Tercüman Arşivi: 16 January 1980
01 July 2024

Sultan Abdülhamid de mi Batı hayranıydı?

Ahmet Kabaklı, 16 Ocak 1980’de kaleme aldığı köşe yazısında bir yandan ordunun uyarı mektubundan bahsediyor, belki de aylar sonra gerçekleşecek darbenin sinyallerini değerlendiriyor; öte yandan Batı ile kurulan ilişkilerin Türkiye’nin siyasi atmosferine nasıl yansıyacağını analiz ediyordu.

Biz ordunun mektubunu bile bile ve alabildiğine yorumlamaktan sakınırken bazı politikacılar, yalan yanlış üzerine gidiyorlar. Hâlbuki bizim mesuliyetimiz, onlar kadar çok değildir.

Bir demokrasi için güzel olan şey: “muhtıra yememektir.” Eğer muhtıra gelirse bütün partiler ve parlamento bundan zarar görür. Yani “bana verilmedi, sana verildi” diye yürek soğutmakla çocukluk, basitlik etmekle kimse bundan sıyrılamaz.

Sele veya zelzele karşı tedbir kapılarını açık tutmak, demokrasiye birlikte sahip çıkmak ancak devlet adamlarının işidir. Sokak adamları ise buna arsızca sevinirler.

Bir de muhtıra verilirse bunun haksız olmasına dua etmelidir. Çünkü haksız olan hükümsüzdür. Alanlardan ziyade verenleri incitebilir.

Fakat “uyarı mektubu” ne yazık ki haklıdır. Her kime (ve kimlere) hitap etmiş ise bilhassa onun hizaya gelmesi ve politikasını daha da adileştirmemesi lazımdır. Zira hep birlikte gözü bağlayıp kurşuna dizilmeye götürülenler arsından birinin çıkıp “suçlu falandır” diye bağırması kendisini ölümden kurtarmaz. Üstelik şerefini düşürür, ahretini rezil eder.

Batı’yı şahsiyetsizce taklit etmek başka şey, Batı’ndan sağlam müttefikler edinmek ve savunmamızı NATO gibi bir kuruluş içinde güçlü kılmak başka şeydir.

Batı’ya körü körüne hayranlık gibi, körü körüne düşmanlık da (eğer ihanet değilse) budalalıktır. Zaten ikisi de aynı aşağılık kompleksinin kapısına çıkar.

Türkiye, Rus düşmanına ezilip yem olmamak için 18. asır ortalarından beri daima Batı ile ittifak hâlindedir. Batı ile askerî, ekonomik her türlü yakınlığı ihanet gibi göstermeye kalkanlar üç şeyi unutmasınlar:

1. Dillerinden düşürmedikleri Sultan Abdülhamid gibi cidden büyük bir siyaset adamımız da Rusya’ya karşı daima Batı ile iş birliği hâlinde idi.

2. Türkiye’nin Batı ile ittifakına saldıranlar, ister istemez TKP’nin paraleline düşmüş oluyorlar. Zira “alternatif” Sovyet Rusya’dır. Rusya bugün Afganistan Müslümanlarını hayasızca çiğnerken onlara iyi kötü sahip çıkmaya çalışan devletlere saldırmak kime ne kazandırır? Böylesine İslamseverlik ve milliyetçilik hangi akla sığabilir?

3. Unutulmasın ki körkütük sosyalist ve aklı bir karış yukarda olanların dışında bütün İslam devletleri, Rus tehlikesine karşı Batı’ya güveniyorlar. Hele Afganlı kardeşlerimize yapılan alçakça saldırılardan sonra…

Siyaset adamları, değerli ve büyük olmak için kalplerini kin-buğuz kompleksinden arıtmalıdırlar. Türkiye’de yangın sönecek, Türkiye’de yangın sönecek, Türkiye’ye ferahlık gelecek, Türkiye büyük buhranı atlatacak diye ödü kopanlar büyük milletimizin kendilerini affetmeyeceğini bilmelidirler.

Anarşiyi önleyecek tedbir kanunlarına karşı “faşist-maşist” diyenler, seslerinin Moskova radyosundan yankılanmakta olduğunu görüp dehşete düşsünler.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...