Yıl aydın!
Ahmet Kabaklı, 1 Ocak 1965’te Tercüman’daki köşe yazısında önceki ve yeni gelen yılı değerlendiriyor; zamanın göreceliğinden, her yılın kendine özgü davalarından ve kavgalarından bahsediyordu.
Evet “Günaydın” der gibi bu sabah size “Yıl aydın!” diyorum. Nihayet “zaman” değil mi? Ele avuca sığmaz, akıcı ve kaypak zaman. Nasıl olsa geçmiyor mu? Ha 24 saat olmuş ha 365 gün…
Yıllar geçiyor, geçiyor, geçiyor… Elimizde ne kalmış diye dönüp bakıyoruz. Bir kuru kavgadan başka. Geçen yılların, geçmiş yüzyılların da kavgaları vardı. Bizimki kadar, belki bizimkinden de beter. Ama hepsi unutuldu gitti. Eğer varsa birer mezar taşı hâlinde ibret alacak gözler için dikilip durur. Din, felsefe, ahlak, hepsi elbirliği ile bizi sükûta, sükûnete, barışa çağırır. Ama hayat, o bir türlü vazgeçemediğimiz şey, o bizi kavgaya, döğüşe, çatışmaya sürükler. Şair Nefî söyler:
“Bir düş gibidir Tanrımızın verdiği şol cân
Kim göz yumup açınca zamanı gözler eyler!”
Kulak veririz. “Doğru” deriz: Hayat, uzunluğu, kısalığı bile izafi olan bir düştür, bir hayaldir, kuruntudur. Bu yıl kurduğumuz ilişkiler, gelecek yıl bir daha olmaz, bir gün, bir saat, bir an bile… Mümkünü yok! Dönülüp iki kere yaşanamaz. Zaman “dur!” emrini dinlemez:
“Bir bitmeyecek zevk verirken beste
Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.”
Böyledir, bunlar ebedî gerçeklerdir ama biz yine:
“Deniz dalgasız olmaz
Hayat kavgasız olmaz!”
Diyen oynak türkünün nağmelerine kapılıp gideriz. Bir bakıma hayatın mânâsı da güzelliği de bu kavganın içindedir. Yaşamanın en büyük avuntusu budur. Bu avuntu, hayatımızın “sosyal” hedefidir. Yaptığımız kavgadan müsbet sonuç aldığımız ölçüde “insanız” biz. İnsan bilmem hangi yılın hangi gününde gözlerini dünyaya kaparken, ötede Tanrının meleklerine vereceği hesabı, son nefis muhasebesinde kendi kendine de vermeden defterini dürmelidir. Gerçek Müslümanın amacı budur işte:
Temiz bir kavganın bir fazilet, bir onarıcı ahlâk savaşının manevi incilerini bir gerdanlık gibi ruhu üstünde taşıyıp Mahkeme-i Kubra’ya da açık alınla yüz akıyla çıkabilmek. Hizmet etmiş olmak:
Sözgelişi, iyi, iradeli, sağlam ahlâklı öğrenciler yetiştirmiş olmak, ağaçlar dikmek, yurdun bir dağını yeşertmek, köprüler, barajlar yapmak, yurda faydalı dernekler, teşkilatlar, kooperatifler, fabrikalar, mağazalar kurmuş olmak, kimseyi sömürmeyen ve kendi hakkıyla birlikte başkasınınkini de sömürmeyen bir ahlâk mücadelesi açmak. İyilerin ön safında vuruşmak, her ne pahasına olursa olsun Allah’tan yani “Hak”tan tarafa olmak…
Görülüyor ki biz “kavga” sözünü, hiç de “bulaşmak, sataşmak, sırnaşmak, iftira etmek, çamur atmak” mânâsına almıyoruz. Sınıf kavgası demiyoruz, şehvet kavgası demiyoruz, onun bunun malını kıskanma ve kendi çıkarı için, başka zümrelere şerefsizce çıkışma bayağılığı ile alışverişimiz yok.
Yılın bu ilk gününde, tıpkı bir ömrün hitamı ve yeni bir ömrün başlangıcı imiş gibi “Geçen yıl ne faydalı işler yaptık, kendimiz, ailemiz ve toplumumuz hesabına neler başardık?” diye sormalıyız. Hata ve sevap, kâr ve zarar hanesini yoklamalıyız. Sonra bu yeni 1965 yılında eski hatalarımızdan vazgeçmeğe ve sevaplarımızı çoğaltmaya an içmeliyiz.
Bize, Avrupa pazarlarından bir lüks, bir fantezi gibi düşen, kimi sorumsuzların, hindileri, süslü çamları, kürkleri ve Sodom Gomore’yi andıran şehvet güdüleri ile kutladıkları “Yılbaşı gecesi”ni nasıl geçirmiş olursanız olun… Ancak işte öyle bir azim ile yeni yıla giriyorsanız 1965 yılınız tebrik edilmeğe değer.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.