
Trumponomics: Öngörülemezliğin ekonomiye etkileri
Ekonomik sistemler, istikrar ve öngörülebilirlik ister. Siyasi iktidarların belirsizliği, yatırımcı güvenini zedeler; enflasyon, kur şoku ve sermaye çıkışı gibi yıkıcı etkilerle ekonomik büyümeyi ve refahı tehdit eder. Peki, Trump’ın politikaları ekonomiye nasıl etki ediyor?
Ekonomik sistem, doğaları gereği istikrara ve öngörülebilirliğe ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç, yatırımcıların risk değerlendirmesi yaparken, tüketicilerin harcama ve tasarruf kararlarını alırken, devletlerin bütçe oluştururken ya da uluslararası kuruluşların bir ülkeye yönelik değerlendirme yaparken kullandığı temel ölçütlerin başında gelir. Ekonomik kararlar çoğu zaman geleceğe dair beklentilere dayanır. Beklentilerin şekillenmesi ise büyük ölçüde siyasi ortamın istikrarı ve öngörülebilirliği ile doğrudan bağlantılıdır.
Siyasi iktidarların öngörülemezliği, ekonomi üzerinde çok katmanlı ve çoğu zaman yıkıcı etkilere yol açabilir. Bu durum sadece ekonomik göstergelerde değil; toplumların genel refah düzeyinde, sosyal sermaye birikiminde ve hatta demokratik kurumların işleyişinde bile kendini gösterebilir. Çünkü belirsizlik, ekonomik aktörlerin güvenini zedeler; güvenin olmadığı yerde yatırım yapılmaz, üretim planlanmaz, gelecek inşa edilemez.
Öngörülemezliği yaratan koşullar
Kurumsallaşma seviyesi düşük olan toplumlarda siyasi karar alma süreçleri genellikle kişilere ve konjonktürel faktörlere bağımlı hâle gelir. Bu tür sistemlerde kararlar kurallara göre değil, kişisel tercihlere ve anlık çıkar hesaplarına göre alınır. Bu durum ise ekonomik aktörler açısından ciddi bir belirsizlik kaynağıdır.
Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu ortamlar, mülkiyet haklarının güvencesini zayıflatır. Yatırımcılar için mülkiyet güvencesi, en temel teşvik unsurlarından biridir. Hukuki güvencenin olmadığı, yargı bağımsızlığının zedelendiği veya yargının siyasallaştığı durumlarda ekonomik kararlar âdeta kumar hâline gelir. Böyle bir ortamda uzun vadeli planlama yapılamaz, yatırımcılar ya ülkeyi terk eder ya da kısa vadeli kâr arayışına girer.
Siyasi iktidarların kısa vadeli halk desteği kazanmak uğruna uzun vadeli ekonomik rasyonaliteyi göz ardı etmesi, ekonomik öngörülebilirliği bozan önemli bir etkendir. Popülist yaklaşımlar genellikle kamu harcamalarının artırılması, vergi indirimleri ya da kredi genişlemesi gibi ekonomik gerçeklerle bağdaşmayan uygulamaları içerir. Bu uygulamalar ilk etapta halk nezdinde destek toplasa da orta ve uzun vadede ekonomiyi olumsuz etkiler.
Siyasi liderlerin söylemlerinde tutarsızlık bulunması da piyasalarda kafa karışıklığına yol açar. Aynı konuda farklı zamanlarda yapılan çelişkili açıklamalar, piyasa oyuncularının beklenti oluşturmasını zorlaştırır. Bu da ekonomik kararların ötelenmesine veya tamamen iptal edilmesine neden olabilir.
Bir ülkenin dış politika tercihleri ile ekonomik güven ortamı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Ani dış politika değişiklikleri, beklenmedik diplomatik gerilimler ya da ekonomik yaptırımlara neden olabilecek siyasi adımlar, ekonomik sistem üzerinde ağır baskılar oluşturabilir. Özellikle dış ticarete ve yabancı sermayeye bağımlı ekonomilerde bu tür sapmalar büyük ekonomik maliyetler yaratabilir.
Ekonomi ile dış politika arasındaki bu hassas denge, siyasi öngörülemezliğin sınırları aşarak küresel yatırımcıları da etkilediği bir yapıya bürünür. Bu nedenle ekonomik rasyonalite, dış politika kararlarında da göz ardı edilmemelidir.
Öngörülemezliğin bedeli
Siyasi öngörülemezlik, makroekonomik istikrarı tehdit eden en önemli unsurlardan biridir. Çünkü ekonomi, yalnızca bugünün değil, geleceğin de yönetilmesini gerektiren bir disiplindir. Ekonomik aktörler – bireyler, firmalar, kamu kurumları ve uluslararası yatırımcılar – kararlarını büyük ölçüde gelecekteki koşullara ilişkin beklentilerine göre alır. Siyasi ortamda yaşanan belirsizlikler bu beklentileri bulanıklaştırarak ekonomik göstergelerdeki dengesizlikleri derinleştirir.
Siyasi belirsizlik dönemlerinde ekonomik aktörlerin fiyatlama davranışları değişir. Firmalar, öngörülemeyen vergi artışları, döviz kuru şokları ya da tedarik zinciri aksaklıkları gibi risklere karşı kendilerini korumak için fiyatlarını artırma eğilimi gösterir. Bu da enflasyonist baskıları artırır. Ayrıca enflasyonun kontrol edilememesi, merkez bankasının bağımsızlığına olan güveni sarsar.
Faiz oranları da siyasi öngörülemezlikten etkilenir. Yatırımcılar, risk algısının yükseldiği dönemlerde yatırım yapma konusunda isteksiz davranır. Bu durumda merkez bankaları faizleri yükseltmek zorunda kalabilir. Öte yandan, siyasi otoritelerin baskısıyla düşük faiz politikasının sürdürüldüğü bir ortamda ise kur şokları ve yüksek enflasyon daha da kronik hâle gelir.
Döviz kurları, siyasi belirsizliğe son derece duyarlıdır. Güvenin zedelendiği, kuralların değişken olduğu bir ekonomik yapıda yerli ve yabancı yatırımcılar döviz talebini artırır. Bu da paranın değer kaybetmesine neden olur. Ani kur dalgalanmaları, ithalata bağımlı sektörleri vurur, üretim maliyetlerini artırır ve genel fiyat seviyesini yukarı çeker.
Sermaye hareketleri açısından da benzer bir süreç işler. Siyasi riskin arttığı dönemlerde sıcak para hızla ülkeden çıkar. Doğrudan yabancı yatırımcılar ise kararlarını erteler veya farklı ülkelere yönelir. Bu da hem ekonomik büyümeyi hem de teknolojik dönüşümü olumsuz etkiler.
Siyasi iktidarların popülist politikaları ve seçim ekonomileri, kamu harcamalarının rasyonel olmayan biçimde artırılmasına neden olabilir. Özellikle sosyal transferler, kamu yatırımları ya da enerji sübvansiyonları gibi alanlarda yapılan kontrolsüz harcamalar bütçe açıklarını büyütür. Bu açıkların finansmanı için borçlanma yapılması gerektiğinde, ülkenin risk primi yükselir ve borçlanma maliyetleri artar.
Mali disiplindeki bozulma, sadece iç piyasada değil, uluslararası yatırımcı nezdinde de güven kaybına yol açar. Bu da kamu tahvillerine olan talebi azaltarak faizlerin yükselmesine neden olur. Bir kısır döngü oluşur: Siyasi öngörülemezlik mali disiplini bozar, bu bozulma ekonomik dengeleri sarsar, bozulmuş dengeler ise yeni siyasi müdahalelere yol açar.
Kısır döngünün sonucu: Refah kaybı
Siyasi belirsizlik dönemlerinde yatırım harcamaları azalır, üretim planları ötelenir ve özel sektör kapasite artırımı konusunda isteksiz hâle gelir. Bu da ekonomik büyüme oranlarının düşmesine neden olur. Belirsizlik ortamında girişimcilik faaliyetleri de yavaşlar, inovasyon süreçleri sekteye uğrar.
Büyüme performansındaki zayıflama, istihdam yaratılmasını zorlaştırır ve işsizlik oranlarının yükselmesine neden olur. Özellikle genç işsizlik oranlarında yaşanan artışlar, toplumsal huzursuzlukların ve beyin göçünün artmasına zemin hazırlar.
Makroekonomik göstergelerin temelinde güven yatar. Siyasi iktidarların öngörülemezliği, yatırımcı güveninin zedelenmesine yol açar. Güven eksikliği, yatırımcıların uzun vadeli kararlar almasını zorlaştırır. Örneğin bir sanayi tesisi kurmak ya da bir yazılım şirketini büyütmek için milyonlarca lira yatıracak olan bir iş insanı, ülkenin siyasi rotasının üç ay sonra değişip değişmeyeceğini bilmediği bir ortamda bu yatırımı yapmayacaktır.
Benzer biçimde tüketiciler de geleceğe yönelik beklentilerinde olumsuzluk hisseder. İşten çıkarılma korkusu, fiyat artışları ve belirsiz vergi politikaları nedeniyle tasarruf eğilimi artar, tüketim daralır. Bu da iç talep yoluyla büyümeyi baskılar.
Kurumsal tahribatın sonu: Toplumsal çözülme
Siyasi belirsizlikler ve öngörülemezlik yalnızca kısa vadeli ekonomik çalkantılara neden olmakla kalmaz; zamanla toplumsal dokuyu, kurumsal yapıyı ve üretim ilişkilerini kalıcı şekilde deforme eder. Ekonomik sistemin temel dayanakları olan güven, liyakat, hukuk devleti ve sosyal adalet ilkeleri, siyasi müdahalelerle zayıfladığında ekonomi kırılganlaşır ve kronikleşen yapısal sorunlarla baş başa kalır.
Güçlü kurumlar, ekonomik gelişmenin ve sürdürülebilir kalkınmanın temel taşıdır. Bağımsız bir merkez bankası, etkin işleyen bir yargı sistemi, tarafsız bir düzenleyici otorite ve liyakat esasına dayalı kamu yönetimi, ekonomik öngörülebilirliği sağlar. Ancak siyasi iktidarın bu kurumlar üzerindeki etkisini artırması, zamanla kurumların işlevlerini yitirmesine neden olur.
Kurumsal zayıflama, yatırımcıların kararlarını doğrudan etkiler. Örneğin, yargı bağımsızlığı olmayan bir ortamda sözleşme güvenliği azaldığı için yatırımcılar sermayelerini daha güvenli ülkelere taşır. Düzenleyici belirsizlikler, özel sektörün uzun vadeli plan yapmasını imkânsız kılar.
Siyasi öngörülemezliğin olduğu ortamlarda kaynaklar etkin dağılmaz; kamu kaynakları siyasi sadakat çerçevesinde dağıtılabilir. Bu da gelir eşitsizliğini artırır. Belirsizlik dönemlerinde en çok etkilenenler, sabit gelirli iş gücüdür. Enflasyon, işsizlik ve gelir güvencesizliği, toplumun alt-orta kesimlerini derinden sarsar. Ayrıca siyasallaşmış bir ekonomik yapı, kamu ihalelerinin, teşviklerin veya istihdamın adil biçimde dağılmamasına neden olur. Bu da sosyal adalet ilkesini zedeler ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirir.
Siyasi müdahale altında şekillenen bir ekonomi, bilgi üretimi ve teknoloji politikalarında sürdürülebilirliği sağlayamaz. Üniversitelerin, araştırma kurumlarının ve bilimsel faaliyetlerin siyasi iklime göre yönlendirildiği bir ortamda inovasyon, yaratıcı düşünce ve girişimcilik teşvik edilmez. Bu da uzun vadede verimlilik artışını engeller. Ekonomik büyüme kısa vadeli inşaat, altyapı ve spekülatif sektörlerde yoğunlaşırken; yüksek katma değerli üretim yapılamaz hâle gelir.
Siyasi belirsizlik, özellikle gençler ve nitelikli bireyler açısından büyük bir motivasyon kaybına yol açar. Hukukun üstünlüğüne, liyakate ve özgür düşünceye güvenin olmadığı ortamlarda akademisyenler, mühendisler, yazılımcılar ve girişimciler başka ülkelere yönelir. Bu durum “beyin göçü” olarak adlandırılır ve uzun vadede ülkenin kalkınma potansiyelini azaltır. İnsan sermayesi kaybı, yalnızca üretim faktörleri açısından değil; toplumsal refah, kültürel gelişim ve demokratik bilinç düzeyi açısından da büyük bir tehdit oluşturur.
Siyasi öngörülemezlik, yalnızca piyasa oyuncularını değil, bireylerin devlete ve birbirine olan güvenini de aşındırır. Bu güven kaybı, vergi ödeme isteğini azaltır, sosyal dayanışmayı zayıflatır ve ekonomik iş birliğini bozar. Toplumsal güvenin zayıflaması aynı zamanda vatandaşların siyasal sistemle olan bağını da zedeler. Katılım azalır, kutuplaşma artar ve siyasal karar alma süreçleri daha da dar bir çerçeveye sıkışır. Bu da belirsizliği daha da derinleştirir; bir tür kendini besleyen kriz döngüsü oluşur.
Trump’ın hamlelerine karşı ne yapmalı?
Siyasi öngörülemezliğin, bir ekonominin yapısal gücünü, üretim kapasitesini ve toplumsal refahını doğrudan tehdit eden bir faktör olduğu ortada…. Bu belirsizlik ortamı yalnızca yatırım kararlarını değil, insanların yaşam planlarını, kurumlara olan güvenlerini ve geleceğe dair umutlarını da şekillendiriyor. Siyasi karar vericilerin bu çerçevede sorumluluğu; yalnızca iktidarı sürdürmek değil, öngörülebilir, katılımcı ve hesap verebilir bir sistem inşa etmek aslında…
ABD Başkanı Trump ise göreve geldiği günden bu yana gerek ekonomik sistemi çevreleyen kurumsal yapılarla gerekse dış politikada sürdürdüğü istikrarsız söylem ve uygulamalarla öngörülebilirliği olabildiğince azalttı. Bu sadece ABD için değil, dünyanın geri kalanı için de makroekonomik etkilere yol açıyor. Kısa vadede Trump’ın söz konusu tutumunun, “Amerika’yı Yeniden Harika Yap”maya katkı sağlayıp sağlamayacağı belirsiz. Ancak Trump’ın kurumlar üzerindeki bu sarsıcı etkilerinin uzun vadede ekonomik büyüme ve refah üstünde oldukça olumsuz etkilerinin olacağını öngörmek de zor değil.
Günümüz ekonomik sistemi ve toplum, kurumlarıyla, beklentileri şekillendiren işleyişi ile öngörülebilirliği, pek çok iktisadi unsura tercih eden bir yapıda kurgulanmıştır. Kuşkusuz bunda geleceğin belirsizliği ile baş etme arayışında olan temel insan psikolojisinin rol oynadığı aşikâr. Trump’ın umursamadığı şey ise tam da bu. Bunu kişisel bir pervasızlıktan ziyade bir el artırma olarak gördüğü pek çok piyasa profesyonelinin ortak kanaati. Dolayısıyla Trump, yarattığı dalgaların kendini vurduğu an gelene kadar tarzını değiştirmeyecektir.
Gelelim bu dalgalı denizde yol almak isteyenlere… Söz konusu koşullar altında ister mikro ister makro düzeyde olsun, ekonomik aktörlerin karşı karşıya kalabilecekleri bu dalgalanma için gerekli marjları bırakan, alternatif çözüm yollarını el altında tuttukları bir yaklaşım sergilemeleri, onları dalgasız bir denize çıkarmasa da en azından bu çalkantı ortamında boğulmalarını önleyebilecek bir çerçeve oluşturabilir.
Türkiye özelinde ufak bir ekleme ile bitirmek gerekirse… Trump’ın gümrük tarifelerini ilan ettiği günü takiben, Türkiye için büyük fırsatlar öngören bazı çevrelere karşılık, bu hamlelerin gerek doğrudan gerekse dolaylı etkileri nedeniyle Türkiye ekonomisi için parlak bir senaryodan bahsetmenin mümkün olmayacağını vurgulamıştık. Trump’ın hamle yapış şekli değişmeksizin, anlık senaryolar üzerine bir yol haritası inşa etmenin mümkün olmadığı açık.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.