
Kurtuluş hareketi karşısında Türk sanatçıları
Haldun Taner 5 Haziran 1960'da yazdığı köşe yazısında Türk sanatçılarının 27 Mayıs ile kurulan yeni düzene nasıl uyum sağlamaları gerektiğini belirtiyor.
Fikir ve sanatın ancak özgürlük içinde var olduğu uygarlığın ana ilkesidir. Yıllardır süren baskı yönetiminin ulusal bir davranışla ortadan kalkması Türk Edebiyatçılar Birliği’nin düşünce alanındaki bağımsızlık özlemini siyasa planında gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Özgürlüğü çiğneyenlere her yerde olduğu gibi yurdumuzda da hayat tanınmaması insanlık ve hak ülkülerinin yenilmezliğini bir daha ortaya koymuştur. Bu ülkülerin yurdumuzdaki büyük uygulayıcısı Atatürk’ün yok edilmek istenirken, yok edilmek istenen devrimleriyle ayağa kalkması devrimlerimizin ancak gerçeği ifade ettiğini göstermektedir.
Aydın Türk Gençliği, Atatürk’ü ile Ordusu arasında bir bilinç köprüsü kurmakla beklenen ödevini yapmış, emaneti kanı ile korumuştur.
Devrimci Türk Ordusu’nun gücü ile başarılan bu kurtuluş hareketi, Türk Edebiyatçılar Birliği’nin geleceğe umutla bakmasını sağlamaktadır.
Türk Edebiyatçılar Birliği Yönetim Kurulu
Türk Edebiyatçıları Birliği Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarla birlikte kaleme aldığımız yukarıdaki bildiri -öyle sanıyorum ki- Türk edebiyatçılarının kurtuluş hareketi karşısındaki umut ve sevincini, bu çeşit bildirilerin çok kısa olması zaruri ebadı içinde bile yeteri kadar kuvvetle belirtiyor.
Her çeşit sanat yaratmasının ancak olgun bir özgürlük ve tolerans iklimi içinde gelişeceği düşünülürse, bunun tam tersi bir baskı ve sindirme havasının en çok sanatçıları zehirleyeceği kolaylıkla anlaşılır.
Eski iktidar her alandaki dar görüşlü politikasını hiç anlamadığı sanat alanında da sertlikle tatbik ediyordu. Yurdun, Türk toplumunun aksaklıklarını yansıtmak onlar için suçtu. Bu yolda direnenlerin türlü iftiralarla hemen lekelenmesi işten değildi. Çoğu bu yüzden işlerinden oluyor yahut başka yerlere sürülüyorlardı. Onlara kalsa edebiyatı tıpkı divan edebiyatında olduğu gibi bir yardakçılık sanatı hâline getireceklerdi. Ama bütün yıldırımlara rağmen Türk sanatçılarının çoğunun ödevlerini yiğitçe başardıkları söylenebilir. Bunlar şiirlerinde, piyeslerinde, romanlarında, hikâyelerinde Türk insanının acılarını dile getiriyor; daha iyi, daha adil, daha insanca bir yaşayışın özlemini yansıtmaya çalışıyor yahut da ince alaylarla, toplum satirleri ile düzeltilmesi gereken sakatlıklara parmak basıyorlardı. Sade bununla da kalmıyor, eserleri zülfüyara dokunur diye repertuvardan indirilince bu haksızlığa açıkça kafa tutuyor, inançlarının mücadelesini yapıyor, şiirleri mahkemeye verilince kendilerine sürülmek istenen iftiralar karşısında, insanlık ve vatanseverlik duygularının sahihliğini ispat zorunda kalıyorlardı.
Eski rejimin bilim düşmanı olduğu kadar sanat düşmanı da olması boşuna değildi. Bir kere bu zorba zümrenin başlıca elebaşları ne birinden ne ötekinden hissedardılar. Kinleri önce kişisel bir aşağılık duygusundan; sonra da kafası işleyen, hisleri gelişmiş aydın insanların ister istemez vicdansızlıklarına haksızlıklarına uyruk olmayacağını kestirmelerinden ileri geliyordu.
Medeni ülkelerde güzel sanatların baş koruyucusu, teşvikçisi Devlet Reisleri, Başvekiller olurlar. Sanatı desteklemek, korumak ise onu gerçekten sevmek ve anlamakla olur. Bunlar bu seviyenin çok altında kişisel politik ihtiraslarından ötesini göremeyen orta zekâlı, ilkel duygululukta zavallı birer vatandaştılar.
İktidarları ve ömürleri boyunca varıp varabilecekleri sanat seviyesi alınlarına binlikler yapıştırdıkları alaturka hanende bayanların türkülerinden ve çiftetellisinden öteye geçmiyordu. Bunlar bir Avrupa gezisi için onlara bol keseden ihsan ettikleri binlerce liralık dövize karşılık, Türk sanatçısının gelişmesini sağlayacak bütün maddi imkânları hasisçe kıskançlıkla esirgerlerdi.
Yabancı ülkelerden gelişmemiz, öğrenmemiz için getireceğimiz kitaplara otomobile, viskiye koymadıkları gümrük engellerini kor; dışarı çıkacak olsak bizi yabancı meslektaşlarımız arasında küçük düşürecek, aç gezecek kadar az dövizle bırakıp öç almaya kalkarlardı.
5 Haziran 1960

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.