
Sessiz tehdit: İstanbul gölgesindeki Bursa depremi gerçeği
İstanbul depremi gündemdeki yerini korurken, Bursa’nın sismik tehlikesi sıklıkla göz ardı ediliyor. Tarihi boyunca sayısız yıkıcı depremle yüzleşen bu kadim şehir, aktif fay hatları üzerinde yer alıyor. Gelin, Bursa’nın deprem gerçeğini birlikte inceleyelim.
İstanbul depremi tartışmaları Türkiye’nin gündemini sıklıkla meşgul ederken, göz ardı edilen ancak sismik açıdan ciddi risk taşıyan bir başka şehir daha var: Bursa. Tarihî ve kültürel zenginlikleriyle öne çıkan bu kadim şehir, aynı zamanda Marmara Bölgesi’nin kalbinde, yüksek sismik aktiviteye sahip bir coğrafyada konumlanmış durumda. Jeolojik yapısı, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın (KAF) önemli kolları üzerinde yer alması nedeniyle geçmişten günümüze birçok yıkıcı depreme tanıklık etti. Bu durum, Bursa’nın sadece İstanbul kadar değil, belki de kendine özgü dinamikleriyle daha da karmaşık bir deprem gerçeğiyle karşı karşıya olduğunu gözler önüne seriyor.
Karmaşık ve daha geniş çaplı bir tehlike kapıda bekliyor
Bursa, aktif deprem üreten önemli bir tektonik kuşak bölgesinde, Marmara’nın güneyinde stratejik bir konumda yer alıyor. Bu konum, şehrin sismik riskini doğrudan etkiliyor. Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAFZ), Marmara’ya girdikten sonra üç ana kola ayrılıyor. Bu kollardan Orta Kol, Geyve-Mekece-İznik Gölü güneyi ve Gemlik Körfezi’ne doğru uzanırken, fay kayma hızı 3 mm/yıl olarak hesaplanmış durumda. Güney Kol ise Geyve-Yenişehir-Bursa hattını takip ederek Biga Yarımadası’na uzanıyor ve bu kol için fay kayma hızı 2 mm/yıl olarak belirlenmiş.
Ancak Bursa’nın deprem riski sadece KAF’ın bu ana kollarıyla sınırlı değil. Şehri yerel ve bölgesel ölçekte tehdit eden kırık sistemleri arasında Marmara, İznik-Gemlik, Uluabat ve Bursa-Çalı fay sistemleri de bulunuyor. Özellikle İznik-Gemlik, Uluabat ve Bursa-Çalı gibi yerel fay sistemlerinin kesişim noktasında yer alması, şehrin sismik riskini katman katman artırıyor. Bu durum, tek bir büyük fayın kırılması senaryosundan çok daha fazlasına işaret ediyor: Birden fazla fayın eş zamanlı veya ardışık aktivitesinin yaratabileceği karmaşık ve daha geniş çaplı bir tehlike kapıda bekliyor. KAF’ın farklı kollarının ve yerel fayların farklı kayma hızlarına sahip olması, enerji birikimlerinin ve dolayısıyla potansiyel deprem büyüklüklerinin de farklı olabileceğini düşündürüyor. Bu çoklu ve karmaşık fay yapısı, deprem risk değerlendirmelerinin sadece tek bir fay hattına odaklanmak yerine, tüm bu sistemlerin etkileşimini ve potansiyel domino etkilerini dikkate alması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu da risk azaltma stratejilerinin çok boyutlu olması gerektiği anlamına geliyor.
Depremlerle yoğrulmuş bir tarih
Bursa’nın deprem tarihi, M.S. 4. yüzyıla kadar uzanan köklü bir geçmişe sahip. Şehrin antik dönemlerden Osmanlı İmparatorluğu’nun erken dönemlerine kadar yaşadığı önemli sismik olaylar, kentin tarihsel gelişimini derinden etkiledi. Bilinen en eski deprem kayıtlarından biri, M.S. 32 yılında meydana gelen ve İznik ile Bursa civarında etkili olan sarsıntıydı. Bu depremde Nikaia’da (İznik) birçok ev yıkıldı ve kentin diğer binaları ağır hasar gördü. M.S. 358’de Bithynia’da gece saat 3 sularında meydana gelen deprem, Prusa’yı (Bursa) da ciddi şekilde etkiledi.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Bursa, birçok yıkıcı depremle sarsıldı. 1419 Gemlik Depremi, Mercalli cetveline göre VIII şiddetinde hissedildi. 1508 Batı Marmara Depremi, İstanbul’da 4000-5000 can kaybına yol açarken, Bursa da İstanbul kadar zarar gördü. 1556 Doğu Marmara Depremi’nde Ertuğrul Camii’nin minareleri yıkıldı ve şehir surları zarar gördü. 1674 Bursa Depremi ile 1705 Bursa Depremi ise doğrudan Bursa’da meydana geldi ve önemli hasara neden oldu.
Ancak Bursa’nın deprem hafızasında en derin iz bırakan olay, “Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan 1855 depremleri oldu. 2 Mart 1855’teki ilk deprem 7.0 büyüklüğünde ve IX şiddetinde gerçekleşirken, 12 Nisan 1855’teki ikinci deprem 7.7 büyüklüğünde ve X şiddetinde kaydedildi. Bu ikinci deprem çok daha yıkıcı bir etkiye sahip oldu ve hemen sonrasında başlayan 18 saatlik büyük bir yangın, şehirdeki kayıpları daha da artırdı. Depremler sonucunda şehrin üçte ikisi harap oldu. Hisar surları ve çevresindeki yapılar ağır hasar gördü, surlardan düşen parçalar alt kısımdaki evleri yıktı. Köy yerleşimleri de büyük yıkım yaşadı. Ulu Cami’nin 10 kubbesi tamamen yıkıldı, iki minaresi harap oldu; Orhan Gazi Camii ağır hasar aldı, etrafındaki medreseler tamamen yıkıldı. Yeşil Cami ve Türbesi de depremden etkilendi; caminin minareleri çatladı. Bu yapıların yoğun onarım çalışmaları 1863’te Ahmed Vefik Paşa döneminde, Fransız mimar ve sanatçı Leon Parvillée tarafından gerçekleştirildi. Bu depremler, Bursa’nın kentsel gelişiminde bir “katalizör” görevi gördü, şehrin modern anlamda ilk planlı imar çalışmalarının önünü açtı.
Sürekli tehdit altında
20. yüzyıl ve sonrasında yaşanan depremler de Bursa’nın sismik geçmişine yeni ve önemli deneyimler ekledi. 1894 Doğu-Batı Marmara Depremi’nde Bursa’da 474 kişi hayatını kaybetti, 482 kişi yaralandı ve 1773 yapı hasar gördü. Mart 1953 Yenice-Gönen Depremi (Ms 7.2) Çanakkale merkezli olmasına rağmen Bursa’da da hissedildi. Ekim 1964 Bursa-Karacabey (Manyas Depremi) (Ms 7.0), Bursa üzerinde önemli etkiler bıraktı; 2324 konut yıkık ya da ağır hasarlı olarak kaydedildi.
17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi, Mw 7.4 büyüklüğüyle tüm Marmara Bölgesi’ni etkiledi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçti. Bursa’da bu depremde 63 konut ağır, 434 konut orta ve 940 konut hafif hasarlı oldu, 10 kişi hayatını kaybetti ve 51 kişi yaralandı. Bu deprem sonrası, Zorunlu Deprem Sigortası gibi birtakım düzenlemeler getirildi.
Bursa ve çevresindeki sismik aktivite günümüzde de devam ediyor. 2 Temmuz 2025 tarihinde merkez üssü Bursa’nın Gemlik ilçesi olan 4.3 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi ve İstanbul ile çevre illerde de hissedildi. Bu tür küçük ölçekli ancak hissedilen depremler, bölgedeki sürekli sismik aktivitenin ve enerji birikiminin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Gelecekteki deprem potansiyeli ne diyor?
Bilimsel çalışmalar, Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun (KAFZ) Marmara Bölgesi’nde üç ana kola ayrıldığını ve bu kollardan Orta Kol’un (İznik Gölü güneyi-Gemlik Körfezi) ve Güney Kol’un (Yenişehir-Bursa-Biga Yarımadası) doğrudan Bursa’yı etkilediğini belirtiyor. Özellikle İznik-Mekece Fayı kırılırsa 7.2, Gemlik Fayı kırılırsa 6.9 büyüklüğünde bir deprem potansiyeli olduğu öngörülüyor. Bu iki fayın birden kırılması durumunda ise 7.7 büyüklüğünde bir deprem meydana gelebileceği tahmin ediliyor. Bu tür bir afetin sadece Bursa’yı değil, tüm Marmara’yı etkileyeceği vurgulanıyor.
Bursa’yı yerel ve bölgesel ölçekte tehdit eden kırık sistemleri arasında Marmara, İznik-Gemlik, Uluabat ve Bursa-Çalı fay sistemleri bulunuyor. Bursa Fayı’nda 7.0, Uluabat Fayı’nda 7.2 ve Gemlik-Geyve Segmenti'nde 7.5 büyüklüğünde yıkıcı depremler öngörülüyor. Bursa’nın, KAF’ın güney ve orta kolları ile bu yerel fay sistemlerinin kesişim noktasında yer alması, şehri tek bir faydan kaynaklanabilecek bir tehditten çok, birden fazla büyük deprem üretme potansiyeli olan karmaşık bir sismik ağın merkezine yerleştiriyor.
Uzun yıllar sismik aktivite olmayan ve enerji biriken bölgelere “sismik boşluk” adı veriliyor ve bu bölgelerin deprem oluşturma potansiyeli yüksek olduğu belirtiliyor. Yapılan analizler sonucunda, en çok enerji açığa çıkaran bölgelerin Orta Marmara Baseni, KAF’ın orta kolunun uzandığı Gemlik ve çevresi ile KAF’ın güney kolu, Bursa ve çevresi olduğu tespit edilmiş durumda. Bölgenin genel olarak deprem üretme potansiyelinin özellikle Güney Marmara ve çevresinde yoğunlaştığı gözleniyor. Bursa ve yakın çevresi için büyük-yıkıcı bir depremin yeniden oluş periyodunun yaklaşık 45-60 yıl olduğu belirtiliyor. Bu durum, gelecekteki büyük depremlerin kaçınılmaz olduğu ve şehrin sürekli bir “deprem bekleyen” konumda olduğu anlamına geliyor.
Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) akademisyenleri, kentin sıvılaşma alanlarını tespit ederek deprem risk haritasını çıkarıyor. Bursa’nın, Kahramanmaraş merkezli depremlerden en çok etkilenen illerden biri olan Hatay’a benzer zemin özelliklerine sahip olduğu vurgulanıyor. BTÜ tarafından geliştirilen patentli bor katkılı enjeksiyon malzemesi ile zemin sıvılaşmasının engellenmesi amaçlanıyor. Bu malzeme, mevcut binalara da uygulanabilecek ve binaları yıkmadan depreme dirençli hale getirme potansiyeli sunuyor.
Depreme dirençli Bursa
Bursa’nın köklü deprem geçmişi ve yüksek sismik potansiyeli, şehri depreme dirençli hale getirme çabalarını zorunlu kılıyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Japonya Uluslararası İş Birliği Ajansı (JICA) ile birlikte “Deprem Risk Azaltma ve Önleme Planlama Projesi”ni yürütüyor. Bu projenin temel çıktıları arasında deprem riskinin, bina riskinin, altyapı ve kamu binalarının riskinin değerlendirilmesi, kentsel dirençlilik planının hazırlanması ve bu planın tüm ilgili dokümanlarla entegre edilmesi bulunuyor. Projenin 2026 Ağustos’unda tamamlanması bekleniyor. Yapılan değerlendirmelerde, Bursa’da 1980’den önce yapılmış çok sayıda eski bina olması ve bazı fayların merkeze yakın geçmesi nedeniyle büyük hasar beklendiği belirtiliyor. Toplam yapı stokunun %10-20’sinin risk grubunda olduğu ve bu riskli binaların %15-20’sinin yıkılabileceği öngörülüyor.
Kentsel dönüşüm projeleri, “yerinde ve hızlı dönüşüm” ilkesiyle yürütülüyor. Bursa Teknik Üniversitesi tarafından geliştirilen patentli bor katkılı enjeksiyon malzemesi, zemin sıvılaşmasını engellemeyi amaçlıyor. Bu yenilikçi malzeme, mevcut binalara da uygulanabilecek ve binaları yıkmadan depreme dirençli hâle getirme potansiyeli sunuyor.
Afet yönetimi ve halk bilinçlendirme faaliyetleri de büyük önem taşıyor. AFAD ve yerel yönetimler tarafından deprem farkındalığını artırmak amacıyla çeşitli eğitim ve etkinlikler düzenleniyor. Bunlar arasında simülasyonlarla afet farkındalık eğitimi, temel afet bilinci eğitimi, yangın söndürme ve duman simülasyonları, ilk yardım eğitimleri yer alıyor. Bu faaliyetler, depreme dirençli bir toplum oluşturmada sadece yapısal önlemlerin değil, aynı zamanda toplumsal farkındalık ve hazırlığın da temel bir sütun olduğunu gösteriyor.
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin “Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı”nın görev ve yetkilerini belirleyen yönetmelikler de mevcut. İmar Yönetmeliği, binaların güncel teknik mevzuat ile fen ve sanat kurallarına uygun, deprem yönetmeliği esaslarına göre tasarlanıp inşa edilmesini zorunlu kılıyor. Kentsel dönüşüm, sadece eski binaları yıkıp yenisini yapmak algısının ötesinde, çok daha kapsamlı bir değişim süreci olarak ele alınıyor.
Bursa’nın deprem gerçeği ve geleceğe yönelik öneriler
Bursa’nın deprem tarihi, kadim çağlardan günümüze uzanan, yıkıcı felaketler ve dirençli yeniden yapılanma süreçleriyle dolu karmaşık bir hikâye anlatıyor. Şehrin Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın aktif kolları üzerindeki konumu ve yerel fay sistemlerinin varlığı, sismik riskin sürekli ve kaçınılmaz bir gerçek olduğunu gösteriyor. Ancak geçmiş deneyimlerden çıkarılan dersler ve günümüzde uygulanan bilimsel temelli risk azaltma stratejileri, Bursa'nın gelecekteki depremlere karşı daha hazırlıklı ve dirençli bir kent olma yolunda ilerlediğini ortaya koyuyor.
Japonya Uluslararası İş Birliği Ajansı (JICA) ile yürütülen “Deprem Risk Azaltma ve Önleme Planlama Projesi” gibi kapsamlı çalışmalar, Bursa’yı depreme karşı güvenli, dirençli ve sürdürülebilir hâle getirme hedefinin merkezinde yer alıyor. Bor katkılı enjeksiyon malzemesi gibi yenilikçi yerli teknolojilerin zemin sıvılaşması riskini azaltmadaki potansiyeli, yapısal güçlendirme çabalarını tamamlayıcı nitelikte.
Bursa’nın deprem dirençliliğini daha da artırmak ve gelecekteki olası felaketlerin etkilerini minimize etmek için aşağıdaki öneriler sunuluyor:
- Riskli yapı stokunun hızlandırılmış dönüşümü: Riskli yapı stokunun hızla dönüştürülmesi ve güçlendirilmesi için finansal teşviklerin artırılması ve bürokratik süreçlerin daha da kolaylaştırılması gerekiyor.
- Zemin etütleri ve imar planlarına entegrasyon: Zemin etütlerinin ve sıvılaşma risk haritalarının tüm kentsel gelişim alanlarında zorunlu hâle getirilmesi ve imar planlarına tam entegrasyonu, yapılaşmanın bilimsel verilere dayalı olarak yapılmasını güvence altına alacak.
- Afet eğitimlerinin genişletilmesi: Afet eğitim merkezlerinin kapasitesinin artırılması ve eğitimlerin toplumun tüm kesimlerine (okul öncesi, yaşlılar, engelliler) yaygınlaştırılması, afet bilincinin kalıcı hâle gelmesini sağlayacak.
- Müdahale ve lojistik planlarının güncellenmesi: Afet sonrası müdahale ve lojistik planlarının düzenli olarak güncellenmesi ve kapsamlı tatbikatlarla sınanması, gerçek bir afet anında etkin ve hızlı bir müdahale kapasitesi sağlayacak.
- Sürekli bilimsel araştırma ve uluslararası iş birlikleri: Bölgesel fay hatları üzerindeki sismik boşluklar ve enerji birikimleri hakkında ulusal ve uluslararası iş birlikleriyle sürekli bilimsel araştırmaların desteklenmesi, deprem öngörüsü ve risk modellemesi alanında bilgi birikimini artıracak.
Herkes İstanbul depremine odaklanmışken, Bursa’nın da tarihsel geçmişi, güncel sismik aktivitesi ve bilimsel öngörülerle birlikte ciddi bir deprem tehlikesi altında olduğu unutulmamalı. Bursa’nın depremle iç içe geçmiş tarihi, şehrin bu jeolojik gerçekliği kabul ederek bilimsel ve toplumsal dayanışma ile geleceğe daha güvenli adımlar atmasının önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.