27 June 2024

Türkiye’nin BRICS kartı bir blöf mü?

Türkiye’nin BRICS üyeliği, ülkeye hangi kazançları ve kayıpları getirebilir? Türkiye gerçekten BRICS’in 11. üyesi olmak istiyor mu? Yoksa bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaman zaman kullandığı yöntemlerden biri olan Batı’ya, Türkiye’nin alternatiflerini hatırlatma yolu mu?

Son dönemlerde sıkça konuşulan BRICS formu ve Türkiye’nin BRICS’e dâhil olacağı iddiaları Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 3 Mayıs’taki Çin ziyareti sırasında tekrar gündeme geldi. Hakan Fidan’ın “neden olmasın” yanıtından birkaç saat sonra Rusya’dan olumlu mesajlar gelmesi, Türkiye’nin BRICS üyesi olacağı iddialarını kuvvetlendirdi. Peki, Türkiye’nin BRICS üyeliği, ülkeye hangi kazançları ve kayıpları getirebilir? Türkiye gerçekten BRICS’in 11. üyesi olmak istiyor mu? Yoksa bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaman zaman kullandığı yöntemlerden biri olan Batı’ya, Türkiye’nin alternatiflerini hatırlatma yolu mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği süreci istediği gibi gitmemesinin ve müzakerelerde tıkanıklığın ardından Rus mevkidaşına, “Bizi Şangay Beşlisi’ne alın, biz de AB’yi gözden geçirelim” dediğini aktarmıştı. Türkiye, politikalarında bir süreklilik unsuru olarak, Batı ile ilişkilerinde sorun yaşadığı dönemlerde, Türkiye’nin aynı zamanda Asya ülkeleri ve Rusya ile de yakın ilişkiler kurabileceği ve fırsatlarını çeşitlendirebileceğini göstermeyi sevdiği söylenebilir. 

Türkiye, AB’ye tam üyelik hedefi söylemlerine ara verse de hala Avrupa ile çeşitli alanlarda derin ilişkilere sahip. İhracatının çoğunu AB ülkeleriyle yapıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu AB’nin serbest ticaret bölgesi Türkiye’nin ekonomik olarak bu zor günlerinde iyi bir döviz kaynağı olabilir. Türkiye, 1996’da dâhil olduğu Gümrük Birliği’nin lehine güncellenmesi ve Türk vatandaşlarına vize işlemlerinin kolaylaştırılması gerektiği görüşünde. Bu duruma pek sıcak bakmayan ve Türkiye’nin önüne çeşitli şartlar öne süren AB’ye BRICS kartı Türkiye için anahtar olabilir. Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin’de BRICS ile ilgili soruya, “Gümrük Birliği üyesi olduğumuzu” hatırlatmasının AB’ye bir mesaj içerdiği de öne sürülebilir. Tüm bunların haricinde Küresel Güney’in ekonomik olarak gelişmesi, Çin, Hindistan gibi ekonomik ve askeri alanda yeni küresel aktörlerin ortaya çıkması, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası ortamda ağırlığını arttırmak istemesine karşın Batı’nın gücünün ve ikna kabiliyetinin düşüşü, yeni bir hikâye yazmaktaki başarısızlığı, uluslararası krizlerde etkisiz kalması, yaratılan ekonomik sistemden gelişmekte olan ve gelişmemiş çevre ülkelerin yeterince pay alamadığını düşünmeleri, Batı’ya ve yarattığı sisteme yöneltilen eleştirilerden sadece birkaçı. Türkiye, izlediği çok yönlü politika ile yeni filizlenen BRICS gibi forumlara -bir antlaşma veya şart üzerine kurulu olmadığından henüz bir uluslararası örgüt değil- eklemlenerek etki alanını genişletmek isteyebilir ve ekonomik kazançlar sağlamayı amaçlayabilir. 

BRICS nedir, ne değildir? 

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin’in İngilizce isimlerinin baş harflerinden meydana gelen BRIC, daha sonra 2011’de Güney Afrika’nın da katılmasıyla BRICS ismini aldı. Bu 5 üyenin ardından bu senenin başında, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olarak yeni 5 ülkenin dâhil olmasıyla BRICS+ (potansiyel ismi) yeniden gündemde yer buldu. Arjantin’de iktidara gelen Javier Milei ise BRICS’e katılması beklenen Arjantin’in yönünü ABD’ye çevirmesiyle birlikte bu projeye katılmayacaklarını duyurdu. Aslında bu durum BRICS’in bir bakıma anti-Batıcı bir grup olduğunun da göstergesi. ABD ile iyi ilişkiler kurmayı önceleyen ülkeler BRICS’ten pek söz etmiyor. Böylece BRICS, 10 üyeye ulaşmış oldu. 

Şimdilerde çok popüler bu platformun kökeni İngiliz ekonomist Jim O’Neill’in Kasım 2001’de yazdığı “Building Better Global Economic BRICs” isimli bir makalesine dayanıyor.5 Ekonomik olarak güçlü bir potansiyel vaat ettiklerini belirten O’Neill son zamanlarada ise “Asla siyasi bir kulüp olarak niyetlenmemiştim” diyerek son genişlemeyi BRICS’in siyasileşmesiyle eleştiriyor. 

BRICS’in siyasi arkaplanı tartışılabilir ancak G20’nin rakibi olduğu düşünülen BRICS ekonomik hedefler ve söylemlerle daha fazla öne çıkıyor. Yerel para birimlerini destekleyen BRICS’in ortak bir serbest ticaret mekanizması oluşturma isteğinin ve kabiliyetinin olmadığını unutmamakta yarar var. Bildirilerinde, Batı karşıtlığında buluşan BRICS’in yine de siyasi bir oluşum olduğunu söylemek zor. Kolektif bir askeri örgüt oluşturma, ortak politikalar belirleme, krizlere karşı beraber hareket etme gibi ajandalardan da şuanda uzaklar. 

BRICS otoriterler kulübü mü? 

BRICS kendisine yöneltilen siyasi eleştirileri ise kulak ardı etmeye devam ediyor. Son genişlemeyle üye ülkelerin siyasi rejimlerindeki otoriterliğin BRICS üzerindeki ağırlığı, Batı’daki kaygıyı arttırıyor. Bu otoriter rejimlerin BRICS aracılığıyla siyasi gücünü küresel anlamda genişletme çabasına dair eleştiriler Batı’dan yükselse de Brezilya, Hindistan, Güney Afrika demokrasi ve demokratik kurumların önemli temsilcilerinden. 

AB’nin kapısında uzun süre bekleyen Türkiye, her sene bir teamülü gerçekleştirir. AB’nin Türkiye raportörü, Türkiye’nin insan hakları, demokrasi, hukuk gibi konularındaki tutumunu içeren “İlerleme Raporunu” yayınladıktan sonra Dışişleri Bakanlığı’ndan raporun siyasi olduğunu içeren ve raporu kınayan bir nota servis edilir. İlişkiler bir haftalığına gerilir. Türkiye, Doğu ile iş yaptığında ise daha çok ekonomik rasyonaliteler ön plana çıkıyor ve bu durum Türkiye gibi ülkelerin iştahını kabartan bir durum olarak ortada. Türkiye’nin Çin’den kredi aradığı senaryoda gündeme “Osman Kavala davasının” gelmemesi Türkiye için bulunmaz bir nimet. BRICS “içişlerine karışmama ilkesini” de bu bağlamda önemli bir yerde tutuyor. 

Hâlihazırda BRICS’e dâhil olmak isteyen ülkelerin hiçbirisi NATO ve OECD üyesi değil. Eğer Türkiye BRICS’e katılma yoluna giderse bu anlamda bir ilk olacak. Ayrıca Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmadığı için gergin olan Batı’yla ilişkiler daha fazla gerilebilir ve “Türkiye’nin Asya’ya kaydığı” iddiaları tekrar taraftar toplayabilir. 

Çin ve Rusya gibi iki büyük küresel güce sahip olmasıyla BRICS, nüfus, ekonomik altyapı, enerji kaynakları, askeri ve siyasi güç bakımından diğer örgütlere alternatif olabilecek bir yapı olduğunu gösteriyor. BRICS üyelerinin niteliklerini alt alta topladığımızda bu hesap bize BRICS’in 3,5 Milyar nüfusa (dünya nüfusunun %45’i,), 28,5 Trilyon dolar GSYİH’ye ve enerji kaynaklarının da çok önemli bir kısmına (ham Petrol’ün %44’ünü üretiyor) sahip olduğu sonucunu veriyor. Bu bağlamda BRICS, ABD’nin ekonomik gücü olan doları uluslararası para birimi olmaktan çıkarıp (en azından birbirleriyle olan ticaretlerinde) ortak bir para birimi oluşturmayı, kurulan Yeni Kalkınma Bankası aracılığıyla ise gelişmekte olan ülkelere finansman sağlamayı, Batı hegemonyasını kırmayı amaçlamaktadır. 

Türk dış politikasında çok boyutluluk ve BRICS’e üyelik ihtimali 

Türk dış politikasındaki süreklilik arz eden “batıcılık” ve “statükoculuk” ilkeleri Osmanlı’nın son dönemlerinde kendini bulsa da esasen tamamen Batı’ya ve onun kurumlarına angaje olmaya odaklanmış birer cumhuriyet politikalarıydı. Türkiye bu bağlamda NATO, OECD (OEEC), Avrupa Konseyi gibi Avrupa örgütlerine zaman kaybetmeden katıldı. Ki bu üyeliklerinin ekmeğini hala yemektedir. 1963’teki Ankara Antlaşması’ndan itibaren ise Avrupa Birliği’nin kapısında beklemekte. Tüm bunları aklımızın bir köşesinde tutmakla beraber Dünya, soğuk savaş dönemindeki iki kutuplu düzenini çoktan aştı ve birden çok küresel güç odağının bulunduğu, Çin’in güçlendiği ve ABD ile yarışır duruma geldiği bir dünyaya ulaştı. AB ekonomik bir dev. Rusya, enerji fiyatlarının artmasıyla başlayan tekrar yükselişini askeri müdahalelerle pekiştirmeye çalışmakta. Bölgesel örgütler çok daha aktif ve verimli. Ortadoğu ülkelerinin elindeki enerji kaynakları onları söz sahibi yapıyor ve oradan sağladıkları finansmanla turizmi canlandırarak, yatırımlar yaparak sürdürülebilir gelirler elde etme peşinde. Anlayacağınız Türkiye için fırsatlar artık sadece Batı’da değil, her yerde. AB’nin en önemli devletleri Çin ile ticaretlerini geliştirebilme yarışında. Türkiye’nin böyle bir ortamda her çiçekten bal almak istemesi kadar daha doğal bir şey olamaz. 

Irak üzerindeki Kalkınma Yolu, Orta Koridor, Türkiye’nin dahil edilmediği IMEC (India-Middle East-Europe Corridor), Çin’in Kuşak Yol projelerinin bu denli canlı ve gündemde olmasının sebebi Asya’daki büyüyen ekonomik potansiyel. Türkiye, bu pastadan pay almak isterken ve jeopolitik konumunu güçlendirme peşinde koşarken çok boyutlu ve proaktif bir politika izlemesi gerektiğinin farkında. Bunu yaparken Avrupa ve ABD ile ilişkileri zaman zaman gerilse de günün sonunda Türkiye kazançlı çıkabilir ve bu politikasını Batı’ya kabul ettirebilir. BRICS üyeliği bağlamında bakarsak Türkiye, BRICS üyesi olarak Çin’in yatırımlarından daha fazla pay almaya, ülkesine yeni yatırımlar çekmeye, yeni enerji hatlarının doğal güzergahı olmaya, BRICS ile Avrupa arasında bir köprü görevi görmeye çabalayacaktır. Esasen Türkiye’nin BRICS üyeliğini dillendirmesinin Avrupa’ya karşı sadece bir blöf olarak açıklanması pek olası görünmüyor. Türkiye’nin önemini ve konumunu Avrupa’ya tekrar hatırlatma açısından kesinlikle önemli olsa da uzun vadede Türkiye’nin olabildiğince fazla oluşumda yer alması, veto haklarını kullanması, politikaları lehine çevirebilmesi çok önemlidir. Örneğin Rusya Federasyonu, BMGK’nin 5 Daimî üyesinden biri olmakla yetinmeyip aleyhine kurulduğunu düşündüğü Türk Devletleri Teşkilatı’na, İslam İşbirliği Teşkilatı’na ve birçok örgüte daha politikalara müdahil olabilme adına üye olmak istemektedir. 

Son olarak, Türkiye ne kadar yeni fırsatları değerlendirmek isterse istesin hala bir bakıma Avrupalı, AB üyesi olmak isteyen, NATO’nun da önemli askeri bir gücü olarak, ABD ve AB ile karşılıklı bağımlılık ilişkisi içerisinde olduğunu unutmamalı. Bunun farkında olup yürütülen ihtiyatlı politikalar sayesinde Türkiye, her iki tarafın da yanına çekmek istediği bir ülke olduğu takdirde büyük kazançlar sağlayabilir. Ayrıca BRICS şuanda potansiyel vaat eden bir wonderkid gibi görünse de henüz kendini kanıtlayabilmiş de değildir. Doların küresel hegemonyası sürmekte, Ukrayna ve Filistin krizlerinde gözler Çin’e değil ABD’ye çevrilmektedir. 

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...