13 May 2024

Latin Amerika'ya bakış

İyi kalpli insanların yurdu Latin Amerika’yı Arjantin’de yaşayan Canan Kaya ile konuştuk.

Latin olmak ne demek? Latin nedir? Latin Amerika nasıl bir yerdir? Biraz anlatır mısınız?

Aslında bu çok genel bir soru. Latin olmanın birden fazla ayrıntısı var. Meksika’dan Arjantin’in Usoya bölgesine kadar olan alana, Latin coğrafyası deniyor. Aynı zamanda Fransızlar, İspanyollar, İtalyanlar ve Rumenler de Latin. Ama genel anlamda Latin, Latin Amerika’da yaşayanlar için kullanılıyor. Bir de Güney Amerika var tabii. Güney Amerika, Venezuela ve Panama’nın altından Arjantin’in “dünyanın dibi” denilen yere kadar olan bölgenin genel adı.

Bir de Sudaka meselesi var değil mi?

Sudaka meselesine girmeden evvel Latin Amerika’da 2000’li yıllar ile birlikte yeniden yükselişe geçen sol dalgadan söz etmek gerekiyor.  Bu sol dalga ile birlikte yeni bir “Latin Amerikalılık” kavramı ortaya çıktı. Güney Amerika argosunda bu, “Sudaka” olarak adlandırılıyor. O bölgede yaşayanlar olarak biz, her zaman “Ben bir Sudakayım” deriz. Bu, eskiden küçümseme cümlesiyken artık bir onur cümlesi hâline geldi. Yani ben bununla gurur duyuyorum, manasını taşıyor. Bölgede birden fazla topluluk var. Kolombiyalısı, Venezuelası, Arjantinlisi, Brezilyalısı... Ama bunların hepsi sonuçta “üçüncü dünya ülkeleri” ve ABD’nin her daim arka bahçesi. Bu bölge maalesef darbelerle can çekişti. Ama 2000’li yıllar ile birlikte yeniden kimlik kazanmaya başladı.

“Kara kafalı Türk” gibi bir ifade o zaman bu Sudaka…

Evet, Almanya’daki Kanaklar gibi…

Peki, bu bölgede yaşayanlara Kızılderililer demek ne kadar doğru?

Hiç doğru değil, tamamen yanlış. Latin Amerika’da o kelimeyi kullanmıyoruz. Bu konuda özellikle çok önemli bir hassasiyet var.

Bir Türk’e karşı Latin Amerikalıların bakışı nasıl?

Beni genellikle Arjantinlilere benzetiyorlar. O sebeple bu soruya doğru cevap veremeyebilirim. Benim İspanyolcam Arjantin aksanlı. Ben konuşunca -biraz tipim de benziyormuş herhâlde- hemen “Arjantanlisin” diyorlar.

Latin Amerika’nın fethinden başlayarak bir tarih anlatısı ortaya koyarsak neler söylemek istersiniz?

Fetih demeyelim…

Keşif mi diyelim?

Keşif de değil. 12 Ekim, yıllardır “Köken Günü” olarak kutlanıyormuş. Bu yükselen sol dalga ile birlikte iktidarlar değişince aynı tarih, “Kültürel Çeşitlilik Günü” olarak kutlanmaya başlandı. “Kristof Colomp geldi bizi keşfetti” algısı çok yanlış. Yerliler “Biz zaten vardık” diyorlar. “Biz buradaydık, medeniyetlerimiz vardı. Geldiler; bizim bütün kültürümüzü, her şeyimizi yok ettiler. Biz bunu ‘Köken Günü’ olarak kutlayamayız. Çünkü bizim kökenimiz bu değil.” Bunun en tipik örneği Kristof Colomp’un heykellerinin tüm Güney Amerika’da yıkılmasıdır.

Güney Amerika’daki din meselesine de mutlaka girmek gerekiyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Tarihte ilk defa Güney Amerikalı bir Papa ile karşı karşıyayız: Papa Francisco. Bir de ismi Papa Francisco, Francis değil. Onu da söylemek lazım. Çünkü Latin bir ismi İngilizce telaffuz etmek doğru değil. Türkiye’de “Papa Francis” diyorlar, “Papa Francisco” denmesi gerekiyor. O, Cizvit geleneğinden gelme bir papazdır. Cizvitlerin de Latin Amerika’da çok önemli güçleri vardır. Cizvitler çok fazla okuyan, halkın sorunlarıyla ilgilenen Katoliklerin entelektüelleridir. Aynı zamanda halka yakın olanlarıdır. Latin Amerika’da birkaç tane akım bulunuyor. İçlerinde bağnaz Katoliklik de var, Cizvit geleneğinden gelen Katoliklik de var. Bunlarsa özgürlükçüler.

Latin Amerika’da ibadetinizi yapmanız, kiliseye gitmeniz; sendikaya gidip mücadele etmenize engel olmuyor.

Üçüncü dünya için rahipler örgütünde Rahip Romeo gibi isimler sol hareketlere yakındırlar. Arjantin’de darbe döneminde otuza yakın rahip gözaltında kaybediliyor, öldürülüyor. Bunlar gecekondularda çalışmalar yapan isimler. Sosyalist ya da Peronist rahipler diye biliniyorlar. Latin Amerika’da böyle bir gelenek var. Latin Amerika solcularının dine bakışı bizdeki gibi değil. Stalinist bakmıyorlar. “Din afyondur” demiyorlar. Orada ibadetinizi yapmanız, kiliseye gitmeniz; sendikaya gidip mücadele etmenize engel olmuyor. Sokakta da mücadelenizi verebiliyorsunuz. Zaten Chavez, “İsa ilk sosyalisttir” derdi. Bütün konuşmalarında böyle şeyler söylerdi. Dine bakış yumuşaktır bölgenin genelinde.  Dinle politika arasında çok fazla uçurum yoktur.

Peki, Evanjelistlerin faaliyetlerini bu resimde nereye oturtuyorsunuz?

ABD’nin planı, Evanjelizm’i bölgede yaymak. Brezilya’da çok başarılı oldular. Brezilya dünyanın en büyük Katolik ülkesi. İki yüz milyon nüfusu var. Ama Evanjelistler, Brezilya’ya girdiler. Nüfusun yüzde kırkı Evanjelist oldu. Mesela furbolcu Kaka çok sevilir, o en büyük Evanjelistlerdendir. Bolsanaro’nun bütün kabinesi öyledir. Hep aile üzerine yemin ederler. Arjantin’de başarılı olamadılar çok fazla. Çünkü Arjantinliler laiktirler, seküler yaşarlar. Sosyal devlet, eğitim ve sağlığın ücretsiz olması insanların bu tür olanaklara doğrudan ulaşması bu durumda etkili oluyor. Ama Brezilya’da öyle değil. Brezilya çok büyük ve yoksul bir ülke… Dünyada gelir uçurumunun en fazla olduğu ilk on ülkeden biri, hatta zaman zaman ilk beşe giriyor. Evanjelistler, bu tür ülkelere de çok daha rahat sızıyorlar. Ama Bolivya’ya sızamıyorlar, Şile’ye sızamıyorlar. Çünkü sosyolojik yapıları farklı.

Brezilya’yı kıtanın genelinden ayıran fark ne?

Brezilya’da Portekizliler hâkim. Latin Amerika’daki tek saray da Brezilya’dadır. Çünkü Napolyon İspanya’ya yürüyünce Portekiz hükümdarı Brezilya’ya kaçıyor. Brezilya onların sömürgesi o yıllarda ve bir saray yaptırıyor. Üstelik karısı da İspanyol prensesi. Diğer ülkeler, İspanyolların atadığı valilerle yönetiliyor. Bunlar, sömürge valileri. Zamanla buraya gelenler iş kuruyorlar, nüfuz ediniyorlar ve “Biz niye İspanya’ya bağlıyız?” diye sorgulamaya başlıyorlar. Bağımsızlık hareketleri de böyle başlıyor.

Osmanlı tarihindeki Kavalalı Mehmet Ali Paşa hikâyesine çok benziyor.

Evet, feyiz aldıkları yerli hareketler de var. Çok büyük katliamlar, acılar var. Güney Amerika’da birçok etnik mesele bulunuyor. Mesela Şili’de bir anayasa çalışması yapılıyor. Ben indirip okudum. Oldukça özgürlükçü bir anlayışla kaleme alınmış. Bu anayasa hazırlığı sırasında eylemler oldu ve öğrenciler toplu taşıma zamlarını protesto ederken “Bu otuz cent için değil, otuz senenin birikimi için!” dediler. Çok etkileyiciydi. Bölgede nesiller boyu devam eden problemler söz konusu. Anayasa komisyonu halk delegasyonları seçemesin diye ellerinden geleni yaptı. O yoksul insanlardan noterden tasdikli belgeler istediler. Şili’de bu işler çok pahalı. Yani bizim noterler daha ucuz, öyle diyeyim anlayın artık…

Eylül ayında anayasa halk oylamasına sunuldu. Çok demokratik bir anayasa. Şili’de eğitim ve sağlık özel, bunu tamamen devletleştiriyorlar. Yükseköğretimi özellikle devletleştiriyorlar. Şili’de devlet üniversitelerine yıllık on bin ile elli bin dolar arası para ödeniyor. Şilili çocuklar Arjantin’e okumaya gidiyorlar. Arjantin’de eğitim ücretsiz. Şili’de bir söz vardır: “Ayakkabıcının çocuğu ayakkabıcı olur.” Çünkü sınıf atlayamaz, bunun için eğitim olanakları da yoktur. Ama işte Uruguay’da, Arjantin’de, şimdi de Bolivya’da, hatta Venezuela’da gecekonduda yaşayan birisi eğitimle Türkiye’deki gibi doktor, mühendis olabilir. Ama o anayasa taslağında aynı zamanda Şili yerlilerine birtakım haklar tanınıyordu.

Şili ve Brezilya’da ırkçılık çok yüksektir.

Yerliler, Patagonya bölgesinde yaşarlar. Bu arada Patagonya ülke değildir, onu da ekleyeyim. Bu insanların çocukları kaçırıldı, köle olarak kullanıldı. Hâlâ çok küçümsenirler, bayağı ezilirler. Onlara demokratik hakları veren bir anayasa taslağını Şilililer reddettiler. Şilili arkadaşlarla konuşuyorduk; “Reddediyoruz” dediler, “Niye reddediyorsunuz?” diye soruyoruz. Cevap yok… Şili ve Brezilya’da ırkçılık oranları çok yüksektir. İki bölgede de yerliler çok fazladır ama Brezilya’nın yerlileri Afrika kökenlidir. Latin Amerika’da ırkçılığın en az olduğu ülkeler Uruguay, Arjantin ve Küba’dır. Uruguay ve Arjantin’de klasisizm çoktur, yani sınıf ayrımı. Örneğin 1950’li yıllara kadar Brezilya’da hiç siyahi futbolcu oynamamıştır. Brezilyalılar “Bizi siyah ülkesi olarak görürler” diye yasaklamıştır. Şili’de Filistinlilerin iki futbol takımı vardır mesela. Bölgede Filistinli kökenli 300-400 bin insanın olduğu düşünülüyor. Bunlara da “El Turco” denir ve El Turcoların yarısı Hıristiyan, yarısı Müslüman’dır.

Latinlerin günlük hayat alışkanlıklarını anlatır mısınız?

İklim, yeme içme biçimi Türkiye’ye göre çok farklı. Bir de her ülkenin kendi sosyolojik yapısı var, onu atlamamak lazım. Latinler, rahat insanlardır. Yemeyi içmeyi severler. Erkekleri çapkındır, kadınlar hoştur. Herkesin aklına ilk gelen Latin Amerika imajı doğrudur diyebiliriz. Hayatı yaşamayı, yarını çok fazla düşünmemeyi severler. Çok eğlenceli insanlardır. İyi kalpli insanlardır. Meksika’ya, Brezilya’ya, Şili’ye gitsen kimle konuşsan yardımcı olurlar; çok ilgi gösterirler, merhametlidirler. Bu merhameti, dünyadaki bazı olaylara gösterdikleri tepkiden anlayabilirsiniz. Fakat Güney Amerika’nın zenginleri sonradan görmedir ve Amerikancıdırlar. Hepsi Miami’ye giderler. Miami onların kutsal mekânıdır âdeta…

Meksika sınırı meselesi var tabii. Onu da sormak isterim.

Meksika sınırından ABD’ye geçen çok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var.  Meksika’ya her gittiğimde Türklerle karşılaşıyorum. Meksika’da hiç kimse İngilizce bilmediği için beni bedava çevirmen olarak kullandılar. En son Meksika Cancúna’daydım. Özel bir iş için gitmiştim. Cancúna’da kaldığım otelde çok Türk vardı. Bu arada bölgeye giden Türk Hava Yolları’nın biletleri çok pahalı, genellikle diğer firmalar tercih ediliyor. Ben oradayken bir arkadaş aradı. Arkadaşı bir şekilde sınırdan geçip Meksika’ya girmiş, gözaltına alınmış. “Bize bir avukat bul” dediler, biz de bulduk. Başka Türkler de vardı. “Siz de avukat istiyor musunuz?” diye sorduk, istemediklerini söylediler. Orada da polisler, “Sakın avukat tutmayın, avukat tutarsanız sizin için kötü olur” diyormuş. Bizim Türkler de bu yüzden tutmamış. Sadece benden yardım isteyen dışarı çıkabildi, diğerlerini sınır dışı ettiler. Meksika televizyonunda da haber oldu.

Bu iş Türkiye’de de sektör olmuş, çok büyük şebekeler var. 15-20 bin dolar ödüyorlar bu iş için. İnsanlar her şeylerini satıp Meksika’ya gidiyor. Hedefleri Meksika sınırına gidip ABD’ye girebilmek. Havaalanından inince taksi tutuluyor. Beş dakika uzakta sınır var. Şoför sınıra yakın bir yerde indiriyor. Türkler koşa koşa gidiyorlar ve oradaki sensörlü duvara ellerini dayıyorlar. ABD polisleri sesi duyup geldiklerinde onlardan sığınma talebinde bulunuyorlar. Bu insanları gözaltına alıp turuncu tulumları giydiriyorlar. Ardından ABD’de yaşayan bir kefille salıveriyorlar. Dolaşım izni sonrasında da Kanada’ya gidip politik sebeplerle sığınma talep ediyorlar.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...