
Sayın Nehru hoş geldiniz
Haldun Taner, 22 Mayıs 1960’da Tercüman’daki köşe yazısında Hindistan’ın bağımsızlık hareketinin önemli bir figürü olan Pandit Cevahirlal Nehru’nun Türkiye’ye gelişini kaleme almış, bu bağımsızlık sürecini düşünürken mevcut siyasal durum üzerinden de bir karşılaştırma da yapmıştı.
Şu sırada yurdumuzda biri özel öbürü resmî iki ünlü konuk bulunuyor. Biri Hindenburg’un Başvekili, Hitler’in de Ankara Sefiri Franz Von Papaen; öbürü Mahatma Gandhi’nin talebesi, sonrada halefi. Hindistan Başvekili Sayın Jawahardal Pandit Nehru.
Vom Papen eski politika ekolünün çok bilmiş, görmüş geçirmiş bir diplomatı idi. Adı bana her zaman ikinci cihan harbini hatırlatır.
O zaman hitler rejimine hayranlıklarını her gün gazete sütunlarına boşaltanlar şimdi modaya uygun başka hayranlıklar bulmakta gecikmediler. Von Papen Nürnberg mahkemesinde temize çıkmayı bildi. Şimdi miadı geçmiş bir ekolün miadı geçmiş emekli bir diplomatı olarak bir dost ziyaretine geliyor.
Pandit Nehru ise bambaşka çapta bir insan. Politikacı değil İNSAN. O kadar insan ki hocası Gandhi gibi insanlık değerlerinden günden güne uzaklaşan politikaya bile insanlığı sokmaya çalışan bir ülkücü. Ne zaman Nuhru’nun uzun itikal yılları ile arınmış, ihtiraslarından sıyrılmış, olgun, dost, sakin ve insan yüzünü gazetede görsem içim ısınır. Bulutlar arasından güneş ışını görmüş gibi kötümserliğim delinir.
O da büyük hocası gibi zora karşı zor kullanmadan karşı koymanın taraflısı oldu, bunu sonuna kadar da götürdü. İnsanca ilkelerine aykırı harbci tedbirlere, kitlelerin sevgisini kaybetme bahasına ihanet etmedi.
Zora karşı zor kullanmama usulünü ilk keşfeden ne Gandhi ne de Nehru’dur. Ama bu netodu çok tesirli politik bir kuvvet hâline getiren Gandhi oldu. İlkin Güney Afrika’da sonra da Hindistan’da Hintlilerin eşit haklara sahip olması için giriştiği savaşın başlıca silahı pasif karşı koyma idi. Maddeten üstün durumdaki İngilizlere karşı kadın erkek, genç ihtiyar büyük bir ruh sükûnu ve hep aynî kalan hiç eksilmeyen deniz gibi sakin ve muazzam bir ruh büyüklüğü ile devamlı pasif karşı koyuş ilkin düşmanı şaşırttı. Maddi üstünlüklerine rağmen manevi haksızlıklarının şuuruna vardırdı. Bu olayların basın yolu ile dünyaya yayılması kamu vicdanını da harekete geçirdi. Gandhi’nin ve Nehru’nun ülkücü ve inan Hintlilerin davası da bu yolla ve yine bu yolun bir yönü olan İngiliz mallarına elbirliği ile boykotla kazanıldı.
İkinci cihan savaşı işgal Fransa’sında bazı Fransızların Alman müstevliyi hiç yüzlerine bakmamak, onlarla konuşmamak gibi pasif karşı koymalarla deliye döndürüşleri hep Gandhi’nin zora karşı zor kullanmama metodundan ilham alıyordu.
Ne var ki Gandhi’nin de dediği gibi bu şekil zorsuz savunma zorlu savunmadan çok daha çetin ruh özellikleri ister. Kine kinle, zora zor, küfüre küfürle karşı koymak için biraz yürek yeter. Fevrî bir kükreyişle insan düşmanının boğazına atılabilir. Güç olan bu zor durumda bile kendine hâkim olabilmektir. Zor kullanan düşmanı ifrit eden de karşısındakinin bu sarsılmaz sükuneti ve ruh üstünlüğü değil mi? Öfke öfkeyi körükler, sabır ve kendine güvenli bir hakimiyet ise karşınızdakinin zaafını büsbütün ortaya kor, yıpratır deliye döndürür. Fevrî şahlanışlar saman alevi gibi çabuk söner. Şuurlu karşı koyuşlar heyecanlı tahrikler geçtikten sonra da insan var oldukça savaştaki engeller bertaraf olmadıkça hiç tavsamaz hep aynı tavda devam eder. Bir askerin yetişmesi için iki yıl gerekse işte bundan ötürü zora başvurmayan bir ruh kahramanı yetiştirmenin süresi en az bunun iki üç misli olmalıdır.
Değerli konuğumuz Pandit Nehru’yu işte şiddete karşı yumuşaklık, zorbalığa karşı insanlıkla savaşıp galip çıkmış bir ruh şampiyonu olarak selamlıyoruz.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.