23 June 2025

Yeni dönem savaşlarının yeni silahı: Yapay zekâ

Savaşın modern yüzü: Yapay zekâ, dronelar ve hibrit stratejilerle şekillenen günümüz çatışmaları, Ukrayna-Rusya ve İsrail-İran örnekleriyle mercek altına alınıyor. Teknolojinin savaşın kaderini nasıl belirlediğini, bireysel ve toplumsal derslerin neler olduğunu gelin birlikte inceleyelim.

Savaş tarihi, insanlık tarihinin en karanlık ve en belirleyici alanlarından biridir. Uygarlıkların doğuşundan bugüne kadar süregelen çatışmalar yalnızca toprak, iktidar ve ego mücadeleleriyle sınırlı kalmadı; kültürleri, teknolojileri ve toplumları derinden etkiledi. Her dönemin savaşı, kendi çağının zihniyetini ve imkânlarını yansıtırken, aynı zamanda barışa duyulan özlemin de aynası oldu. Bu yazı ile çağın zihniyetinin ve imkânlarının günümüzün savaşlarına olan etkilerini inceliyoruz.

Yazıya başlarken İsrail’in Gazze’de uyguladığı asimetrik savaş stratejilerini, sivilleri doğrudan hedef almasını, temel insani ihtiyaçları yok sayarak ağır bir insani krize yol açmasını, uluslararası hukuk ihlallerini ve bebek, kadın, yaşlı demeden soykırım düzeyine varan eylemlerini insanlık onuru adına en sert biçimde kınıyorum.  Bu yazının amacı, Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve İsrail-İran arasındaki dolaylı savaş, modern savaş anlayışının farklı yönlerini gözler önüne sermek, kullanılan yöntemleri yapay zekâ perspektifinden analiz ederek günümüz savaşlarının yapısını anlamak ve bundan bireysel ve toplumsal dersler çıkarmaktır.

Rusya-Ukrayna Savaşı

Rusya-Ukrayna Savaşı, 21. yüzyılın en belirgin hibrit savaş örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Konvansiyonel askerî unsurlar -yani tanklar, toplar, piyadeler ile birlikte siber saldırılar, dezenformasyon kampanyaları, ekonomik güç ve enerji kaynaklarının silah olarak kullanılması- bu çatışmanın temel bileşenlerini oluşturur. Savaşın seyrinde drone teknolojisi kritik bir rol oynuyor; özellikle Ukrayna’nın Bayraktar TB2’leri ve Rusya’nın kamikaze droneları sahada yüksek etki yaratıyor.

Bu hibrit savaşın neredeyse her aşamasında yapay zekâ destekli sistemlerin kullanıldığını, detaylarına sahip olmasak da açık biçimde söyleyebiliriz. Özellikle insansız hava araçlarının görüntü işleme yöntemlerini başarıyla kullanması ve saldırı-savunma operasyonlarının otomatik olarak yürütülmesi bunun somut bir göstergesidir. Nitekim 1 Haziran 2025’te Ukrayna, 117 drone ile beş Rus hava üssünü hedef almış ve bu saldırılar sonucunda 47 savaş uçağı imha etmiştir. Ukrayna, bu operasyonu 4.300 kilometrekarelik bir alanda gerçekleştirmiş ve Rusya’ya doğrudan 7 milyar dolarlık zarar vermiştir. Ancak saldırının stratejik etkileri göz önüne alındığında, gerçek zarar bu tutarın çok daha üzerindedir.

Bu başarılı operasyonun ardında yatan güç, üç yıllık sistematik bir dönüşüm sürecidir. 2022 yılında yıllık yalnızca 1.000 drone üretebilen Ukrayna, 2025 yılına gelindiğinde bu kapasiteyi 4,5 milyona çıkarmıştır. Aynı dönemde tamamen yerli ve özgün yapay zekâ destekli atış kontrol sistemleri ile otonom hedef tespit ve takip teknolojileri geliştirilmiştir. Bu sistemler; görüntü işleme, otonom uçuş, karar destek ve hedefleme gibi birçok teknolojinin entegre biçimde çalıştığı yapılar olarak öne çıkıyor.

Ancak böyle bir sistemin etkili çalışabilmesi için Ukrayna’nın Rus askerî hedeflerine dair detaylı verilere sahip olması gerekmektedir. Peki Ukrayna bu verilere nasıl ulaştı? Bu noktada da devreye, savaş alanında maliyet-etkin ve yaratıcı bir mühendislik çözümü giriyor. Ukrayna, Poltava Havacılık Müzesi’nde sergilenen Sovyet yapımı Tu-95MS bombardıman uçakları, Tu-22M3 süpersonik bombardıman uçakları ve A-50 erken uyarı uçaklarının fotoğraflarını farklı ortam koşullarında çekti ve bu görsellerle yapay zekâ sistemlerini eğitti. Bu sayede geliştirilen modeller, Rus uçaklarını tanıma ve hassas hedefleme yeteneği kazandı.

Sonuç olarak, ArduPilot gibi ortaokul öğrencilerinin dahi geliştirme yapabildiği açık kaynaklı uçuş yazılımlarıyla entegre edilen ve iletişim kesintisinde dahi otonom görevini sürdürebilen bir yapay zekâ destekli hedefleme sistemi ortaya çıktı. Bu sistem, Ukrayna’nın askerî doktrininde yapay zekâyı merkezine alan yenilikçi yaklaşımının çarpıcı bir sonucudur.

İsrail-İran Savaşı

İsrail, 13 Haziran akşamı İran’a ait nükleer ve askerî altyapıya yönelik kapsamlı saldırılar başlattı. Haber kaynaklarına göre yaklaşık 200 savaş uçağı birçok stratejik hedefe saldırı düzenlerken, Mossad ise İran’ın hava savunma sistemlerini sabote etmeye yönelik daha lokal operasyonlar gerçekleştirdi. Bu saldırılara karşılık olarak İran, İsrail’e balistik füze, seyir füzesi ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarıyla yanıt verdi. Şu ana kadar fırlatılan füze ve İHA sayısının 300’ü aştığı bildiriliyor. Bu saldırılardan 30’u, yani yaklaşık %10’u İsrail’in hava savunma sistemlerini aşarak hedeflerine ulaşabildi.

İsrail’in çok katmanlı hava savunma stratejisi, Demir Kubbe (Iron Dome), Davut’un Sapanı (David’s Sling) ve ABD destekli Arrow sistemlerinden oluşur. Kısa menzilli roket ve havan tehditlerine karşı geliştirilen Demir Kubbe; radarları aracılığıyla tehdidin yönünü, hızını ve çarpma noktasını hesaplayarak yalnızca tehlike arz eden mühimmatlara müdahale eder. Bu özelliğiyle hem etkili hem de maliyet açısından verimli bir sistemdir. Orta menzilli tehditlerde devreye giren Davut’un Sapanı ise yüksek manevra kabiliyetine sahip Stunner füzeleriyle balistik ve seyir füzelerini doğrudan çarparak (hit-to-kill prensibiyle) imha eder. Özellikle İran’ın gelişmiş füze saldırılarına karşı son dönemde etkin biçimde kullanıldı ve hatta ilk defa ciddi bir şekilde test edildi. Savunma zincirinin en üst katmanında yer alan Arrow sistemi ise uzun menzilli ve nükleer başlıklı balistik füzelere karşı tasarlandı. Arrow-2, atmosfer içinde; Arrow-3 ise atmosfer dışında, yani uzayda, hedefi yapay zekâ destekli kinetik önleme yöntemiyle etkisiz hâle getirebiliyor.

Orta Doğu Medya Araştırmaları Enstitüsü (MEMRI) tarafından yayımlanan raporlara göre, İran son yıllarda yapay zekâ alanında küresel ölçekte bir güç olma hedefi doğrultusunda ciddi bir atılım içerisinde. İran Savunma Bakanlığı; özellikle balistik füze programı, hava savunma sistemleri ve insansız platformlarda yapay zekânın entegrasyonuna öncelik veriyor. Bu kapsamda karar destek algoritmaları, hedef önceliklendirme sistemleri ve rota optimizasyonu gibi alanlarda yoğun çalışmalar yürütüldüğü bildiriliyor. Savaş sırasında kamuoyuna yansıyan bazı başarılı füze atışlarına ait görüntülerde füzelerin ani hız ve yön değişiklikleri yaptığı açıkça görülüyor. Bu durum; yalnızca önceden programlanmış bir rotayı izleyen sistemlerin ötesine geçilerek, çevresel koşullara ve tehdide göre anlık karar verebilen algoritmaların devrede olduğunu gösterir. Bu teknolojik yetkinlik, İran’ın İsrail’in çok katmanlı savunma sistemlerini (Demir Kubbe, Davut’un Sapanı ve Arrow) aldatma, aşma veya en azından zorlama hedefiyle yapay zekâyı stratejik bir unsur olarak kullanmaya başladığına dair güçlü bir işarettir.

Öte yandan, savaş sürecinde yapay zekâ destekli savunma ve taarruz sistemlerinin etkisini azaltmaya yönelik çeşitli karşı tedbirlerin devreye sokulduğu da gözlemleniyor. Bunlardan ilki, İran hükûmetinin sivillere yönelik aldığı bilgi kontrol önlemleridir. Vatandaşların füze fırlatma anlarına veya düşme noktalarına dair video ve fotoğraf paylaşımını yasaklaması; savaşın bilişsel boyutunu kontrol etme çabasının yanı sıra, düşman istihbarat servislerinin görüntü analizi yoluyla yapay zekâ sistemlerini beslemesini engellemeye yöneliktir. Bununla birlikte füze saldırılarının çoğunlukla gece saatlerinde gerçekleştirilmesi de dikkat çekicidir. Gece operasyonları hem görsel tespiti zorlaştırıyor hem de hedefleme algoritmalarının gerçek zamanlı uydu ve açık kaynak verilerle desteklenmesini sınırlıyor. Bu durum, İran’ın yalnızca teknoloji üretiminde değil, aynı zamanda karşı tarafın yapay zekâya dayalı sistemlerini sabote etme ve körleştirme konusunda da bilinçli bir strateji izlediğini gösteriyor. Tüm bunlara ek olarak İsrail ordusuna istihbarat, veri analitiği ve yapay zekâ alanlarında hizmet sağlayan Microsoft’a ait bir yerel merkezin İran füzeleriyle hedef alınması, doğrudan teknolojik kapasitenin ve bilgi altyapısının savaşın hedeflerinden biri hâline geldiğini ortaya koyuyor. Bu tür saldırılar yapay zekâya dayalı karar süreçlerini kesintiye uğratma ve dijital üstünlüğü zayıflatma amacını da taşıyor.

Günümüz savaşlarının teknolojik yapısı, Türkiye için hem bir uyarı hem de bir fırsat niteliğindedir. Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail’in Gazze politikaları ve İran-İsrail Savaşı yalnızca askerî güçlerin çatışmasını değil; yapay zekâ destekli savunma sistemlerinin, drone teknolojilerinin, algoritmik karar süreçlerinin ve siber gücün savaşın kaderini belirlediğini açıkça göstermektedir. Türkiye’nin bu yeni nesil savaş mimarisine yönelik çıkarabileceği dersler çok boyutludur.

Bir güvenlik meselesi

Elbette, devlet kurumları ve savunma sanayii bu dönüşümün farkında ve teknik düzeyde gereken adımları atıyor. Bu konularda öneri sunmak  yersiz olacaktır. Ancak teknolojik savaşlar yalnızca kurumların değil, doğrudan halkın da dâhil olduğu çok katmanlı yapılardır. Bu nedenle bireylerin farkındalık düzeyinin artırılması, toplumsal direncin güçlendirilmesi ve dijital güvenlik bilincinin yaygınlaştırılması artık bir güvenlik meselesidir. Dolayısıyla böylesi bir yazıda sunulan önerilerin yurttaşlarımıza yönelik olması anlamlıdır.

Her şeyden önce dijital ortamda gösterilecek dikkat ve sorumluluk savaş dönemlerinde hayati bir önem taşır. Bir askerî alanın görüntüsünü sosyal medyada paylaşmak, askerî hareketliliği ifşa etmek ya da teyit edilmemiş bilgileri yaymak yalnızca bilgi kirliliğine neden olmakla kalmaz; aynı zamanda düşman unsurlara istihbarat sağlamış olur. Halk, kriz anlarında dijital davranışlarında daha bilinçli ve stratejik hareket etmelidir. Bununla birlikte, teknolojinin sadece kullanıcısı, aktif öğrenicileri olmak da savunmanın bir parçasıdır. Yapay zekâ, drone teknolojisi ve açık kaynak istihbarat gibi kavramlar artık toplumun her kesiminin gündeminde yer almalıdır. Gençlerin bu alanlara yönelmesi teşvik edilmeli, temel bilimler, mühendislik, elektronik, yazılım, veri analitiği gibi beceriler yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda stratejik sermaye olarak görülmelidir. Ayrıca doğru bilgiye ulaşma, dezenformasyonu ayıklama ve panik oluşturacak haberlerden uzak durma gibi medya okuryazarlığı becerileri, kriz dönemlerinde halkın psikolojik ve toplumsal sağlamlığını doğrudan etkilemektedir. Bilgiye karşı eleştirel bir tutum geliştirmek ve resmî kaynaklara öncelik vermek, bireysel sorumluluğun temelidir. Teknolojik üstünlük kadar önemli olan bir diğer unsur da toplumsal dayanışmadır. Türkiye’nin gelecekteki olası çatışmalarda güçlü ve dirençli kalabilmesi, yalnızca sahip olduğu sistemlerle değil; o sistemleri destekleyen bilinçli bir toplumla mümkün olacaktır. Bu nedenle savunma en başta birbirimize sımsıkı kenetlenmekle başlar.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...