27 Mayıs ve 12 Eylül
12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından iki gün geçmişken Ergun Göze, Tercüman’daki köşe yazısında 12 Eylül ile 27 Mayıs Darbesi’ni kıyaslıyor; siyasi ortamın da etkisiyle ordunun başarısını kutluyor, komünizmle mücadele üzerinden durumu okuyordu.
Genelkurmay ve Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Evren’in radyoda okuduğu metnin bütününe itiraz edebilecek bir selim akıl tasavvur etmek mümkün değildir. Bazı tefsir farkları ise bu kadar hayati bir noktada akla bile gelecek şey değildir. Ama bu metinde öyle ifadeler vardır ki hatta yürek ferahlatmaktadır.
Bu defe metin hiçbir şahsa ve partiye çatmamaktadır. Müesseselere çatmaktadır. Anayasa kuruluşu dediğimiz ve şimdiye kadar feryat ettiğimiz kuruluşlardan acı acı şikâyet etmektedir. “Bilimselliğine yalnız kendileri inananlar”, “kuvvetler ayrılığını, kuvvetler çatışması hâline getirenler”, “demokrasiyi sadece ferdi korumak zannedip devleti korumayı unutanlar.”
Ve arkasından yeni bir anayasa yapılacağı yani yeniden hukuka ve normal rejime dönüleceği ifade edilmektedir. Zaten bu hareketin insanı çok memnun eden taraflarından bir tanesi de makam, mevki bir anda yüz adım fırlamak için yapılmış olmamasıdır. Kimdir bu işi yapanlar? Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları. Yani zaten bir harp vukuunda devleti, milleti, vatanı kendilerine teslim edeceğimiz ve üniformalarımızı giyip düşmana karşı beraber çarpışacağımız insanlar. Ayrıca şunu belirtmekte de fayda vardır ki ordunun emir ve kumanda zinciri sımsıkı muhafaza edilmektedir. 27 Mayıs’ta maalesef bu zincir tesbih gibi dağılmıştı. Binbaşı Ahmet Yıldız generalleri kontrol eder hâle gelmişti. Bugün ise emir ve kumanda zinciri aynen Türk devletini bu sefer ordu omuzlamış bulunmaktadır.
Bir başka mühim nokta da 27 Mayıs’ta, bazı partizanların gayretleriyle sözde kalan, tarafsız davranmak ve kardeşi kardeşe vurdurmamak prensibi, bu sefer tam tatbik edilmiş ve bütün parti liderleri, aynı uslûbu hakimane ile “şimdilik” politikanın dışına çekilmişlerdir. Kimsenin bu hareket şuna veya buna karşıdır diye özel isimlerle konuşmasına müsaade edilmemiştir.
Ama her hareket bir şeye, bir şeylere karşıdır tabii. Bunu, bu metin çok veciz bir biçimde şöyle iki kutupta ifade etmiştir: “Bir kısım bedbahtlar, Türk milletinin bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini temsil eden İstiklal Marşımıza koyu taassup veya sapık ideolojik amaçlarla, protesto maksadıyla oturarak veya İstiklal Marşı yerine Enternasyonal’i söyleyerek açıkça saygısızlık göstermişlerdir.”
Türkiye’de 12 Eylül günü vukua gelen siyasi hareketler ve dalgalanmalar bir bakıma ve tam tamına “eşyanın tabiatından doğmuş” hareketlerdir. Başkası düşünülemezdi. Nitekim dünyanın bu hareket karşısında almış olduğu tavır bunu göstermektedir. Bazı komünist radyolar hariç bütün ajanslar hareketi “mecburi” fakat “kansız” olarak tanıtmışlar ve netice olarak da “bir an önce normal şartlara ve demokrasiye dönülmesi” temennisinde bulunmuşlardır.
Şimdi vazifemiz orduya yardım etmektir. Önce devlet ve millet bütünlüğünü bozucu bölücü ve yıkıcı hareketlerin önünün orduya ait tedbirlerle alınması ve sahanın temizlenmesi için girişeceği hareketlerde orduya yardımcı olmak gerektir.
Ondan sonra orduya, yeni bir anayasanın hazırlanması için gerekli yardımın yapılması gelecektir. Bu noktada şunu hatırlatalım, geçen sefer ordunun yardım istediği sivil kişiler maalesef milletin arzusundan çok kendi şahsi görüşlerini öne aldıkları için bugünkü durum, bu durumu anlatan şu belagatli metin meydana gelmiştir.
Bu bakımdan onlar için de en büyük rehber şu üzerinde durduğumuz metindeki anayasa kuruluşları hakkında belirtilen görüşler olmalıdır. O zaman yapılan hatalardır bugünkü konuşmada sergilenen. “Kuvvetler çatışması” o zamankilerin hatasıdır. Temelli senatörlüğe kadar.
12 Eylül’de 27 Mayıs’ta edinilen tecrübeler iyi değerlendirilirsse Türkiye yeniden sıhhatli demokratik bir rejime kısa zamanda dönebilir.
Bütün dünya bunu bekliyor ve istiyor.
Tabii içteki ve dıştaki komünistler hariç.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.