Ödüller üzerine
Ergun Göze kendine has yazı stiliyle yazının kaleme alındığı dönemde verilen basın ödüllerini tenkit ederken bir yandan da bugün hala tartışma konusu olan dağıtılan ödüllerin ne kadar objektif olduğu sorusunu soruyor.
Bu sene de Gazeteciler Cemiyeti "başarılı gazeteciler" seçti ve ödüllendirdi. TERCÜMAN men-supları Servet Kabaklı, Arif Baş ve Hayri Hiçler de ödül kazandılar. Çilekeş mesleğin çok kere isimsiz kalan kahramanlarını böylece teşvik etmek şarttır. Kendilerini ve diğer ödül alanları tebrik ederiz. Ancak düşünmeliyiz. Nedir bu ödüllerin gayesi, sadece teşvik mi, usta-çırak münasebetinin böylece de olsa devamı mı, yoksa muayyen şahıslara "teselli ikramiyesi" mi? Daha 1958'lerde ustamız Peyami Safa, "Edebiyat Mükafatları" adıyla Milliyet'te yazdığı bir fıkrada bunların nasıl boşa gittiğini anlatıyor ve bu tip mükâfatları dağıtanlardan birisi olan Andre Moruva'nın, 'ödül alan genç kabiliyetin altı ay zarfında silinip gittiğini' ifade ettiğini belirtiyor. Tabiî bu "Edebiyat Mükafatları" içindir. Gazetecilik mesleğinin teknik kısmı için her sene "ödül" verilmesi çok yerinde bir harekettir. Amma, gerçekten bu "Edebiyat Mükafatlarına" sonradan birçok politik, ideolojik düşüncelerin karıştığı, hatta şahsi' dostlukların, çevrilen kulislerin, şahıslar ve eserlerden daha mühim rol oynadığı da bilinen bir gerçektir. İlim sahasında da verilen NOBEL'in bile tamamen politik sebeplerle verilir alınır olduğu artık herkesin bildiği bir husustur. Bu sebepledir ki, Jean Paul Sartre bir defasında bu "Nobeli" red etmek gibi bir "jest" yapmıştı. Bizim Yaşar Kemal dostumuz ise, Cemil Meriç üstadın nefis tenkitlerine rağmen her sene Nobel'e aday oldu. Daha doğrusu aday olduğu "zehabını" uyandırdı. O kadar ki yine kendi öz çevresi şu espriyi yeşertti: "Yaşar Kemal, dünyada en çok Nobel alamamış yazardır". Öyle ya her sene "İşte bu sene Nobel jürisi imana geldi. Yaşar Kemal'e verecek ödülü" misillû haberler çıkar, arkasından bir şey çıkmazdı. Allah'tan, Fransa'da sosyalistler ve komünistler işbaşına geldi de, hazrete bir başka ödül ayarlandı. Elhak Yaşar Kemal de o İşçi Partisi günlerinin ateşli radyo konuşmalarını tekrarlamadı. Hoş zaten üstad dil de bilmez... Böylece fazla bir yanlışlık olmadan iş Mitterrand'ın yemeği ile bitti.
Evet... Ödülü, yaşlılar gençlere vermelidir. Ustalar çıraklara vermelidir. Yoksa iş bizim televizyonun, iş yapmayan reklam spotlarına döner. Ayrıca müsabakaya kimlerin katılıp katılmadığının ilan edilmesi de gerekir. O zaman "ödül"ün mânası bir daha belli olur. Böylece sanılır ki, ödülü verenler bütün adayların eserlerini değerlendirmişlerdir yahut herkes bu ödüllere talip olmuşlardır veyahut hiç olmazsa reddetmemişlerdir. Bu bakımdan, bundan sonraki ödüllerde cemiyetin, bu noktalara itina göstermesinin ve biraz da dağıtılan ödül sayısının indirilmesinin, manevi itibarı çoğaltması bakımından faydalı olacağına kani bulunmaktayız.
Gelelim diğer ödül alanlara. Bunlar Semih Balcıoğlu, Oktay Akbal ve Haldun Taner'dir. Sayın OA'ya ödül verilmesine, ilk nazarda karşı çıkacağım sanılabilir. Tam aksine karşı çıkmak şöyle dursun, kendisine her vesile ile bir ayrı ödül verilse ayıplamam. Mesela sabahleyin yataktan kalktıkları, ayakkabılarının bağını bağladıkları, kravatlarının düğümünü yapabildikleri, sokakta yürüyebildikleri, yazılarında cümlelerin sonuna nokta koyabildikleri için ayrı ayrı "ödül"lendirilseler çok görmem. Ancak, Sayın Haldun Taner'e ve Sayın Semih Balcıoğlu'na gelince iş değişir. Sanmayın ki, Sayın Taner'in fikirlerine katılıyorum. Hatta "sanatsal" faaliyetlerinin Türk sanatının lehine olmadığına da kaniyim. Amma ne olursa olsun bir seviyedir. Bırakınız her şeyi "Şişhaneye yağmur yağıyordu" hikayesinin yazarıdır. İşte bu ödülü ona çok görürüm. Ve Semih Balcıoğlu'na... Vereceklerken aldıkları için... Mesela Sayın Balcıoğlu, almış olduğu ödülü Sayın OA'ya verseler fena mı olurdu? Böylece hem de hayatlarının en ulaşılmaz karikatürünü yapmış olmazIar mıydı? Hani haksız mıyım? Lütfen söyleyiniz?
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.