Aşk, engel tanımaz
Mecnun ve Kerem yarenlerine kavuşmak için nice engeller aşarlar; çölleri, dağları arşınlarlar. Aşk böyle yüce bir duygudur; bu yolları aşmaktan, geçmekten çekinmeyecek kadar güçlü. Peki ya diğer engeller? Fiziki engeller olduğunda da bu şekilde midir aşk? Görünenden çok daha ötesinde midir?
Türk Dil Kurumu’na göre “aşk”, bir kimse veya bir şeye karşı duyulan çok kuvvetli sevgi ve bağlılık duygusu. İnsanoğlunun yüzyıllardır aşk için yaptıklarına baktığımızda hissedilen en güçlü duygu olduğunu kabul etmemiz gerekir. İmparatorluklar yıkılmış, aileler parçalanmış; kardeşler, anne babalar, çocuklar birbirine düşmüş aşk yüzünden. Çünkü aşk o kadar güçlü bir duygudur ki insanoğlunu; en önemli ve vazgeçilmezi olan yaşamını bile elinden almakta hiçbir sakınca görmeyeceği bir ruh hâline sokabilir. Aşkın gücü, yıllar evvel Francis Ford Coppola’nın yönettiği “Dracula” filmi ile en üst noktasında anlatılmıştı. Dracula sevdiği kadın için insanın yüzyıllardır aradığı ölümsüzlükten vazgeçmiş, aşkı en üst mertebede yaşamıştı. Aşk, sevdiği için elindeki en kıymetli hazineden vazgeçebilmektir zira.
Ayrıca aşk, sadece bir erkeğin kadına veya bir kadının erkeğe hissettiği şey de değildir. Bazen ilme, Allah’a, doğaya olabilir bu güçlü duygu. Bunun en güzel örneklerini tarih boyunca zaten gördük. Millet olarak vatan aşkımız tartışılamaz mesela.
Yine tarihten, konumuzla ilgili olarak İstanbul’un en büyük velilerinden Murad-ı Munzâvî Hazretlerinin Allah’a ve ilme olan aşkından bahsetmek gerekir. Üç yaşında ayakları felç olan (tarihî kaynaklarda çok bahsetmese bile belki çocuk felci olabilir) Murad-ı Munzâvî Hazretleri, at üstünde aşkından diyar diyar gezmiş hem öğrenmiş hem de öğretmiştir.
Bu ve bunun gibi birçok örnekle aşkın çok kuvvetli bir duygu olduğunu anlayabiliriz. Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun hikâyelerinin; Yunus Emre ve Mevlâna gibi isimlerin Allah aşkıyla yazdıkları şiirlerin en büyük özelliği, duyulan bu yüce duygu yüzünden tek bir hedefe odaklanmalarıdır: “Sevgiliye, Allah’a kavuşmak.”
Aşkın gönle, ruha, hayata yaydığı şifa
Bu kadar aşktan, aşkın çok güçlü bir duygu olduğundan bahsettikten sonra ana konumuz olan engellilik ve aşk konusuna bakmak gerekiyor. Engelli bir bireyin yaşayacağı aşk, onun mental veya fiziksel tedavisi için en önemli enstrümandır. Herkes engellilik durumunu bir hastalık olarak görür. Engele sahip olduktan sonra insanlar, tedavileri için ömürleri boyunca bir umut beslerler veya çareler ararlar. Hastalık olarak görülen bu durum, aslında tedavinin tam olarak kendisidir.
Her insanda olduğu gibi engelli bireyler de aile kurma içgüdüsünün bir tezahürü olarak karşı cinse ilgi duymaya ve davranışlarıyla bu ilgiyi göstermeye başlar. Engelli bireylerin bilhassa aileleri bu ilgiyi desteklerler fakat çocuklarının kendilerinden sonra ne olacağı endişesi ile yeni aile kurmaları konusunda müdahil olmaya, hayatlarına yön vermeye çalışırlar. Oysa engelli bir birey yaşı ilerleyip karşı cinse ilgi duymaya başladığı anda bunu ailesinin düşündüğü biçimde değil, kendi sevgi deneyimi ile gerçekleştirmeyi diler. Çünkü sevgi deneyiminde asıl önemli olan, beğenilme ve kabul görme isteğidir.
Her insanda olduğu gibi engelli bir bireyin karşı cinse duyduğu aşk, öncelikle onun tedavisinin ilk aşamasında saf altın misali sadece kalbinin hızlı atmasıyla kendini gösterir. Beğenildiğini anlamış, kendine güveni gelmiş, başarabilirim düşüncesini özümsemiştir.
Bu durumun ikinci aşamasında engelli birey, karşısında olan kişiyi kopmayacak bir bağ ile sevmeye başlar. Artık engeli ile ilgili düşünceleri kaybolmaya başlamıştır. Onun için yapamayacağı söylenirken, fiziksel olarak handikabı olduğunu düşünürken; artık en saf hâliyle onu beğenen ve tüm olumsuzluklara rağmen kabullenen bir kişi olduğunu bilir. Bu kabul edilme hissiyatı, iş hayatından okul hayatına kadar her alanda bireyin özgüvenini yükseltir ve başarılı olacağına dair ümidini besler.
Aşk niçin engelli birey için çok önemli?
Engelli bir birey; okuyarak, eğitim alarak meslek sahibi olabilir. Çalışarak, spor yaparak fiziksel durumunda iyileşme elde edebilir. Para kazanabilir, ticaret yapabilir. Bütün bunlar tek başına, kendini geliştirerek yapacağı eylemlerdir. Bunlar için ikili bir ilişkiye veya karşınızdakinin sizi onaylamasına ihtiyaç duymazsınız. Sizi, siz olarak kabul etmek zorunda değildir hiç kimse. Ama aşk söz konusu olduğunda tamamen duygular ortaya çıkar. Bu nedenle aşk, engelli bir bireyin mental tedavisinde en önemli yeri kaplar.
Bir sporcu, yayıncı, iş insanı, öğretmen veya bilim insanının yaptığı işte veya özel hayatında başarısının ana kaynağı doğru, sağlıklı bir ilişkidir. Hani bir söz vardır, “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” diye. Bu cümleyi tam tersi şekilde de düşünebiliriz: “Her başarılı kadının arkasında onu seven bir erkek vardır.” İşte tam olarak bu yazılanlar nedeniyle engelli bir bireyin gerçek tedavisi aşktır.
Engelli bireyin size âşık olması ne kadar güzel olsa da engeli olmayan bir kişinin engeli olan bir kişiye âşık olması, bu anlatılanların en saf ve duru hâlidir. Engelli birisine âşık olursanız duygularınızdan tam olarak emin olabilirsiniz. Sizin sevdiğiniz ve sizi çok seven bir insanın bu dünyada var olduğunu bilerek yaşarsınız. Sizin verdiğiniz bu sevgi sadece karşınızdaki kişiye geçmez; sizi gören, aşkınıza tanık olanların kalbinde doğru duyguların yeşermesini sağlar.
Yani engelli bireylerin aslında çok dile getirmedikleri bu konu; korkmadan, çekinmeden konuşulması gereken bir durum. En saf ve temiz bir şekilde yaşanan aşklar; son zamanlarda dünyada tahammülsüzlük sorununu ortadan kaldıracak, daha güzel bir bakış açısı bulmamızı sağlayacaktır.
Aşk ve sevgi dolu günlere…
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.