09 April 2025

Bir İhtimal Daha Var: Öte dünyadan fısıldayan sese kulak ver!

"Bir İhtimal Daha Var", ölümü mizahın içinden okuyan bir hikâyeyle izleyiciyi içine çekiyor. Hayaletli polisiye ve kara komedi türlerinin ustaca harmanlandığı bu dizi, türler arası geçişin güçlü bir örneği.

Sinema, özellikle içinde bulunduğumuz çağda varlığımızın sınırlarını zorlayan, bilinmeyene ve öteki dünyaya duyduğumuz kadim merakı yansıtan sayısız hikâyeye ev sahipliği yaptı. Bu hikâyeler arasında, ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgide varlıklarını sürdüren hayalet figürü de zaman zaman kendine özgü bir yer edindi. Perdede canlanan hayaletler, kimi zaman korku salan varlıklar olarak karşımıza çıkarken, kimi zaman da geçmişin yükünü taşıyan, tamamlanmamış işlerin veya kayıpların somutlaşmış hâlleri olarak belirdiler.

Sinemanın görsel ve işitsel dili, bu spektral figürleri hayata geçirme konusunda benzersiz bir yeteneğe sahip. İzleyiciler sinemanın da etkisiyle ölümün ötesine dair düşüncelere daldılar, hafıza ve çözülmemiş geçmiş temalarını da deneyimleme fırsatı buldular. Bu bağlamda Netflix platformunda yayımlanan Bir İhtimal Daha Var isimli dizi, hayalet temasını çağdaş yorumla ele almasıyla dikkat çekiyor.

Bazı hikâyeler vardır, anlatıldığı kadar yaşanır da. Perdede ya da ekranda gördüğümüzden fazlası olur; içimize siner, bizden bir parça hâline gelir. Bir İhtimal Daha Var, tam da böyle bir hikâye. Ne yalnızca bir komedi dizisi ne de fantastik bir serüven… Belki de yaşarken yarım kalan şeylerin, ölünce bile peşimizden geldiğine dair sessiz bir itiraf.

Bir hayaletin kalbinde ne vardır?

Refik. Ölümden sonra bile konuşmaya devam eden, “Bu dünya beni anlamadı” diyen iş adamı... Herkesin sustuğu yerde bağıran, herkesin çekildiği yerde dik duran bir hayalet. Ama öyle klasik korku sinemasından fırlamış, sisler içinde salınan ürkütücü bir varlık değil o. Daha çok, kalbinde hâlâ çözülmemiş bir dosya taşıyan biri gibi... Biri ona “Huzura erdin mi?” dese, muhtemelen gülüp geçer.

Bir hayalet olarak Refik ne korkutuyor ne de ağlatıyor. O, yaşarken de pek rahat durmamış. Ölümünden sonra da aynı: hâlâ iş bitirmeye çalışan, elindekileri kontrol etmeye meyilli bir figür. Yalnızca İsa’yla konuşabiliyor olması ise bu ilişkiye neredeyse kaderi bir mahiyet kazandırıyor. Sanki bu iki karakter, birbirini tamamlamak için karşılaşmış. Biri ölmüş ama hâlâ diri, diğeri yaşıyor ama ölü gibi...

İsa: Kaybolmanın sessiz trajedisi

İsa'nın hayatı, tanıdık bir ağırlıkla başlıyor. Şansı yaver gitmeyen bir adam… Bahis köşelerinde tutunmaya çalışan, bir zamanlar parlayan ama sonra kendi gölgesine bile inanmayan biri. Ne büyük hayalleri var ne de kaybetmeye değecek kadar kudreti. Tam da bu boşlukta çıkıyor karşısına Refik’in hayaleti.

Refik, İsa’nın hayatına yalnızca bir “Cinayeti çöz!” göreviyle girmiyor. Aslında onun silikleşmiş, buharlaşmış varlığına bir çerçeve çiziyor. İsa, hayaletin peşinden giderken, kendini bulmaya başlıyor. Her ipucu, biraz daha onu geçmişiyle yüzleştiriyor. Bir hayaletin varlığı, yaşayan bir adamı yeniden hayata döndürüyor. Ne garip, değil mi?

Mizahın kıyısında hüzün, hüzünle el ele bir gülüş

Dizinin mizahı, ne bir sitcom kahkahası kadar yüzeyde ne de karanlık bir taşlamayla dolu. Daha çok, hayatın acı-tatlı anlarına göz kırpan türden. Bir hayaletle yaşamak tuhaf olurdu şüphesiz ama İsa’nın şaşkınlıkları, Refik’in bitmek bilmeyen öğütleri ve didişmeleri, gerçek dostlukların kabuğunu kırıyor. İzleyici de zamanla fark ediyor: Bu, sadece bir cinayetin ardındaki sırları çözme hikâyesi değil; aynı zamanda yarım kalmış hayatların birbirini tamamlaması. Her espri bir iç çekişin kılıfı gibi. Gülüyoruz ama ardından bir burukluk çöküyor. Çünkü hepimiz biraz İsa’yız. Bir şeyleri kaçırmış, bazı fırsatları elinden düşürmüş, bir ihtimal daha var mı diye dönüp bakan...

Türk televizyonunun hayaletleri: Geçmişle diyalog

Elbette Türk ekranları hayaletlere yabancı değil. Ruhsar yağmurla birlikte gelen, sevdiğine bağlı kalan bir hayaleti anlatıyordu; Hayalet Dayı ise kahkaha dolu bir absürtlükle öteki dünyayı gündelik hayata taşıyordu. Ama Bir İhtimal Daha Var, bu geleneğe başka bir halka ekliyor. Daha şehirli, daha yalnız, daha günümüz...

Refik’in karakteri yalnızca bir bireyi değil, belki de bir kuşağı temsil ediyor. İş dünyasında sertleşmiş, duygularını maskelemeye alışmış ama ölünce bile içindeki yumuşak sesi susturamamış bir adam. Onun İsa’ya söyledikleri sadece bilgi değil; pişmanlık, özeleştiri, hatta itiraf... Belki de bu yüzden Refik; sıradan bir hayalet değil, ölümle barışamamış bir adamın ikinci şansı.

Görünmeyenin estetiği: Görsellik ve sinematografi

Dizinin görsel dünyası da anlatıyı tamamlayan önemli bir unsur. Refik’in hayalet olarak temsil edilişi abartıdan uzak. Ne sisler içinde kayboluyor ne de bilgisayar efektlerine boğuluyor. Var ama hayalet gibi değil, âdeta başka bir bilinç katmanı gibi. Birinin iç sesi, belki de bastırılmış vicdanı gibi... Bu tercih, dizinin samimiyetini pekiştiriyor. Seyirciye “bak bu gerçek dışı” demek yerine, “Hepimizin içinde böyle bir gölge var” hissi veriyor.

Ölüm değil, anlam peşinde

Dizideki en dikkat çekici şeylerden biri de şu: Hiçbir karakter aslında ölümle derdi olan biri değil. Onlar anlam peşindeler. Refik, ölmüş ama niye öldüğünü bilmiyor. İsa, yaşıyor ama neden yaşadığını unutmuş. Bu iki adam, biri diri biri hayalet olsa da aynı yolda yürüyorlar: Gerçeğe, iç huzura, belki de bağışlanmaya doğru.

Bir cinayet çözülüyor belki ama esas mesele, iç dünyalarda kopan fırtınalar. Her bir ipucu, aynı zamanda bir yüzleşme. Kimi zaman gülerek, kimi zaman hüzünle izliyoruz ama hep bir tanıdıklık hissiyle: Çünkü hepimiz bir Refik’le konuşmuşuzdur içimizde. Ya da bir İsa olmuşuzdur, yarım kalmış hayatımıza bir hayaletin eli dokunsun istemişizdir.

Son söz: O ihtimal hep var

Bir İhtimal Daha Var, yalnızca bir dizinin değil; hayatın da mottosu aslında. Tüm kapılar kapansa da tüm ışıklar sönse de bir ihtimal daha vardır. Belki eski bir dostta, belki ansızın gelen bir haberde, belki de bir hayalette…

İşte bu dizi, o son ihtimalin hikâyesi. Kimi zaman kahkahayla, kimi zaman boğazda bir düğümle anlatılan; hayattan kopup ekrana yansıyan bir dostluğun, bir yüzleşmenin, bir yeniden doğuşun hikâyesi. Ve evet, bir ihtimal daha var. Hep vardır. Yeter ki kulak verelim, bazen öte dünyadan fısıldayan bir sese...

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...