
Albayım
Kıbrıs Çıkartması’nın ardından şehit düşen askerlerin haberleri ülkeye gelmeye başlamış, herkesin yüreğine kor düşürmüştü. Ergun Göze de 24 Temmuz 1974’te kaleme aldığı yazıda bu korun ateşini dile getiriyor, şehidimize halkımızın nazarından sesleniyordu.
Huzurundayım Albayım… Üzerimde yedek istihkâm Üsteğmeni üniforması yok… Giymiş bulunduğun en mukaddes üniformaya hürmeten… Albayım diyorum ya sana rütbenle hitap etmek için değil… Radyo henüz ismini vermedi... Yoksa sen şâirin “Mevt ise son rütbesidir askerin” dediği gibi, en yüksek rütbeyi ihraz etmiş bulunuyorsun. Amma isterim ki tabutunun üzerine serilecek kaputunun omuzlarına “Generallik” işaret ve göğsüne şeref madalyası son yolculuğuna çıkmadan yerleştirilsin.
“Ölünün bundan ne haberi var” diyecek bir tek Türk çıkmayacaktır. Çünkü hepsi büyük Allah’ın Kur’an’ında senin gibi kahramanlar için “Sakın onlar için öldü demeyin. Onlar diridirler” dediğini bilir.
Sen belki şehit oğlu idin… Şimdi “şehit oğlu şehit”sin. İnsanlığa medeniyeti, mertliği, haysiyeti öğreten büyük İslâm Peygamberi ölüler için “Onlar da tıpkı bizim gibi duyarlar fakat cevap veremezler” buyuruyor. Amma sen basit bir ölü değil, bir şehit silsilesinin son değil fakat sonuncu halkasısın. Akıttığın temiz kan, Kıbrıs toprağını bir bayrak kadar bir daha azizleştirdi. Temiz kanının damlaları Türk tarihinin devam noktaları… Ve sen “şehit oğlu şehit” milletinin kalbine, bu vatanı, bu şerefli tarihi, bu haysiyetli maziyi, en mükemmel dine lütfeden Allah’ımızın gufranına gömüldün. Son sözün muhakkak “Allah” oldu diyorum.
Ve işitiyorum bana diyorsun ki:
“Ben ne rütbe için öldüm… Ne kuru şân için. Ne rejim için ne millî düşmanlarımın bile paylaşabileceği siyasi düşünce ve felsefeler için… Sadece Türklük için, insanlığın şerefi olan milletimin ebed müddet devleti ve bekası için öldüm. Ulubatlı ne için şehit olduysa, Malazgirt’te Selçuk yiğitleri, Kosova, Varna, Niğbolu, Kanije ve nihayet Çanakkale kahramanları ne için, hangi ideal için canlarının verdilerse onun için. İnönü, Sakarya, Dumlupınar gazileri hangi şahlanışla, hangi gaye için topraklara düştülerse onun için… Bir kelimeyle, hangi rejimde olursa olsun, Hak’tan, hürriyetten, medeniyetten, insanlıktan yana olan, Allah askeri Türk milletinin emrinde şehadet şerbetini içtim.”
“Onlara sakın öldü demeyin, onlar sağdırlar” müjdesinin mazharı Albayım, bu yeni cavidani hayatı içinde sağ ol… Devletine temenni ettiğin ebedî saadet seni kucaklasın.
Ve senin bu ruhun, bu anlayışın devletimizin hiçbir rejimin temin edemeyeceği kadar varlığının sağlam garantörüdür… Bir şehit ancak böyle bir mirâs bırakabilir.
“Ne büyüksün ki kanım kurtarıyor tevhidi”
Elinde tabanca en önde Mehmetçiklerine örnek ve sonra “şehitlere serdar” olan Albayım.
“…. İsteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber”

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.