
Türk musikisi hakkında
Yılmaz Öztuna, 7 Nisan 1988’de Tercüman’daki köşe yazısında Türk musikisinin kurumsallaşması, eğitiminin ve müzikolojik çalışmaların seyri üzerine tarihsel bir değerlendirmede bulunuyor; millî musikinin nasıl ilerleyebileceğine dair önerilerde bulunuyordu.
Klasik Türk Musikisi’nin öğrenim ve eğitim yerleri, Frenkçe tabiriyle konservatuarları, Enderûn-i Hümayun denen Saray İmparatorluk Akademisi, âsitâne denen büyük Mevlevî dergâhları idi. İkinci derece kaynakları geçiyorum. Türk tarihinin en büyük inkılaplarından biri olan 1826’dan sonra Mehterhâne ilga edildi. Enderûn ehemmiyetini kaybetti. Muzika-yı Hümâyûn ve bu saray müessesinde Batı Musikisi’nin yanında üvey evlat muamelesi gören Türk Musikisi kısmı ortaya çıktı.
İkinci Meşrutiyet’ten (1908) sonra imparatorluk konservatuarı olarak Dârülelhân, özel teşebbüs olarak Dârüttâlîm-i Musikî gibi teşekküller, amansız savaşlar döneminden sonra Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortadan kalktı.
Klasik müzisyenlerimizin, bestekâr olsun, icracı olsun menşe’leri, yetiştikleri yerler, Batı’daki gibidir: Saraya bağlı konservatuar ve kilise şapellerinin mukabili olarak dergâhlar ve a capella (çalgısız) musiki yapılan hâfız yetiştiren dârülkurrâlar, dârülhuffâzlar…
Piyasa kaynağı eskiden beri vardır. Halk zevkine hitap eden müzisyenleri yetiştirmiştir. Batı’nın music-hall, café chantant sanatkârları gibidir.
Mesela Büyük Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi çıkışlıdır, Itrî de öyle… Hacı Ârif Bey, Şevki Bey Muzika-yı Hümâyûn çıkışlıdır. Ancak 1829’da Enderûn’un çökmesiyle, Türk Musikisi’nin yüksek eğitimi de gittikçe aksamaya başlamıştır.
Klasik musikimizde eğitimin esası meşk’tir. Usta, öğrencesine ezbere dayanan bir öğretimle eser geçer ve her eserde musiki bilgisi verir. Doğrudan musiki bilgisini meraklı müzisyenler, edvâr denen, eskiden yazılmış musiki bilgisi traitë ve nabuel’llerini okuyarak edinirlerdi ki bu, büyük kültür işiydi, zira en ehemmiyetli edvârlar Arapça ve Farsçadır. Bir edvâr, bir üstad, hoca tarafından öğrencisine okutulmazdı.
XIX. asırda millî musikimizde profesyonellik gittikçe ortadan kalktı. Bir devir geldi ki ancak piyasa müzisyenleri profesyonel hâlinde kaldılar. Hemen hemen istisnasız bütün büyük isimler amatör idiler: Arel hukukçu, Ezgi hekim, Atlı memur, R. Yekta devlet görevlisi, S. Z. Özbekkan ekonomist, F. Tokay mühendis idiler. Az istisnasıyla aklınıza son asrın hangi gerçek şöhreti geldi ise… Ve bunlar millî musikimizi kurtardılar.
Bu durumun, tamamen profesyonelliğe dayanan Batı’daki musiki gibi, bizim klasik dönemdeki musikimize de aykırı olduğu açıktır. Itrî’nin, Dede’nin, Ârif Bey’in, Şevki Bey’in meslekleri müzikti, başka meslekleri yoktu. Sonra bu durum değişti.
Musikimizde esas, meşk silsilesi, yani üstada dayanmaktı (ki bu silsile 1294’te ölen Urmiyeli Safiyyüddîn’e kadar çıkar). Hiçbir üstaddan doğru dürüst, programlı ders görmeksizin yetişen çok büyük isimler de ortaya çıktı: Tanburî Cemil, S. Z. Özbekkan gibi inanılmaz çapta bestekârlar, sadece dinlediler ve kendi kendilerini yetiştirdiler (otodidakt). Allah bu musikiyi kurtardı dersem, tarih gerçeklerine uygun bir hükmü dile getirmiş olurum.
Sonra bir menfaat grubu oluştu: Millî musikimizin Atatürk ilkelerine ters düştüğü kılıcını sallayıp Atatürk’ü en büyük müzik otoritesi ilan ederek, musikimizi tamamen piyasa sanatçılarının tekeline düşürmeye ve hafif eğlence musikisi ilan etmeye, klasik müsikimizi de etnolojik bir araştırma konusu olarak enstitülere ve müzelere havale etmeye kalkıştılar. Bu mezbûhâne gayret devam ediyor. Zira gerçek bir mesleği olmayan pek değerli müzisyenlerimiz içinde de piyasaya bulaşanlar oldu. Ne yapsınlardı? Hayatlarını kazanacaklardı. Ama sonra milyarder olmak gayesiyle piyasaya geçip gerçek musikiyi bırakanlar devri başladı. Tabiatıyla onları da kınamıyorum. Ama bazıları, musikimizin otoriteleri olduklarını iddiaya başladılar. Düşününüz sayın okuyucularım, Batı’da çok ünlü pop ve müzikhol sanatçılarının, o ülkelerde musiki otoritesi olmak iddiasını!... Böyle bir şey vuku bulsaydı, oralarda konservatuarlar ve orkestralar ayağa kalkardı. Ya otorite olmayı ya para kazanmayı tercih edeceksiniz… Otoriteler Batı’da zengin insanlar… Ancak millî musikimiz henüz o döneme gelmedi. Batı da büyük bestekârların yoksulluk devirlerinden sonra bugünkü döneme erişti.
Ama Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ve Devlet Korosu kuruldu. Bu ve benzeri müesseseleri piçleştirmezsek, profesyonel, Batı Musikisi’ni de bilen bestekâr, icracı ve müzikologlarımız yetişecektir. Millet, musikisine sahip çıkmıştır, bırakmamıştır, biz de onun zevkini yücelterek, dejenere etmeyerek mukabele ve hizmet edelim…

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.