Tercüman Arşivi: 17 January 1979
21 May 2024

İran'da monarşinin sonu mu?

Prof. Dr. İsmet Giritli; 17 Ocak 1979'da İran'da gerçekleşmekte olan devrim hakkında değerlendirmede bulunuyor, yaşananların iç ve dış politikadaki etkilerini kaleme alıyor.

İran’ın kaderine dünya kamuoyunun bu kadar ilgi göstermesinin sebebi şudur: Günümüzde Orta Doğu bir bunalım ve istikrarsızlık bölgesi manzarası arz etmekte; Hint Yarımadası’ndan Türkiye’ye ve Arap Yarımadası’ndan Kızıl Deniz’e kadar uzayan, Sovyetler Birliği’ni güneyden kuşatan bu hassas ve sıcak bölgenin bugünkü ağırlık merkezini İran oluşturmaktadır.

İran’da Ocak 1978’de başlayarak, giderek hız kazanan ve bugüne kadar en az 10.000 sivil ve yüzlerce askerin hayatını alıp götüren Şah aleyhtarı nümayiş ve karışıkların, 1971’de Persepolis’te 2500. Kuruluş yıl dönümü kutlanan Pers İmparatorluğu’nun nihayete ermesi ile sonuçlanıp sonuçlanmayacağı ciddi olarak sorulmaktadır.

Gerçekten yakın zamana kadar birçok gözlemci, Şah’ın ülkesinde köylü ve orta sınıfın da desteğine sahip olduğunu zannetmesine rağmen gerçekte Şah’ı ülkesinde silahlı kuvvetlerden başka kimsenin tutmadığı anlaşılmış ve bu sebeple İran üzerinden yürütülen birçok siyasi tahminler alt üst olmuştur.

İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin 37 yıllık saltanatı zamanında ve özellikle petrol üretiminden sağladığı büyük gelirlerden sonra bugün ülke nüfusunun %25’ine ulaşan orta sınıfın sadece siyasi özgürlük özlemini değil, aynı zamanda ve özellikle bu sınıfın ülkenin artan refah payına katılmak taleplerini de karşılayamadığı anlaşılmaktadır.

Neticede Şah; köylüler, orta sınıf, mollalar, enflasyon, gizli polis SAVAK ve hatta hanedan ailesi üzerinde dahi kontrolünü kaybetmiş, sadece ordunun desteğine sahip bulunan Şah yönetiminin sona yaklaştığını kendisi de anlamaya başlamıştır.

Şah’ın İran’ı terk etmesi hâlinde İran monarşisinin bir Naipler Konseyi ile devam etmesinin ve bir gün, bugün 18 yaşına basan Şah’ın oğlu Veliaht Rıza’nın İran tahtına oturabilmesinin en önemli şartı; İran’daki Şahpur Bahtiyar hükûmetinin ülkedeki kaynaşmayı durdurarak iktidarda kalabilmesidir.

Yeni başbakan kimdir?

Bilindiği gibi Şah tarafından Başbakanlığa atanan 62 yaşındaki Şahpur Bahtiyar, Fransa’da eğitim görmüş ve Başbakan Dr. Musaddık’ın hükûmetinde 1953’de Çalışma Bakan Yardımcılığı yapmış bir devlet adamıdır. Şah’a muhalefeti ile tanınan ve Ulusal Cephe içindeki faaliyetlerinden dolayı iki yıl hapiste yatan, 1977 yılında SAVAK ajanları tarafından dövülen Şahpur Bahtiyar; dürüstlüğü ve komünizm aleyhtarlığı ile de tanınmaktadır.

Şahpur Bahtiyar, Başbakan olarak atanmasından sonra düzenlediği ilk basın toplantısında sıkıyönetimi sona erdirmeyi, kademeli olarak insan haklarını gerçekleştirmeyi ve bütün siyasi mahkûmları salıvermeyi vadetmiş, dış politikada ise İran’ı bundan sonra İran Körfezi’nin muhafızı olmayacağını ve İran’ı CENTO’nun askerî kanadından çıkarmayı düşündüğünü söylemek sureti ile ülkedeki “tarafsızlık” taraftar ve sempatizanlarını kazanmaya çalışmıştır.

Başbakan Bahtiyar’ın aynı basın toplantısında İran’ın petrolünü bundan böyle kime satacağı hususunu da gözden geçireceğini söylemesi, İran Ulusal Petrol Şirketi’nin (N.İ.O.C) İsrail ve Güney Afrika’ya petrol satmayacağı şeklinde yorumlanmıştır. Bugün İsrail’in ihtiyacının %40’ını, Güney Afrika’nın ise %90’ını İran petrolü ile karşıladıkları bilinmektedir.

Kumeyni aleyhinde

Şahpur Bahtiyar hükûmetinin en büyük handikapı, Şah aleytarı hareketin öncüsü Kumeyni’nin Şah ile ilişkisi olan Bahtiyar hükûmetine karşı muhalefetidir. Kumeyni, Şah yönetimine sadakatin şeytana sadakat ile aynı anlama geldiğini iddia etmektedir. Suiistimaller, Şah ailesinin yolsuzlukları, İran’daki yeni zenginlerin müsrif hayatı ile tahrik edilen ve 1978’de devrin Başbakanı Amuzegar’ın o zaman kadar cami yapımı ve bakımı için verilen 80 milyon dolarlık ödeneğin kesilmesi ile infiale kapılan Şii cemaati, Şah yönetiminin en amansız düşmanı olarak bilinmekte ve lideri Kumeyni’yi körü körüne takip etmektedir.

İran Şahı’nın başarısızlığa uğramasının başlıca sebebi, İran Çölü üzerinde modern bir endüstri ülkesi kurmak için gösterdiği sabırsızlıktır. Neticede Şah bazı reform teşebbüslerinde bulunmakla birlikte, petrolden sağladığı muazzam geliri silahlanma, petro-kimya endüstrisi ve nükleer merkezlerinin yapımına sarf etmiş, bu arada yüz binlerce işsiz köylü şehirlere akmış ve ülkenin enflasyon hızı geçen yıl %50’yi aşmıştır.

İran’ın kaderine dünya kamuoyunun bu kadar ilgi göstermesinin sebebi şudur: Günümüzde Orta Doğu bir bunalım ve istikrarsızlık bölgesi manzarası arz etmekte; Hint Yarımadası’ndan Türkiye’ye ve Arap Yarımadası’ndan Kızıl Deniz’e kadar uzayan, Sovyetler Birliği’ni güneyden kuşatan bu hassas ve sıcak bölgenin bugünkü ağırlık merkezini İran oluşturmaktadır.

Dünyanın dördüncü en büyük petrol üreticisi olan ve 20 yıldan daha fazla bir zamandan beri Batı’nın ve özellikle ABD’nin Orta Doğu’daki askerî ve ekonomik gücünün bir kalesi olarak addolunan İran, aynı zamanda bir taraftan Batı Avrupa’nın petrol ihtiyacının %71’ini sağlayan bölgenin ağzında, diğer taraftan Sovyet yayılma politikasının yolunda yer almakta, bu sebeple bu ülkede meydana gelecek iktidar değişikliği hem bölgenin politikasını hem de tüm dünyanın jeopolitiğini önemli şekilde etkileme istidadı göstermektedir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...