Tercüman Arşivi: 22 September 1973
01 October 2024

Giderken

Güneri Cıvaoğlu, 22 Eylül 1973’te Tercüman’daki köşe yazısında, Avrupa Konseyi Parlamentosu’nun toplantısına gitmek üzere yola çıkarken Türkiye bürokrasisini eleştirmiş; Ankara ve İstanbul’daki elitlerin Anadolu’dan bihaber olduğunu, bürokrasidekilerin toplumu tanıması gerektiğini vurgulamıştı.

Ankara’da topu topu 2 bin kişiyi ancak bulan bir çevre vardır. Parlamenterler, gazeteciler, yüksek memurlar, sendika ve dernek yöneticileri ile onların çevresinde toplanıp “devlet kapısından çöplenmek için fırsat kollayanlardan” oluşan bu 2 bin kişinin bir tek konusu vardır.

“Politika”

Bulvar kahvelerinde, büyük otellerin salonlarında, şık restoranlarda, Parlamento koridorlarında ve Anadolu Kulübünde görünenlerin yarısından fazlası bu saydıklarımızdır. Genellikle alçak sesle yapıları konuşmalarında ne “cadı kazanları” kaynatılmaz ki.

Umum müdürler yürütülür… Müsteşarlar tâyin edilir… Hükûmetler devrilir… İktidarlar istikbal edilir… Hatta darbeler, ihtilaller ifşa edilir… Tabii çoğu palavra…

Ve hemen her fısıltı konuşmayı, şöyle bir fiyakalı final noktalar:

“Dün gece Süleyman beydeydim. (Süleyman Demirel demek istiyor.) Hepsini anlattım. Çok haklısın, düzelteceğiz dedi…”

Bu son kelimeler yüjsej sesle söylenir ki etraftan duyulsun. Aynı havayı CHP’lisi “Bülent’e söyledim” diye basar… CGP’lisi “Turhan beye” der… Şimdilerde en popüler isim Naim Talu.

İşin ilgi çekici yönü, sohbetlerde atılan palavraların 2 bin kişi arasında kulaktan kulağa fısıldandıktan sonra, dönüp dolaşıp tekrar sahibine ulaştığında habere onun da inanmasıdır…

Başkentte gazetecilik yaptığımız yıllarda, biz de o 2 bin kişinin arasında idik. İşimiz gereği uyduranları dinliyorduk. Ve “ne çekiyorduk?” anlatmak zor… Allah, bizim Ankara bürosundaki arkadaşlara kuvvet versin…

Asıl kötü olan şey, bu 2 bin kişilik dar çevre içinde yaşamanın, kişiyi diğer meselelerden tecrit etmesidir. Türkiye’nin tek meselesini “POLİTİKA” kabul eden bir şartlanmaya girmektir…

Bu Ankara… Ya İstanbul? “Anakara düşünür, İstanbul eğlenir” diye bir söz vardır… Pek katılmayacağımız bir söz bu… İstanbul da düşünür ama Ankara ile aynı şey değildir kafa patlatılan… İstanbul, Türk ekonomisinin nabzının attığı şehirdir. Burada konuşulan şey ise “paradır…” Gazeteci gene işi gereği bu “para konuşanları” dinlemek durumundadır. O da bir başka fasit daire…

Oysa Türkiye ne İstanbul’dur ne de Ankara… Onun Anadolusu vardır, Trakyası. İstanbul’da, Ankara’da bile Anadolu’yu yaşayan yüz binleri… Güneyi, kuzeyi, kuraklıktan şahrem şahrem yarılmış toprakları, çileli halkı… Halkının politikadan, bol paradan başka konuşacak çok şeyi vardır.

Gazetede şu satırlar yayımlandığı sırada Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, Paris’te olacağız. Ertesi gün de Strasbourg’da… Avrupa Konseyi Parlamentosu’nun bir hafta sürecek olan toplantısını takip edeceğiz. 17 ülkenin parlamenterleri ile konuşup Türkiye, dışarıdan nasıl görünüyor, bunu tespite çalışmak istiyoruz.

Ama arada bir çıktığımız bu çeşit seyahatlerin asıl faydası, Türkiye’yi Ankara’daki 2 bin, İstanbul’daki birkaç bin kişinin etkilerinden sıyrılmış olarak çıplak gözle seyretmek imkânını vermesidir. Bırakınız Ankara’nın, İstanbul’un elitini bir yana, kendi alışkanlıklarımızı da yenebiliyoruz bu seyahatlerde. Dönüşte, mahalleye çöp kamyonunun uğramayışını, suyun kesilmesini, fiyat etiketlerini yırtık kazıkları, lağımlı plajları, yoksulluğu, kesilen elektriği, ülkedeki bölge farklılaşmalarını hiç değilse bir süre “OLAĞAN” karşılamıyoruz…

Bir şey daha var... Dar çevrenin şartlanmasını aşmak için Anadolu’ya çıkmak da gerek. Şu gazeteye dar bütçelerinden her gün bir lira ayıran 400 bin ailenin, büyük şehir elitinden çok değişik, çok daha derin olan meselelerini yerlerinde tespit etmek... Dönüşte onu yapacağız. İlk durak Güney Anadolu…

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...