Tercüman Arşivi: 13 July 1974
03 June 2024

Havacıva

Tarık Buğra, 13 Temmuz 1974’te Tercüman’da yayımlanan “Havacıva” yazısı üzerinden günün kritiğini edebî diliyle ustalıkla yapıyor; toplumun, politikanın o günün estirdiği ve hâkim olduğu havasıyla "havacıva" kelimesinin “küçümsenen, hor görülen” şeyler için kullanılmasını bir eleştiriye bağlıyor.

Küçümsenen, hor görülen, önemsenmeyen şeyleri anlatmak için neden “havacıva” deriz, bir türlü anlamıyorum. Hava’nın şöyle veya böyle oluşu ne kadar da önemlidir. İnsanı… Hayatı değil; çünkü oksijeni değil… İnsan psikolojisini, hatta aklının çalışmasını hava’dan ayrı düşünebilir misiniz?

Bazı bölgelerde öyle rüzgârlar varmış ki, bir esmeye başladılar mı intiharlar, cinayetler artarmış. Lodos beni turşuya çevirir. Mevsimlerin -yüzde yüze yakın bir kesinlikte- iş ve düşünce hayatına etkileri de biliniyor. Yaz’ın izin ve dinlenme dönemi yapılması boşuna değildir: Bakmışlar ki, insanın sıcaklarda çalışmaması çalışmasından iyi ve daha yararlı, haydi yallah demişler ve her alanın işçilerini salıvermişler. Bugün artık varlıklı şehirleri yaz aylarındaki tenhalıklarına göre anlayabiliyoruz.

Sıcakların da soğukların da ölümüne sebep olduğunu bile bile, önemsiz ve küçümsenen şeylere havacıva demek gerçekten de akıl ermez bir şey. Kim bilir, belki başka bir hikâyesi vardır da ben bilmiyorum. Bugün için bildiğim şey -evet- insan gücünün, bedence de kafaca da işin dışında, psikolojik bakımdan da hava’ya sımsıkı bağlı oluşudur. Zaten bunun böyle olduğunu en koyu havacıvacılar da bilirler: Hangisi -ve hangimiz- hangi gün, bir kerecik olsun hava’dan söz etmemiştir?

“Hava da ne kadar güzel…” veya “Ne berbat hava” veya “Bu havada?”… Buyurun size her dilde en çok söylenen sözlerden bazıları. Bebekler bile daha bu kelimelerin tekini öğrenemeden bu sözlere göre keyifli ve nemrut, sünepe veya canlıdırlar. -Hayat’ı; oksijenden değil- hava’nın şöyle veya böyle oluşundan ayrı düşünemeyiz. Medeniyet ile iklim’in ilişkisi bilim adamlarının da düşünürlerin de ciddi bir konusu olmuştur.

Geçenlerde bir tatil köyünde havalar art arda üç gün limonileşiverdi de -konkenciler, okeyciler hariç; çünkü onlar her zamanki gibiydiler- herkesin suratı asıldı. Hani suratından düşen bin parça olur derler ya, bütün suratlar öyleydi. Darılanlar, küsüşenler bile oldu:

“Canım bir şey istemiyor… Kafam keçeleşti” diyen diyene. İki aspirin aldım, bana mısın demedi. İçimde göç etme isteği kımıldayıp duruyordu. İhtimal çoğu benim gibi, belki de benden beterdi; çünkü hiç gereği yokken şehre inenler çıktı. Bu da bana tarihin büyük göçlerini düşündürdü.

“Havacıva”ymış! Cıvaya aklım ermez, ama hava’nın ne olduğunu insanlara yaptırdığı havacıva işlerden de büyük, çok büyük ve kaderimizle ilgili işlerden de anlıyorum. Ve sizin de şu satırlar yazılırken, onların yazıldığı çevrede hava’nın nasıl olduğunu kestirebileceğinizden eminim. Şimdi -evet, tahmin ettiğiniz gibi- burada hava o kadar, o kadar güzel ki değerli istidâdını âvareliğine peşkeş çeken Orhan Veli’nin bir mısraı dilimden düşmüyor: “Beni bu güzel havalar mahvetti.”

Rahmetli şair güzel havalar yüzünden iş güç bırakmış… Ben de öyle güzel bir hava yüzünden Ankara’nın, Başkent’in, politika’nın havasına omuz silkiyorum.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...