi. Fakat muhtemelen büyücülük hakkında yazan tek kişiydi ve bu yönüyle diğer yazarlardan sıyrılıyordu.
Kendisinden iki asır kadar sonra yazmış ve onu bırakın büyücülüğü neredeyse şeytana tapmakla suçlamış olan Hippolu (Aziz) Augustinus sağ olsun, Apuleius'un günümüzde orijinalinden farklı olarak Asinus Aureus (Altın Eşek) başlığıyla tanınan ve bir bütün hâlinde elimizde bulunan Latince tek antik roman olan Metamorphoses (Dönüşümler) eseri, iddiaların çıkış noktası olabilir. Eserde ana karakter Lucius’un büyü denemeleri sırasında kendini yanlışlıkla bir eşeğe dönüştürmesinin ardından başından geçenler, eğlenceli bir dille anlatılır. Hikâyenin sonunda Lucius, kurtuluşu önce tanrıça Isis’in, sonra tanrı Osiris’in gizem kültüne ve en sonunda da her iki ilaha birden hizmet eden bir grup rahibe katılmakta bulur. Lucius ile Apuleius’un her ikisinin de Madauruslu olması ve her ikisinin de aynı kült(ler)e bağlanmış olması, zaman zaman özdeşleştirilmelerine sebep olmuştur. Gelgelelim yazarın yarattığı karaktere kendinden bir şeyler bahşetmesinde bir olağanüstülük yoktur. Zaten bu çok meşhur roman, Patraelı Lucius isimli bir Yunan yazarın günümüze ulaşmamış eserinden uyarlamadır! Şu durumda Lucius, Apuleius ile özdeş olmaktan çok Patraelı Lucius ile özdeş olmalıdır.
Zaten fitili ateşleyen esas olay, Apuleius’un İskenderiye’de bulunduğu sırada gerçekleşmiş; Apuleius burada, kendisine evini açan dostu Sicinius Pontianus’un zengin bir kadın olan annesi Pudentilla’yla evlenmişti. Kayınpederinin etkisi altında kalan Pontianus, çok geçmeden annesinin mal varlığının Apuleius’a intikal edeceği korkusuyla onu büyücülükle suçladı ve mesele mahkemeye taşındı. Bunun üzerine Apuleius, çareyi bir evlilik sözleşmesi yapıp mirası üvey evlatları arasında paylaştırmakta buldu. Fakat kaderin cilvesi bu ya, Pontianus bir iş yolculuğu sırasında, karısına beş kuruş bırakamadan ölüverdi! Bundan sonra davayı sürdürmek, Pontianus’un küçük kardeşinin vasisi olan amcası Sicinius Aemilianus’a kalmıştı. Apuleius, bu defa Pontianus’u öldürmekle de suçlanıyordu. Dava birden fazla suçlanan Apuleius bu suçlardan aklanmak için kendisini çok iyi şekilde savunmalıydı.
Her bir suçlamaya mantıklı bir açıklama
Apologia okuyucuyu sadece bu davanın gerçekleri hakkında değil, antik dönem yazarları ve Roma aşk şiirinin geleneklerinden Yunan filozoflarının yaşamları ve ahlaki ilkelerine ve botanikle ihtiyolojinin en ince noktalarına kadar çok çeşitli konularda bilgilendirir. Hepsi de Aemilianus'un gülünç suçlamalarıyla alay etmek içindi. Mevcut hâliyle bu konuşmayı yapmak yaklaşık üç saat sürerdi. Ancak Apuleius okuyucunun dikkatini baştan sona çekmeyi başarır. Apuleius'un çok iyi bir konuşmacı olduğu açıktır. Fakat kendisine yöneltilen suçlamaların özü etrafında öyle ustaca dans eder ki insan onun suçluluğundan şüphelenmeden edemez. Zira her bir suçlamaya mantıklı bir açıklaması vardır: Topladığı çeşitli bitkileri tedavi için kullandığını söyler, bin bir türlü balıklara olan ilgisinin bilimsel araştırmalarıyla alakalı olduğunu aktarır, yaptırdığı ahşaptan bir figürün dinî değeri olduğunu savunur. Verdiği ilaçla bir çocuğun baygınlık geçirdiği için insanlar üzerinde büyü yapmakla suçlanır, Apuleius ise sadece çocuğu epilepsi için tedavi ettiğini söyler. Görünüşe göre tıp bilimi konusundaki bilgisinin Oea'da eşi benzeri yoktu; aslında büyüsünün sözde bir başka kurbanı, muayene için bir doktor tarafından ona getirilmişti. Hastalarının sürekli bayılması Apuleius'un suçu değildi.
Tüm bunlar Apuleius’un kurgusu olabilir mi?
Kendisini suçlayan Aemilianus'un aksine, Apuleius'un davasını savunmak için avukatlara ihtiyacı yoktu. Kendisini savunduğu Apologia eseri, beş yüzyıllık Roma İmparatorluğu Dönemi’nden günümüze ulaşan tek dava metniydi. Cicero'nun Roma Cumhuriyeti'nin son dönemindeki suçlama ve savunmalarında olduğu gibi Apuleius'un konuşması da usta bir retorikçinin kelimelerle olan hünerini bir başkasının aleyhine kullanışını izlemenin saf keyfi için sadece edebiyat olarak keyifle okunabilir. Yine de rahatsız edici bir yanı da vardır. Zira büyücülük o dönem için hayli ciddi bir suçlamadır ve büyü Apulius’un eserlerinde en çok kullandığı temadır. Ayrıca böylesine ciddi suçlamalarla karşılaştığı davada ironik bir dille kendisini savunması davanın gerçekten var olup olmadığı konusunda soru işaretleri bırakır. Belki de tüm bunlar Apuleius’un kurgusuydu.
Dördüncü ve beşinci yüzyıllar boyunca Apuleius Roma Afrika’sında bir romancı, hatip ya da felsefe yazarı olarak değil, güçlü bir mucize yaratıcısı olarak tanınmıştı. Augustinus bu halk efsanesini küçümsedi ve ona saldırma ihtiyacı hissetti. Ancak Apuleius'u kara büyü uygulayıcısı olarak suçlamak yerine, büyücülükten yargılandığında sihirli güçleri hakkında yalan söylemek zorunda kalacak kadar zayıf bir büyücü olduğu için onunla alay etti. Ona göre mucize yaratan biri olmak bir yana, bir iş bulmak için bile karanlık sanatlarını kullanamıyordu. Tabii Augustinus Hristiyan bir yazar olarak pagan dünyaya ait bir yazar hakkında böyle düşünmesi doğaldır. Apuleius muazzam hitabet yeteneği ile ne kadar demagogsa Augustinus da o kadar demagogdur. Ancak bunun bir önemi yok. Önemli olan Apulieus’un o dönemde bir yazardan ziyade bir büyücü (veya mucize yaratan) olarak tanınması. Bu durum Apuleius’u diğer tüm Romalı yazarlardan ayrı bir yere konumlandırıyor.
Apuleius’un çevirisini Latinceden bizzat yaptığım ve geçtiğimiz Ocak ayında Pinhan Yayıncılık etiketiyle satışa sunulan Apologia (Savunma) eseri, 158/159 yılında görülen işte bu dava için hazırladığı bir savunma metnidir. Onun her türlü suçlamaya karşı makul bir yanıtı vardır. Pudentilla’yla evlenmesinin hiçbir maddi gerekçesi olmamıştır, hatta belki bundan zararlı bile çıkacaktır! Egzotik deniz canlılarını aşk iksiri yapmakta değil, bilimsel araştırmalarında kullanacaktır! Kara büyüyle öldürdüğü söylenen bir köleyi ise hakikatte tedavi etmiş fakat ne yazık, kurtaramamıştır!
Davanın sonucunu bilmiyoruz, hatta davanın gerçekten olup olmadığını da bilmiyoruz. Ancak (dava gerçekten olmuşsa) yazar, eserini gururla yayımladığına göre davayı Apuleius’un kazandığını varsayabiliriz.
![](https://cdn.tercuman.com/resize/302x302/Documents/tercuman/podcast-cover/2024/06/03/1c3d150e.jpg)
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
![](https://cdn.tercuman.com/resize/302x302/Documents/tercuman/podcast-cover/2024/05/06/ffb8bdab.jpg)
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.