Tercüman Arşivi: 29 October 1956
28 October 2024

Cumhuriyetin ilanına dair hatıralarım

29 Ekim 1956’da Cumhuriyet’in 33. yıl dönümünde Ayhan Hünalp, Tercüman muharriri Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile bir röportaj gerçekleştirir. Bu röportajda Yakup Kadri, Cumhuriyet’in ilan sürecini anlatır. Tercüman’da yayımlanan bu söyleşiye gelin, birlikte bakalım.

Cumhuriyet ilanına takaddüm eden günlerde halledilemeyen bir kabine buhranı karşısında bulunuyorduk. Ortada birçok üyeleri istifasını vermiş bir Vekiller Heyeti vardı. Yeni intihap edilecek vekiller listesi üzerinde rey ekseriyeti hasıl olamadığından Hükûmet teşkiline imkân görülemiyordu.
Muharririmiz Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Teşvikiye sokaklarını dolduran al flarlı izcilere, dirseklerini dayadığı penceresinden uzun uzun baktı. O anda içindekiler bir projeksiyonla beyaz kâğıtlara aktarabilseydi, dilimizin bu büyük ustası için ikinci bir Yaban romanı olabilirdi. Uzaklardan trampeta ve boru sesleri geliyordu. Karaosmanoğlu’nun çöreklenmiş hatıraları içinden, İzmir yollarına düşmüş çizmeleri tozdan gözükmeyen, kalpakları başlarından uçmuş süvarileri, işgal altından yanık kokuları içinde yeni kurtulmuş harabeler ve büyük çöküntülerle ezilmiş Anadolu insanları geçiyordu. Onu bu düşünceleri arasında buldum. Niçin geldiğimi sormadı. Tahmin etmişti. Yıllarca öncesine inerek Cumhuriyetin ilk günlerinden bu yana uzun bir konuşmaya daldık.
1923 yılındaki B.M.M.
Cumhuriyetin ilan edileceği günlerde B.M.M.’nin iç bünyesi nasıldı?

“1923 yılı 29 Ekim’inde Cumhuriyetin ilanı o kadar basit bir şey olmadı. Zira hatırımda kaldığına göre B.M.M. tam çoğunluğuyla Cumhuriyet rejimine taraftar görünmüyordu. Gerçi, B.M.M. hükûmeti namı verilen idare şeklinin bir Cumhuriyetten farkı yoktu. Hatta denilebilir ki daha geniş manada bir halk hükûmetiydi. Vekiller Meclis önünde ayrı ayrı mesuliyet taşırlar ve doğrudan doğruya her vekil Meclis’e seçilmek suretiyle vazife alırdı. Yani bugünkü gibi ve diğer demokratik memleketlerde olduğu gibi ve diğer demokratik memleketlerde olduğu gibi hükûmet teşkili bir devlet reisi tarafından bir başvekil intihabı ile Meclis’in tasvibine arzedilemezdi.”

Gazi Mustafa Kemal’in Cumhuriyet ilan etme arzusu arkadaşları ve B.M.M. tarafından nasıl karşılanmıştı?

“O zaman, bazı mebusların zannettiği gibi, Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyeti ilan etmek istemek ve kendini bu Cumhuriyetin Reisliğine getirmekle, olduğundan daha yüksek bir mevkie varmak hırsına kapıldığı asla hatıra gelemez. Zira eski Teşkilât-ı Esasiye’ye göre, B.M.M. Reisi, aynı zamanda Devlet Reisi idi ve bizim bahsettiğimiz tarihte bu da Mustafa Kemal’den başka biri değildi.

Bununla beraber onun en yakın mücadele arkadaşları dahi Cumhuriyet kelimesinin arkasında böyle bir maksadın gizlendiğini zannetmekteydiler. Fakat B.M.M. denilen müessesenin haddizatında Fransızların convention’u gibi olağanüstü zamanlara mahsus bir karakter taşıdığı, Millî Mücadelemizin Lozan Muahedesi ile sona ermesi üzerine bu müessesenin milletlerarası devlet anlayışına bazı yanlış tefsirlere yol açtığı görülüyordu. Bundan başka dâhilî idare bakımından da bazı aksaklıkları belirmeğe başlamıştı. Nitekim Cumhuriyet ilanına tekaddüm eden günlerde bir türlü halledilemeyen bir Kabine buhranı karşısında bulunuyorduk. Ortada birçok üyeleri istifasını vermiş bir Vekiller Heyeti vardı ve yeni intihap edecek vekiller listesi üzerinde rey ekseriyeti hasıl olamadığı için bir hükûmet teşkiline imkân görülemiyordu.”

B.M.M. ve Türk halk efkârı Cumhuriyet ilanı için nasıl hazırlandı?

“Fikirlerini tatbikte büyük bir taktisyen olan Mustafa Kemal bu rejime normal formunu vermek zamanının geldiğini hissetti. Zira bilirsiniz ki bu gibi hükûmet buhranları daima bütün selâhiyetleri haiz bir devlet reisinin müdahalesiyle hallolur. Hâlbuki o sırada ortada böyle bir devlet reisi yoktu ve ihtilal şartları içinde yapılmış Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nda buna dair bir serahat da mevcut değildi. İşte Atatürk bu kanuna (Türkiye Devleti’nin şekli hükûmeti Cumhuriyet’tir), (Türkiye Reisicumhuru, T.B.M.M. Heyeti umumiyesi tarafından ve kendi âzası meyanından bir intihap devresi için seçilir) maddelerini ilave etmekle hem bir rejim, hem bir hükûmet krizinin önüne geçti.

Cumhuriyetin ilanından bir önceki geceye dair hatırladıklarınız?

“Bu büyük tarihî günün akşamında Çankaya’ya davet edilen arkadaşlarım bana bu hadisenin cereyan tarzını, şu şekilde hikâye etmişlerdi: Sofraya oturduğumuzda Mustafa Kemal Paşa’nın bize ilk sözü, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz demek olmuştu. Fakat Atatürk hiçbir inkılabı Meclis’e mal etmeksizin yapmamıştır. Nitekim o akşam orada hazır bulunan siyaset arkadaşlarına da -ki hepsi milletvekilleriydi- Meclis âzalarına bu hususta bazı telkinlerde bulunmaları ve bu kararın mucip sebeplerini izah etmeleri için lazım gelen talimatı vermişti.”

O günkü nesille, bugünkü nesil arasında ne gibi benzerlik veya ayrılıklar görüyorsunuz?

“Bizim nesil şimdikinden büsbütün başka şartlar içinde yetişti. Biz üç inkılaptan ve üç harpten arta kalmış bir nesle mensubuz. Lakin bu acı imtihanlar bizim hürriyet yolundaki azmimizi iyice bilemiş bulunuyordu. Ve gözümüz hiçbir şeyden korkmuyordu. Belki şimdiki nesille aramızdaki fark yalnız bu olsa gerektir. Siyaset ve edebiyat sahasında ise Cumhuriyet gençliği bizden daha ileri bir seviyeye varmış bulunuyor. Zira kendi yolunu kendisi açmak zorunda kalmamıştır. Bu bakımdan medenî şartlar içinde normal bir demokrasi devrini hazırlamak için yıpranmamış kuvvetler hâlinde ön saflara geçmektedirler.”

Konuşmamız bitmişti. Yakup Kadri Karaosmanoğlu bir müddet elindeki sönmüş sigaraya baktı. “Sonbahar hüzünlü mevsim değil mi?” dedi. “Havalar da soğudu.”

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...