İlim dalı olarak tiyatro
Türkiye’de tiyatro yazarlığının öncü isimlerinden biri olan Haldun Taner, tiyatro sanatının ilmî açıdan ele alınması gerektiğini, ülkemizde bununla ilgili çalışmalarda bulunulmasının önemli olduğunu Tercüman’da 7 Haziran 1955’te kaleme aldığı yazısında vurguluyor.
Tiyatronun san’at kolu olmaktan başka bir de ilim dalı olarak ele alınışı Batı’da otuzuncu yılını çoktan aştı. Söz gelişi otuzuncu yıl… Çünkü 1923 yılı Berlin Üniversitesi’nde ilk Tiyatro İlmi Enstitüsü’nün sadece kurulduğu tarihtir. Aslında bu çeşit gayretler yüzyılımızın başında, hatta daha geçen yüzyılın sonunda çoktan alıp yürümüştü.
Bu incelemeler başlangıçta daha çok tiyatro tarihine yönelmekte ve edebiyat tarihi açısından ele alınmakta idi. Bu öncü çalışmaların hazırladığı zengin malzeme sayesindedir ki tiyatro ilmini yavaş yavaş tiyatro tarihinden ayırıp bağımsız bir disiplin hâline getirmek, mümkün oldu.
Yavaş yavaş diyoruz, çünkü akademik çevreler bu yeni ilmi kolay kolay kabul edemiyor, ona üniversitede bağımsız bir kürsü vermek taraflısı bulunmuyorlardı. Daha çok tiyatro ilmini, edebiyat tarihine bir ek saymak yolunda idiler. Tiyatro ilminin edebiyat ve filoloji metotları ile değil, kendi konusunun ve malzemesinin gerektirdiği bir metotla incelenmesi zorunluluğu kendini ancak 1920 yılları dolaylarında kabul ettirebildi.
Max Hermann’ların, Julius Peterson’ların, Kutsher, Borshert, Niessen, Kindermann’ların himmeti ile tiyatro ilmi bugün belli başlı bütün Batı üniversitelerinde kök salmış bulunuyor. Üniversiteler dışında ayrıca tiyatro tarihi, tiyatro tekniği üzerinde çalışan bir sürü kurumların, kulüplerin, enstitülerin cakaları da hep aynı amaca yönelmiştir: Tiyatroyu bilimsel bakımdan incelemek, kurallarını tespit etmek, malzemesini bilimsel metotlarla düzene koymak…
Hemen şunu söyleyelim ki, bu derslerin, incelemelerin hani şu hep duyageldiğimiz, Amerikan College ve Üniversitelerindeki tiyatro mektepleri ile bir ilişiği yoktur. Avrupa’dakiler sırf akademik enstitülerdir. Onların amacı Amerikan üniversitelerindeki tiyatro mektepleri gibi, öğrenciye oyun oynama, genç yazara piyesini oynatma, hevesli ve istidatlı gençlere rejisörlük etme imkânları sağlamak değil, tiyatro konusunda talebeye veya okura ilmî bir formasyon vermektir.
Böyle sağlam bir formasyonla desteklenen bir eğitimin büyük oyuncular, yazarlar, rejisörler yetişmesi sansı ise ayrıca öbürlerinden çok daha büyüktür.
Tutalım ki, bu enstitüler iyi yazar, iyi rejisör, iyi oyuncu yetiştiremediler. Hiç değilse tiyatronun ne olduğunu ne olmadığını bilen, değer hükümleri sağlam esaslara dayanan kültürlü ve anlayışlı bir seyirci kütlesi yetiştirseler yetmez mi?
Türkiye’de böyle bir formasyondan geçmiş büyük bir genç nesil kütlesi göz önüne getirilsin. Bu güç beğenir, tongaya basmaz kütle önünde oyuncu da yazar da rejisör de ister istemez saygı duymak, önünü iliklemek, kendini kabul ettirmek için muhakkak seviyeli bir şeyler ortaya koymak zorunda kalacaktır.
Öte yandan sansür zihniyeti de yaranma gayreti güden amirler de sinsi ve hasis menfaatler peşindeki idareciler de er geç bu kuvveti duymak, hesaba katmak durumunda kalacak, meydanı bugünkü gibi boş bulamayacaklardır.
Daha ne isteriz.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.