
Menderes istifa etti!
6-7 Eylül Olayları sonrası DP’ye yönelik tepkiler artmış fakat ertesi hafta DP’nin Genel Başkanı yine Adnan Menderes seçilmişti. 29 Kasım 1955’te DP Meclis Grubu Toplantısı’nın ardından artan baskılar sebebiyle Menderes hükûmeti istifasını vermişti. Tercüman’da bu haber detaylıca manşete taşınmıştı.
6-7 Eylül Olayları, Türkiye siyasi tarihinin elim hadiselerinden biri. Ekonomik sorunlar, öğrenci hareketleri, Kıbrıs Türklerinin yaşadığı sıkıntılar zaten dönem içinde gerilimlere yol açıyordu. Muhalefet baskılanıyor, bu da siyasi tansiyonu arttırıyordu. Bununla birlikte çeşitli spekülasyonlar sebebiyle yayımlanan bir haber, ortalığı iyice birbirine katmıştı. Dış İşleri yetkilileri Londra’da Kıbrıs ile ilgili görüşmelere devam ederken 6 Eylül 1955 günü saat 13.00’te Atatürk’ün Selanik’teki evine bombalı bir saldırı gerçekleştiğine dair radyoda bir haber yayımlandı. Bu haber, hızlıca gazeteler vasıtasıyla yayılmış, halk galeyana getirilmişti. Böylelikle İstanbul’da toplanan kitleler, saat 19.00 itibarıyla gayrimüslim vatandaşların dükkânlarına saldırmış; pek çok ev, iş yeri ve ibadethaneler yağmalanmaya başlanmıştı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılar sebebiyle binlerce insan mağdur edilmiş, hatta onlarca can kaybı yaşanmıştı. Olaylar kontrol edilemeyince de sıkıyönetim ilan edilmişti. Tüm bu olan bitenler toplumsal hafızaya elim bir şekilde kazınmış, gerek sosyoekonomik gerek kültürel gerekse siyasi açıdan yüzleşilmesi zor bir mesele olarak tarihe geçmişti. Olayların hemen ardından TBMM olağanüstü toplantısında hükûmet adına konuşan Başbakan Yardımcısı Fuad Köprülü, hükûmetin olaylardan haberdar olduğunu fakat gün ve saatinin belirli olmadığını açıklamıştı. Yapılan açıklama sebebiyle bazı milletvekilleri ceza yasasına ispat hakkı getirilmesini talep etmiş, bu da gerginliği arttırmıştı. Bunun üzerine 9 milletvekili DP’den ihraç edilmiş, 10 milletvekili de istifasını vermişti. Tüm bunlar yaşanırken 15 Ekim 1955’te DP Büyük Kongresi gerçekleşmiş, fakat yine Genel Başkan Adnan Menderes seçilmişti. 29 Kasım’da grup tekrar toplanırken bakanlara yönelik istifa baskıları git gide artmaya başlamıştı. Bu baskılara dayanamayan Ticaret ve Ekonomi Bakanı Sıtkı Yırçalı, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Başbakan Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu görevlerinden istifa etmişlerdi. Böylelikle Menderes ile birlikte hükûmeti 29 Kasım 1955 akşamı Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a istifasını sunmuş, bunun üzerine yine Adnan Menderes Cumhurbaşkanı tarafından yeni hükûmeti kurması için görevlendirilmişti. Tüm bu yaşananları 30 Kasım’da Tercüman manşetinde kamuoyuna duyuruyor, gelişmelere ve tepkilere sayfalarında yer veriyordu.
Refah, yeni yıla kongre ile girdi
2 Ocak 1995… Yeni yılın siyasi gündemi oldukça yoğundu. Tercüman’da bu yoğun gündem gazetenin ilk sayfalarından taşıyordu. Bir yandan “SHP’den kurtulalım” manşetinde DYP’lilerin koalisyonu bitirme istekleri dile getiriliyordu. Öte yandan Rusların zulmüne karşı Çeçenlerin mücadelesi “Çeçen onuru tankları ezdi” ifadesiyle fotoğraflarla yansıtılıyordu. Bir yandan da Başbakan Çiller’in “Ne mutlu Türkiye vatandaşım diyene” söylediğine yönelik iddialarına verdiği cevap tartışılmaya devam ediyordu. Böyle bir cümle kullanmadığını, kavram kargaşası yapmak isteyenlerin olabileceğini söyleyen Çiller şöyle diyordu: “Türkiye bizim ülkemizin adı, ne mutlu bu ülkenin vatandaşı olana…”
Bunlar konuşulurken Refah Partisi ise yeni yıla kongre ile başlamıştı. Gündemin bir diğer konusu da dolayısıyla Tercüman’da yerini buluyor; kongrenin detayları anlatılıyordu: “1995’in ilk günü olan dün, RP’liler İstanbul İl Kongresi’nde gövde gösterisi yaptılar. Genel Başkan Necmettin Erbakan’ı, “İşte komutan, işte ordu” sloganlarıyla karşılayan partililer, belediye başkanlarına büyük ilgi gösterdiler. Fatih’te yenilenen seçimler sonucu belediye başkanlığını ANAP’lı Tantan’a kaybeden Avukat Mehmet Ali Şahin’in tek aday olarak il başkanlığına seçildiği kongreyi çok sayıda kadın da izledi.” İlk sayfada verilen ifadeler bunlardı; haberin devamı ise şöyle başlıyordu:
“Abdi İpekçi Spor Salonu’nu dolduran Refah Partililer, Genel Başkan Necmettin Erbakan’ı büyük bir coşkuyla karşıladılar. Erbakan’ı ‘Mücahid Erbakan’, ‘İşte komutan, işte ordu’ sloganlarıyla karşılayan partililer âdeta gövde gösterisi yaptılar. RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın konuşmasından sonra il başkanlığı seçimine geçildi. Seçime tek aday olarak katılan iptal edilen 27 Mart 1994 seçimlerinden sonra ANP adayı Sadettin Tantan’a yenilerek, Fatih Belediye Başkanlığı’nı kaybeden Mehmet Ali Şahin delegelerin tamamına yakın oyunu alarak RP İstanbul İl Başkanlığı’na seçildi. Kongreye İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Bilgin, Rize Belediye Başkanı Şevki Yılmaz da katıldılar. Belediye başkanları, partililerin yopun ilgi ve tezahüratına uğrarken, tribünlerde çok sayıda hanımın yer alması dikkat çekti.”
29 Mayıs sabahı Ayasofya'dan ezan sesleri duyulmalıdır
Kıbrıs’ta çatışmalar devam ediyordu. Tercüman’ın 4 Mayıs 1964’teki haberine göre 3 Mayıs 1964’te Kıbrıslı “Rumlar çan sesleriyle taarruza geçmişlerdi.” 1 Türk bu saldırılar sonucu öldürülmüş, 3 kişi de yaralanmıştı. Dönem itibarıyla Paskalya zamanıydı, yapılan saldırıların sembolik tartışması din üzerinden temellendiriliyordu ama elbette düzlemi tamamen politikti. Tercüman, bu sembolik söylemler üzerinden şöyle bir okuma yapıyordu: “Rumların, Kıbrıs’taki cinayetleri bir Noel sabahı başlamıştı. Türkler gözü yaşlı, gönülleri yaralı bir Şeker bir de Kurban Bayramı geçirmişlerdi. Şimdi ise Rum saldırılarının, tedhişinin devam ettiği günlerde kilise çanları Paskalya için çalıyordu. Rumlar, bu Paskalya’ya kadar zafer kazanmak istiyorlardı.”
Buna karşılık gelecek olan sembolik değer ise Ayasofya’ydı. Bu sebeple hem kamuoyu ve resmî söylemde hem de gazete başlıklarında o dönem henüz müze olan Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılması, minarelerinden yeniden ezan sesinin yükselmesi gündeme gelmişti. Tercüman’ın yazarlarından biri olan Ali Rıza Alp, gazetenin ilk sayfalarında bu hususu olaylara verilen tabii refleksiyle şunları söylüyordu: “Ayasofya İstanbul’da Fatihlerin ilk namazı kıldığı camidir. Ezanlar Rumların çan ve haç hayallerini yıkacaktır. Ayasofya, ibadete açılmak için alakalarından lütuf, himmet, merhamet değil, sadece vazife ve kanunlarımızın, Anayasa’mızın teminat altına aldığı haklara karşı ‘vazife şuuru’ bekliyor.”
Ayasofya’nın ibadete açılması, yeniden cami olarak kullanılması zaman zaman gündeme gelmişti; ilerleyen zamanlarda da gündeme gelecekti. Ama buradaki arzunun ardında o günlerde yaşanan çatışmalar yatıyordu; sembolizmin en güçlü etkisi geçmişe verilen referanslarda bulunuyor, zaferin çağrısı bu referanslardan yapılıyordu. Tercüman da manşetine taşıdığı bu çağrıya “Fatih, fetih ezanı okutmuştu” başlığı altında Ayasofya’nın fotoğrafına yer veriyor, şu cümleleri kullanıyordu: “Ayasofya’nın Tanrı’ya uzanan minareleri onarılıyor. İstanbul’u sarhoş Bizanslıların elinden kurtaran, Türk yapan, Müslüman yapan fatihler, fethin ilk namazını Ayasofya Camii’nde kılmışlardı. Minarelerde ezanlar okunmuştu. Çanlar fatihlerin önünde susmuştu. Şimdi o minareler ezan sesine olan hasretlerini gidermek istiyor.”
Bu arzu ancak 2020’de gerçekleşecekti, Kıbrıs Barış Harekâtı’na ise daha 10 yıl vardı…
Tarihî meclis toplandı
27 Mayıs 1960 Darbesi üzerinden aylar geçmişti. Devlet yönetimindeki Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve hükûmeti elinde tutan Refik Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu, Ahmet Salih Korur gibi Demokrat Parti üyeleri tutuklanmışlardı ve pek çoğu idamla yargılanmaktaydı. Mahkemeler devam ederken; devlet yönetimi ordu tarafından idare ediliyordu. Anayasa ve meclis feshedilmişti, darbenin hemen ardından kurulan Millî Birlik Komitesi yeni anayasa oluşturulana kadar geçici yasalar çıkartmıştı, yasama ve yürütme yetkisi bu komitedeydi. Yetkileri ele geçiren Millî Birlik Komitesi, zaman kaybetmeden hızla anayasa çalışmalarına başladı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Sıddık Sami Onar başkanlığında birçok öğretim üyesini toplayarak İstanbul Komisyonu’nu oluşturdu. Bu komisyonla birlikte bir anayasa tasarısı hazırlandı ama bu tasarı olumsuz tepkilerle karşılandı. Bunun üzerine ise toplumu daha iyi temsil edeceği düşünülen “Kurucu Meclis”in kurulmasında karar kılındı.
Kurucu Meclis ise 6 Ocak 1961’de toplanmıştı. Tercüman’ın ertesi gün manşetine de bu an şu cümlelerle tarif edilmişti: “TARİHİ MECLİS TOPLANDI” … Ardından bu toplantının detayları gerek sözel tanıklıkla gerekse fotoğraflarla hem kamuoyuna aktarılmış hem de Türk siyasi tarihine iz bırakmıştı. Şöyle devam ediyordu Tercüman: “Doktorlar izin vermediğinden Gürsel ilk celsede bulunamadı. Açılış konuşmasını F. Özdilek yaptı. İsmet İnönü ve O. Bölükbaşı yemin ederlerken azalar her ikisine de coşkun tezahüratta bulundular.”
Yaşananlar ve kullanılan ifadeler dikkat çekiciydi, pek çok siyasi gerilimin ardındaki paradigmaları gözler önüne seriyordu sanki. Tercüman muharriri Muammer Yaşar haberine devam ederken şunları söylüyordu: “İkinci Cumhuriyet’in temeli olan Kurucu Meclis bugün saat 15’te yeni meclis binasında toplandı. Devlet ve Hükûmet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel henüz nekahet devresini geçirmediği için Meclis’in açılış konuşmasını Komite azası Fahri Özdilek okudu…” İkinci Cumhuriyet bahsi, yeteri kadar açık mıydı, galiba evet. Üç önemli husus üzerinde duruluyordu bu meclis konuşmasında:
- “Meselelerimiz parti bakımından değil, millî menfaatler yönünden tetkik edilmelidir.”
- “Devlet tekâmül yollarına ışık tutan ilim, ahlak ve bir kudret olarak anlamak lazım.
- “Asil çalışmanız milletimiz arasındaki kardeş düşmanlığının ortadan kalkmasına yardım edecektir.”
Yeni kurulan kabinenin ilk toplantısına dair ayrıntılar şöyle veriliyordu: “Yeni Bakanlar Kurulu bu sabah bir tanışma toplantısı yapmıştır. Saat 9’da başlayan toplantı bir saat kadar devam etmiştir. Toplantıda, Bakanlar Kurulu’na yeni giren bakanlar birbiriyle tanışmışlardır. Kabine yarın da bir toplantı yapacaktır. Bilindiği gibi yeni Bakanlar Kurulu’nda 6 yeni isim bulunmaktadır. Bunlardan Millî Eğitim Bakanı Profesör Turhan Feyzioğlu ile Basın Yayın ve Turizm Bakanı Cihad Baban CHP’li, Çalışma Bakanı Ahmet Tahtakılıç da CKMP’lidir.” İsimlerden biri, eski Tercüman yazarlarından, hatta baş muharrirlerindendi: Cihad Baban…
Tercüman’ın o günkü basımında bir yandan kabinenin tanışma toplantısına dair detaylar aktarılıyor ve anayasa oluşturulana kadar yürürlükte olacak yasalar beyan ediliyordu bu sayfalarda, öte yandan da Yassıada davalarına yer verilmeye devam ediyordu. Bazı davalar da yeni toplanan Meclis’e havale ediliyordu, 147’ler meselesi örneğin. İlerleyen günler de bu karmaşık ve sancılı süreci yansıtır nitelikte olacaktı… Ve Tercüman, her günü detaylarıyla kamuoyuna duyurmaya, tarihe belge bırakmaya devam edecekti.