07 June 2024

Rus Türkistanı’nda son Osmanlı cihadının yansımaları

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında ilan ettiği cihat kararı Rusya’nın hâkim olduğu Türkistan coğrafyasında nasıl karşılık bulmuştu? Gelin birlikte bu süreci ayrıntılarıyla takip edelim.

Hunların göçle ayrılmış bir kolu olan Orta Asya Türklerini ne Osmanlı ne de Suriye ve Irak Türkleriyle karıştırmamalı. Bunlar Orta Çağ’da Orta Asya’dan çıkan muharip müstevlilerin torunlarıdır. Türkistan iki tabiî mıntıkaya ayrılmıştır: Çin Türkistanı (Küçük Buhara veya Doğu Türkistan); diğeri de Rus Türkistanı (Büyük Tataristan veya Büyük Buhara.)[1]. Özbeklerin Timur devletini yıkmasıyla 1500’de Buhara Hanlığı, 1511’de Hive Hanlığı (Harezm) ve 1700’de Hokand Hanlığı ortaya çıktı[2]. Ancak Deli Petro’nun vasiyeti[3] gereği Ruslar Hindistan’a girebilmek için önce Türkistan’a girdiler. Türkistan ahalisi muhtelif tarihlerde Çarlık tarafından ilhak edildi. 16. yy’da Volga ve Sibirya Tatarları; 1783’te Kırım Tatarları; 1783-1868 arası Kafkasya Müslümanları; 18. ve 19. yy’da Kırgızlar; 1868 ve 1876’da Buhara, Hive ve Hokand hanlıkları; 1783 ve 1886’da Trans-Hazar Türkmenleri Rusya tarafından ilhak edildi ve farklı idari sistemler uygulandı[4].

Orta Asya Türklerine ilk yardımlar

Osmanlı Devleti, bugünkü manada Türk Milliyetçiliği’ne dayalı bir siyaset tatbik etmedi. Kırım ve Azerbaycan hariç, Türk dünyasıyla pek ilgilenmedi. Gittikçe kuvvetlenen Rusya’nın gelişmesini engellemek için Fatih, 1476’da Boğdan’ı, 1478’te Karadeniz’in kuzeyindeki Kefe’yi ve 1479’da da Kuzey-Doğu’daki Anapa’yı aldı. Artık Karadeniz bir Türk gölüydü[5]. Yavuz, İran engelini bertaraf ederek Türkistan’a ulaşmayı düşündüyse de ömrü vefa etmedi. Kanuni devrinde de İstanbul-Orta Asya münasebetlerinde zayıf cereyanlar görülür[6]. Osmanlı devlet adamları, Hive, Buhara, Hokand ve Afgan emaretlerinin ve sair milletlerin Babıâli riyasetinde bir konfederasyon gerçekleştirmeye çalıştılarsa da hayata geçiremediler[7]. Ancak gittikçe kuvvetlenen Çarlık Rusya’sından ürken Türkistan hanlıkları, Babıâli’den yardım istediler. 1865’te Taşkent’in işgalinden sonra Buhara hanı, Rus kâfirine karşı Halife-i Müslimin’den yardım istiyordu[8]. II. Abdülhamit devrinde, Rus ilerlemeleri karşısında Orta Asya Türklerine birtakım yardımlar söz konusu oldu. Zaten Orta Asya işgalinin tamamlanması II. Abdülhamit devrine rastlıyordu. 1877 Osmanlı-Rus Harbi Panislamizm’i canlandırdı. Bu sıralarda II. Abdülhamit İslam âleminin her tarafından Panislamist ulema ve meşayihi sarayına çekiyordu[9]. Rusya’da önemli sayılabilecek bir Türk nüfus yaşıyordu ve asıl birleştirici unsur İslam idi, Rusya Müslümanlarının yaklaşık %85’i Türkçe konuşuyordu ve bunların %90’ına yakını Müslümandı[10]. İslam fobisi altında kalan Çarlık Rusya’sı da Hristiyanlığı savunur oldu[11].

II. Abdülhamid’in politikalarının geri dönüşü

Rusya, Müslüman ahaliyi Hristiyanlaştırmakta ısrarlı idi. Türkleri Hıristiyanlaştırmakta öylesine ısrarlıydı ki St-Petersburg’ta barış metnini sunmak üzere bulunan Halil Paşa’ya II. Mahmud’un Ortodoks olmasını teklif emişti[12]. Türkistan’a yapılan dış göçler de milli şuuru köreltiyordu. Rus Kazaklarının Sibirya’ya, Doğu Avrupa Slavlarının 1895-1914 arasında Kazakistan’a iskanı gibi[13]. Kırım Harbi’yle Asya hanları nispeten rahat nefes aldıysa da 1865’ten sonra Rus istilasının önü alınamayınca Buhara, Hive, Hokant hanları tekrar İstanbul’a elçiler gönderdi. 1867 tarihli Buhara-Rus antlaşmasından önce Buhara, yardım talebi için İstanbul’a elçi gönderdi. Buhara sefiri Şubat 1872’de ikinci defa gelmişti. Süleyman Efendi ile birlikte verdiği rapor “muavenet ve imdat” yalvarmalarıyla bitiyordu. Yardım talebi reddedildiyse de Basiret’e göre sefir askerî uzmanlarla geri döndü. Bundan sonra Buhara, İngiltere ve Afganistan’la ittifak arayışına girdiyse de bir netice alınamadı[14]. Abdülaziz devrinde bütün Türkistan’da hutbeler Osmanlı sultanı adına okunuyordu. Doğu Türkistan’daki Kaşgar devleti de resmen Osmanlı tabiiyetine geçmişti[15]. Sultan II. Abdülhamid’in Panislamist siyaseti, 20. yy’ın başlarından itibaren Rus basınına yansıdı. Novoye Vremya’da şiddetle tenkit edilirken Rusya hükümetinin de Türklerin millî, dinî ve kültürel faaliyetlerinin takibine sebep oluyordu[16].

Yorgun Osmanlı ve yıkılmaya mahkûm Çarlık

1905’ten önce Volga ve Ural Tatarları matbaacılıkta epey mesafe kat etmişlerdi. Tabettikleri Arap harfli kitapları Hicaz, Hindistan ve Endonezya’ya kadar ulaştırıyorlardı. Yine 30 civarında günlük ve haftalık süreli yayınları Tatarca neşrediyorlardı. Bu da Türkçülükle birlikte İslamcılığın gelişmesine katkı sağlıyordu[17]. Öte yandan Yusuf Akçura, Ahmet Agayef gibi aydınlar 1908 Jön-Türk ihtilalinden sonra İstanbul’a kaçmışlardı. Artık İstanbul, Orta Asya Türk ve Müslümanlarının uyanış merkezi olduğundan Rusya’nın korktuğu bir şehir olmuştu[18]. Zaten Mutlakiyet devrinin aksine Meşrutiyet devri, Türkçülüğün teşkilatlanmasına ve Türkçü derneklerin kurulmasına imkân hazırlamıştı[19].

Büyük Harbin başladığı yılların arifesinde Rusya Pantürkist ve Panislamist propagandasının rahatlıkla yapılabildiği bir memleket değildi[20]. Rusya, Hacılardan da ürküyordu; İstanbul üzerinden yapılan Hac ziyaretleri Panislamizm’i canlı tutuyordu; Hacılar, İngiliz ve Rus aleyhtarı broşürlerle dönüyorlar ve halifenin Türkistan’daki nüfuzunu artırıyorlardı[21]. Bunda Özbekler Tekkesinin rolü büyüktü. İstanbul’a tahsile gelen Orta Asyalılar ve Hacılar burada kalıyorlardı[22]. Büyük harbin arifesinde yorgun bir Türkiye ve koca bedenli ama ayakları kilden yıkılmaya mahkûm bir Rusya vardı. Avrupa’da hızla yükselen bir Almanya ve bu devletle yapılacak bir ittifakla Türk devletini yıkılmaktan kurtaracağını, 1877 harbinde Rusya’ya harp tazminatı olarak verilen Kars, Ardahan ve Batum’un geri alınacağını düşünen bir Osmanlı hükümeti vardı. İttihatçıların 2 Ağustos 1914’te yaptıkları gizli bir antlaşma gereği Türkiye kendisini 29 Ekim 1914’te harbin ortasında buldu. Panislamik mahiyetli Padişah’ın Harb Beyannamesi (11 Kasım 1914), aynı gün neşredilen Başkumandanlık Beyannamesi, 13 Kasım’da ilan edilen Cihad-ı Ekber Fetvası ve 21 Kasım’da ilan edilen Beyanname-i âli-i İlmî mevcut harbin Farz-ı ayn olduğunu belirtiyor ve her Müslümanın üzerine mutlak farz olduğunu beyan ediyordu[23]. Kayser Wilhelm de Şam’da Selahaddin Eyyubi’nin merkadi başında 300 milyon Müslümanın hamisi olduğunu söylüyordu. Almanlar da iki Azerbaycan’ı, Hive, Kafkasya, Kırım, Volga, Türkistan, Buhara, Mısır ve Libya’yı Türkiye’ye vermeyi vadediyordu[24]. Bu proje Alman destekli olup 1913’te kurulan Teşkilat-ı Mahsusa marifetiyle yürütülecekti. Bu sıralarda Turan efsanesi doruktaydı ve Ziya Gökalp’ın Turan’a dair şiirleri Tanin’de, Turan’a dair yazı ve makaleler de bolca Yeni Mecmua’da neşrediliyordu.

Enver Paşa sahnede…

Osmanlı hükümetinin başında olan İttihatçılar, II. Abdülhamid’in siyasetinden farklı olarak Arap memleketlerinde Panislamizm’i, Türk coğrafyasında da Pantürkizm’i uyguluyorlardı. İttihatçılar harpten önce Türkistan’a dair planlarını yapmışlar, 1904’ün başında Jön-Türk ajanları Bahçesaray’a tüccar, komisyoncu gibi kılıklarla girmişler, toplantılar düzenlemişler, mollalar, müezzinler, talebeler, muallimler ve Türkiye’de tahsil yapmış şahıslarla temas kurmuşlardı. 1905’te de Kırım’da, aralarında İsmail Bey’in de olduğu Genç Tatarlar adlı bir siyasî teşkilat kurulmuştu[25].

Enver Paşa, Balkan Harbi’nden sonra Türkistan ve Hindistan’a ağırlık verdi. Rusları devirmek için Türkistan’da etkili hücreler kurulacaktı. Bunun için de en yakın Osmanlı elçiliklerine, mesela Tiflis’e ajanlar gönderilecekti; daha harp patlamadan Eşref Bey ve kardeşi gibi maceraperestleri at ve astragan kürk tüccarları kılığıyla Hindistan’a göndermişti. Daha gemi yoldayken harp patlayınca Eşref Bey, İngilizlere karşı isyan hazırlıkları için Maskat’a gitmişti[26]. Bu ajanlardan 5 kişi de Ekim 1914 ortalarında Türkistan’a gittiler. (Selim Sami Kuşçubaşı, Hüseyin Emrullah Barkın, Hüseyin Bey, İbrahim Haklıer, Adil Hikmet Bey). Bu 5 kişi 1916 tarihli Türkistan isyanında Yedisu mıntıkası isyanını yönetecekler ve kısmen de olsa Ruslara zayiat verdireceklerdir[27].

Daha Cihat ilan edilmeden, seferberlik ilanından hemen sonra ajanlar Rusya’ya gönderilmişti. İTC Merkez-i Umumi azası Bahaeddin Şakir, Doğu Kafkasya’ya; Ömer Naci ve Ruşeni beyler İran’a, Süleyman Şefik Paşa, Rauf Bey ve Ubeydullah Efendi Afganistan’a gideceklerdi. İlkin kâtib-i mes’uller Erzincan’a gidecekler, orada emir bekleyeceklerdi. İş son derece gizliydi. Sadece gittikleri mahallin en yüksek amirine kendilerini tanıtacaklardı. 1914 ağustos ayı sonlarında ajanlar Rusya’ya daldılar[28]. Ancak İttihatçıların Türkistan siyaseti İran merkezliydi. İran üzerinden Rus Türkistan’ına ve Afganistan üzerinden de Hindistan’a girilecekti[29].

Mezalim başlıyor

Türkistan’a ulaşmak için Türk ordusu Kafkasya’da ileri harekâta geçti. Hedef İran ve Kafkasya Müslümanlarını isyana sevk etmekti[30]. Bu sıralarda Türk ileri gelenleri Rusya’ya sadakat gösterilerinde bulundular, paralar, ianeler topladılar, hastanelerin inşasında yardım ettiler. Rusya, Kafkasya ve Türkistan’ı fethettikleri sıralarda yerli halkı askere almayacaklarına dair vaatlerde bulunmuşlardı. 1916’ya kadar da bu sözlerinde durdular. Azerbaycan Türklerinden Almanlara karşı savaşmak üzere birlikler kuruldu ve masraflarını da ünlü Türk petrol kralı Takizade/Takiyef verdi. Asker vermeyen Türkistan ise para ve on binlerce at, deve gönderdi. Ancak hoşnutsuzluk da söz konusuydu. Duma’daki İttifak mebusları Rus politikasından şikâyette bulunuyorlardı. Novoyé Vremia gazetesinin 16 Ağustos 1915 tarihli haberine göre Kafkas mebusu Caferof 15 Ağustos 1915’te Müslümanların baskı altında ve savunmasız olduğunu… canından malından emin olmadığını… erkeklerin sürüler halinde yurtlarından sürüldüklerini… hamisiz kadın ve kızların namuslarının hetkedildiğini… bir parça ekmeğe muhtaç olduklarını… uzun uzadıya anlatır[31]. İttifak mebuslarının başkanı Kutluk Muhammed Mirza Tifkilef/Tüfekliyef de Duma’da Türklerin gördükleri mezalimi heyecanla anlatıyordu. Ayrıca hastanelerde yatan yaralı Müslüman askerlerinin Kur’an okumalarının yasaklandığını, cebren ellerine İncil verildiğini… söylüyordu[32]. Bu Tifkilef/Tüfekliyef harbin başlarında Rusya’ya hayli para yardımında bulunmuştu. Duma’daki bu konuşma artık Türklerin nasıl fikir değiştirdiğini gösterir. 1914-1916 yıllarında Kırım ve Kazan’da Türkiye’den yana Rus muhalifi gizli çalışmaları ve Osmanlı Halifesine yardım çağrıları vardı. Bu tür yazılar Fergana’da gizlice dağıtılıyordu[33]. Çarlık polisi 1915’te bu durumu biliyordu. Bu hususta çarlık gizli polisi Ohrana’nın birçok raporu vardı. Ancak Panislamizm’in Rusya’da yapacağı fazla bir şey yoktu[34].

Almanların Panislamik hareketleri

Bu arada Almanlar da faaliyet halindeydiler. Almanya’nın Türkistan ve Kafkasya’da cihat faaliyetleri harbin sonlarına kadar devam edecektir. Bunun için de büyük bir Panislamik hareketi yaymaya çalışıyorlardı. Bu maksatla Afganistan ve Buhara’ya geçen iki Alman misyonunu görüyoruz. Hedef, Afganistan’ı kazandıktan sonra tarikatlar (confréries) vasıtasıyla Türkistan ve Hindistan’da müessir olmaktı[35]. Elimizdeki bir arşiv vesikası Almanya’nın Rusya Müslümanları hakkındaki faaliyetlerini gösterir. “Germano-türkler, Rusya’ya, Kafkasya’ya, Hazar denizi kıyılarına, Orta Volga’ya, Türkistan’a acil girişleri, pek de uzun sayılmayacak bir zamanda Almanların yoğun İslam ahaliyle irtibatını temin edecektir. Bu mesahada meskûn 19 milyon Müslüman mesud bir idare altında olup Çar’a sadakatle bağlıdırlar. Ama şimdi, ‘Müslümanların hamisi’ Almanlar tarafından kuşatılmış olan Türk sultanının otoritesine girmeye hazır haldedirler”[36]. Bu maksatla Almanlar muhtelif Türk lehçeleri ile yazılmış muazzam miktarda propaganda risalelerini tarafsız devletler üzerinden Türkistan’a sokmuşlardı. Felemenk Hindistanı’nda, Sibirya ve Moğolistan Tatarları arasında, Volga ve Kırım Tatarları arasında binlerce hicviye risaleleri (pamphlets), broşürler ve küçük propaganda malzemeleri (tracts) dağıtıldı ve buralara çok sayıda, takriben 30.000 ajan gönderildi[37].

Cihat ilanının etkisi oldu mu?

Harp başladığında Rus şehirleri ve köylerinde “Büyük Rusya’nın zaferi” için mitingler Türk beldelerinde de yapılıyordu. Said Giray Alkin matbuat yoluyla Müslümanlara Rus hükümetini desteklemelerini, hastaneler marifetiyle Rus ordusuna hizmet etmelerini ve teberruat yoluyla bağış yapmalarını istedi. Kazan’ın Tatar mahallesinde çıkan bir yangında Rusların da en az Tatarlar kadar kurbanlara yardım yaptıklarını da ayrıca hatırlattı. Müslüman gazeteleri, müftüler, sosyal yardım örgütleri bu çağrıyı cevapsız bırakmadılar. Çarlığın Müslüman kesimlerinden para yardımları akmaya başladı. Tatar gazetesi Turmuş Hayat bu hususta şunları yazıyordu: “Hatırlayabildiğimiz zamanlardan beri Rusya Müslümanları Rus hükümetine sadık kalmışlardır, zor günlerinde yardımdan sakınmamışlardır. Rusya Müslümanları Rus yayılmacılığına ve toprak kazanmasına çok yardım etti. Tarih onları Ruslarla aynı kadere bağlamıştır. Savaş alanlarında Ruslardan çok Türklerin feragat göstermeleri tabiîdir.”[38]. Duma’daki Müslüman temsilciler de Bünyamin Ahtemov ve Caferov “Biz Rusya’nın evlatlarıyız ve kurban vermeye hazırız” dediler[39]. Musavat lideri Resulzade 2 Ekim 1915 tarihli Açık Söz gazetesinde “Biz de bütün vatandaşlar gibi Rusya’ya başarılar diliyoruz” diyordu. Tüccarların yayın organı Dirlik de aynı şeyleri söylüyordu. Aksi takdirde kapatılacaklardı[40]. Bu tür sadakat bildirileri oldukça fazladır.

Ancak münferid hadiseler haricinde, ilan edilen cihadın bir ağırlığı Rusya’da az görülür. Büyük harpte Türkistan’ın milyonlarca Müslümanından cihada koşacakları ümidi vardı. En azından bunlar Osmanlı devletine sempati duyuyorlardı ve İstanbul üzerinden Hac’a giden Türkistanlıların da bu sempatiyi artırdığı biliniyordu[41]. Ancak bu planın başarısız kalacağını harp müddetince göreceğiz. Bunda Rusların aldığı karşı tedbirlerin de rolü vardı. Rus ordusuna girmeyen İslam ahali zorla harbe alındı, zorla yardım ve teberrular toplandı. Afgan Sirac-ul Ahbar gazetesinin Meşhed muhabirine göre Moskoflar Rus Türkistan’ında tüm gayretlerine rağmen ahaliden pek az miktarda at alabilmişlerdir. Kısa süre sonra Çar’ın maaile bir resmini bütün dükkânlara astırmışlar ve camilerde Müslümanlara Çar’a zorla dua ettirmişler. Kimi dua, kimi beddua etmiş. Sonra da Ruslar, zorla bütün dükkânlardan yardım toplamışlar, Buhara hükümetinin hazinesini de gasp ettiler.”[42]. Bu tür vukuat oldukça fazladır.

Burada Çarlık müftülerinden de bahsetmekte yarar vardır. II. Katerina (1762-1796) devrinde Hristiyanlaştırma ve asimilasyondan vazgeçilince 1794’te Bahçesaray müftüsü Müslümanların dinî lideri olarak tanındı. Bundan sonra müftüler, Çarlık tarafından seçildi ve 1917 Bolşevik ihtilaline kadar sürdü[43]. Maksadı, ahundlar (mollalar) vasıtasıyla Rusya’ya sadık bir sınıf yetiştirmekti. Nitekim Rusya’da ilk çatlak sesler ‘Diniye Sınıfı’ndan geldi. Zaten Rusya, 1841’den beri kukla müftüler tayin ediyordu. Bunların birincisi Süleymanof, onun da halefi, cahil ve İslam’dan bihaber Hantimirof’tu. Onların derdi, sadece maaş almaktı[44]. Rusya’da üç müftülük vardı: Orenburg, Kafkasya ve Kırım müftülükleri idi[45]. Müftüler cahil, dinden, imandan habersiz, hatta okuma yazma bile bilmezlerdi, “Biz doğuştan müftüyüz” derlerdi. Kırım Müftülerinin ve Mirzalarının büyük kısmı ya asilzadeler kulübünde ya da müftülükleriyle Çarlık hükümetinin emrindelerdi[46].

Çok kötü bir şöhrete sahip olan Safa Beyazıtof son Çarlık müftüsüdür[47]. Türk Yurdu, Beyazıtof hakkında şunları yazar: “Molla Safa Beyazıtof, babası Ataullah Ahund ile Rus hükümeti tarafından yetiştirildi. Babası Rus Hariciye nezaretine girdi. Oğlu Safa, Petersburg Şark Dilleri mektebinden âlim değil, “Çinovnik” olarak çıktı. Daha 30’una varmadan cübbesi üzerinde muhtelif Haçlar vardı.”[48]. Türk Yurdu, Orenburg müftüsü Muhammedyar Sultanof hakkında da şunları yazar: “Sultanof, hiç Türk-İslam terbiyesi görmeden Rus Askeri Mekteplerinde okumuş ve Teğmen rütbesiyle Rus ordusunda hizmet ederken Dâhiliye nazırının emriyle birdenbire 5-6 milyon Müslümanın ve birkaç bin ulema-yı İslam’ın dinî reisi oldu. Türklüğe zararlı bir müftüdür”[49]. Sultanof, Rusya Müslümanlarına yayınladığı Beyanname’de şunları söylüyordu: “Osmanlı hükümetinin başında olup Alman tesirindeki birkaç kişi Türkiye’yi Rusya’ya karşı harbe soktu… Bütün Rusya Müslümanları düşmana karşı vatanlarını savunmalıdırlar…”[50]. Panislamist Tatar Abdürreşid İbrahim, Sultanof’un Türkçe okuyup yazma bilmeyen, Rus mezalimine alet olarak tayin edilmiş, Müslüman adlı bir hain”[51] olduğunu söyler.

Büyük harpte de Çarlık Müftülerinin durumu aynıydı. Nihayet Rusya’nın bir memuru sıfatıyla çalışıyorlardı. Türkiye’nin Rusya’ya harp ilan etmesi üzerine Müftü Muhammedyar Sultanof şunları söylüyordu: “Osmanlı hükümeti, Almanya’nın baskısıyla Rusya’ya savaş açtı. Biz Rusya Müslümanları anavatanımızı düşmanlara karşı koruyacağız”. Bu sözleri Seyyid Giray Alkin de destekledi: “Panislamizm, Müslümanların kan akrabalığını değil manevi yakınlığını savunur. Müslümanlar dindaşlarını ancak inançları için olan kavgada savunur. Siyasi çıkarlar için değil”[52]. Baku, Orenburg, Petersburg, Tiflis, Kazan ve diğer kentlerdeki Müslümanların gösteri, bildiri ve telgrafları müftünün ve Alkin’in sözlerini destekliyordu. Buradaki mesaj açıktı: Türkiye bir din savaşı değil siyasî menfaatler peşindeydi; bu durumda Rusya Müslümanları Türkiye’ye yanaşmak zorunda değildi. Orenburg müftüsü, Rus tebaası olan Müslümanlara yaptığı çağrıda Türkiye’ye karşı olduğu kadar, Almanya ve Avusturya’ya karşı da savaşmalarını istedi. Bu çağrı, Petrograd Ulu Camiinde okundu[53].

Otoriteye itaat mesajları

Petrograd ahundu, Bayazıtov bu husustaki görüşlerini şöyle ifade ediyordu (kısaca)[54] : «Ne Kur’an, ne hadis, ne fıkıh ve ne de usul bu fetvanın İslam’ın bir sıfatı olduğuna dair en ufak bir atıfta bulunamaz. Cihat her ne kadar İslam’ın şerefini müdafaa için Müslümanlara mukaddes bir çağrı olarak görünse de işbu fetvanın İslam’la bir alakası yoktur. (…) Rusya Müslümanlarının edindikleri intibalara gelince: Daha harbin başlarında, Kafkasya Müslümanlarının liderleri, yani Şiî Şeyhülislam ve Sünnî müftü, Türk-Alman icadı olan sunî fetvayı cemaatlerine bildirmişlerdi. Kafkasya Müslümanları da bu çağrıya hayatlarını ve mallarını vatan uğrunda feda ederek karşıladılar ve Rusya’nın düşmanlarına karşı fedakâr bir mücadelede öldürülerek sadakatlarını gösterdiler. Şu anda Volga, Kırgız ve diğer Müslümanların en üst otoritesi olan Ufa müftüsünden de benzer bir mesaj alındı, mesajında, Rusya’nın bu zor günlerinde, mevcut otoriteye itaatkâr olmalarını ve müşterek gayretlerle yardıma koşmalarını emreden Kur’an adına birlik ve beraberlik göstermelerini istedi. Rusya bizim vatanımızdır; bizi o yetiştirdi, büyüttü». Aynı şekilde Rusça yayınlanan 4 Kasım 1914 tarihli Birjevia Viédemosti, Transkafkasya’nın Sünnî müftüsü Hussein Efendi Haïbov’un Osmanlı Müslümanlarına olan aşağıdaki çağrısını yayınladı[55]. Besmele, tazim, dua ve islamî ıstılahlardan sonra (kısaca):

“Muhterem Müslümanlar! Kur’an- Kerim, ‘Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin çekişmelerine son verin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz’ (Hucurat: 49/10) diyor. (…) Siz donanmanızla Karadeniz limanlarına saldırdınız, haneleri tahrip ettiniz, masum insanları öldürdünüz. Bu ayet, tek bir insanı öldürmenin büyük günahlardan olduğunu söyler; hele hele birçok insan öldürmek! (…) Kardeşlerim, bu hakikatleri tarafsızlıkla nazara alırsanız, amacımızın imanımızın ve Müslümanların kurtuluşunu istediğimizi görürsünüz. Sözlerimi şu ayetle biriyorum: Allah, dilediğini hidayete erdirir[56]. Transkafsya Sünnileri Müftüsü, Hussein Efendi Haïbov. Aynı zamanda 4 Kasım 1914 tarihli Birjeviya Viédomosti, Transkafkasya Şiî ulemasından Mevlazade’nin de Müslümanlara bir çağrısını yayınladı:

“Müslümanlar! (….) Tarih, zenginlerin nasıl sefalete düştüğünü, mamur şehir, kasaba ve köylerin nasıl harabeye dönüştüğünü gösteren hikmetlerle doludur. Bunlar, kötü rejimlerin kaçınılmaz akıbetleridir. Şu anda bizimle beraber olan ve Beyaz Çar’ın himaye ve şefkatine nail olan İranlılara sorun, memleketlerinin nasıl kısa sürede insan telefatına uğradığını; şehirlerinin yağmalandığını, kadınlarının namuslarının kirletildiğini, çocuklarının yetim kaldığını teferruatıyla anlatacaklar. Bugün sevgili imparatorumuzun nimetlerinden Farslar da yararlanmaktadır. Biz Müslümanlar, imparatorumuzun kudretiyle övünmeli ve dehşetli günlerde onun kudretini desteklemeliyiz. Evvela, Aziz peygamberimizin hadisi: ‘Çar’a itaat eden Allah’a itaat etmiş olur’. İkincisi, mallarımız ve canlarımızla kendimizi fedaya hazırız. Bizim refahımız Çar hz.lerinin refahı ile beraberdir. (…) Rusya, anavatanımızdır, doğduğumuz ülkedir; mallarımız, kadınlarımız, çocuklarımız, ebeveynlerimiz, akrabalarımız, ekmeğimiz, sanatımız ve ecdadmızın mezarları buradadır. Kanımızın son damlasına kadar vatanımızı savunmalıyız”[57]. 

Ayrıca Kırım Tatarları müftüsü Karaçayski’nin Rus Outro gazetesinde Kırım Müslümanlarına çağrısını görüyoruz: “Aziz vatanımız büyük imtihanlarla karşı karşıyadır. Rusya, çok kuvvetli milletlere, Almanya ve Avusturya’ya harp açmak zorunda kaldı. Üçüncü bir düşman da İkili İtilaf’ın saflarında yer aldı. Türkiye, önceleri harp ilanı olmadan Müslümanların da anavatanı olan aziz Rusya’mıza saldırmağa cüret ediyor. Halen binlerce Müslüman kardeşimiz, Rus ordusunun saflarında kahramanca çarpışıyor, aziz vatanımız için canlarını veriyor. Ne kadar anne-babanın evlatsız, ne kadar evladın ebeveynlerini kaybedeceğini ve ne kadar kadının dul ve desteksiz kalacağını ancak Allah bilir. Müslümanlar, bu imtihanda Rusya’daki tüm yurttaşlarımızla bir olmalı, düşmanı yurdumuzdan kovmalı, Yaralı askerlere bakım, desteksiz kalan ailelere yardım için Rus hükümetinin maddi ve manevi yardımına koşmak Müslümanların vicdan borcudur. Aziz Rusya’ya olan samimi duygularınızı bir kez daha ispat edeceksiniz”[58].

Karşı fetvalar dönemi

Yukarıda da değinildiği gibi, Orenburg müftüsü de Rusya Müslümanlarına verdiği beyanatta Almanya ve Avusturya’ya karşı olduğu kadar Türkiye’ye karşı da mücadele edilmesini istiyordu[59]. Bir diğer beyanat da Buhara şeyhine aittir. Dimineatza gazetesi Buhara şeyhi Molla Muhammed’in Hac dönüşünde, kalabalık bir cemaatin rafakat ettiği Romanya ziyareti sırasında “Cihad-ı Ekber için gerekli temel şartlar mevcut olmadığından tanınmaması gerektiğini, Rusya Müslümanlarının herhangi bir şikâyetlerinin olmadığını, Rusya’ya sadakatlerinin devam ettiğini (…) ve daima Rusya’nın refahını dilemek” olduğunu söyledi[60]. Ama Rusperver müftülerin yayınladıkları cihat muhalifi beyannameleri Rusya’yı kurtaramadığı gibi Türk-Alman propagandaları da Cihadı Rusya’da başarılı kılamadı. Zira Rusya Müslümanları oldukça bölünmüş durumdalardı: coğrafî, iktisadî, lisanî ve kültürel… bir birlik yoktu[61].

Ancak Rusların kadınların namuslarını hetketmeleri, olağanüstü pahalılık, Kazak ve Kırgız topraklarına yerleştirilen Rus göçmenler, zorla mallarını müsadere etmeleri, ahalinin zorla Alman ve Avusturya cephelerine sevk edilmeleri ve sair sebeplerle Türkistan isyan hazırlığı içindeydi. Yaygın rivayetlere göre askere alınanların çoluk çocukları, eşleri Ruslara peşkeş çekilecek, namusları kirletilecek, ev ve arazileri Ruslara verilecek, domuz eti yedirilecekti... Vaziyet gergindi[62].  Mayıs 1916’da Semerkant’ta manevi lider Hoca Muhammed Behbudi’nin evinde Türkistan eşrafı toplandı. (Münevver Kari, Pehlivan Niyaz, Osman Hoca, Kari Kamil, Abidcan Mahmud). Seferberlikte ısrar edilmesi halinde isyan edileceği ve Türkistan’a istiklal isteneceği kararı alındı[63].

Çıkan karışıklıklar üzerine Hive’de sıkıyönetim ilan edildi[64]. Bu hoşnutsuzluk Mart 1916’da Taşkent’te de büyük karışıklıklara ve gösterilere sebep oldu[65]. Türkistan’da başlayan infial üzerine, Gen. Koropatkin Türkistan’a genel vali olarak gönderildi. Buhara, Hive ve Simon eyaletlerinde gündüzün sokaklarda durmak, kahvehanelerde toplanmak, geceleri saat 6’dan sonra sokağa çıkmak… yasaklandı. Bunun üzerine Duma reisi Petersburg’taki bütün mebusları özel bir oturuma çağırdı. Burada Caferof, “Türkmenlerin, Buharalıların, Hivelilerin, Sartların hiçbir zaman silahaltına alınmayı kabul etmeyeceklerini, mecbur tutulmaları halinde direneceklerini” söyledi[66].  1914 harbinde Türkistan ahalisine ağır vergiler yüklendi. Rusya ‘mecburi teberrulara’ başvurdu. Türkistan Genel valisi Kuropatkin ‘harp vergisi’ adı altında topladığı 2.400.000 rublenin büyük kısmını generaller ve yüksek bürokratlarla birlikte yedi[67]. Taşkent’teki bir Rus albayı 18 Temmuz’daki dinî bayramda bir isyan olacağı haberini almıştı. Taşkent ve Semerkand’ın zenginleri değerli eşyalarını saklayıp şehri terk ettiler. İsyanın liderleri destek için Afganistan’a temsilciler gönderdi. Zaten Pantürkist propaganda 1890’lardan beri Türkistan’da revaçtaydı”[68]. 

“Çar ve Ruslar defolsun!”

Çar II. Nikola tarafından çıkarılan 25 Temmuz 1916 kararıyla 19-43 yaşındaki Türkistanlılar geri hizmete sevk edildiler. Sart, Özbek, Tacik, Türkmen ve Kazaklardan oluşan ‘amele taburları’ kuruldu. Bunlar yatak, yorgan vs ile cephe gerisine giderken ahali isyan etti[69]. Parola, “Çar ve Ruslar defolsun!” idi. Diğer bir parola da “Biz bir İslam devleti kurmak istiyoruz” idi[70]. İsyan 4 Temmuz 1916’da Hocent’te oldu.  Hocent, Cizzak ve Özbek bölgelerindeki çarpışmalarda 83 Rus öldü, 73’ü esir alındı. Ruslar kadınların namusunu taciz edince halk Cihat ilan etti. İsyan 21 Temmuz’da bastırıldı[71]. Katliamdan kurtulan bir köylü daha sonra Sovyet Soruşturma heyetine şunları anlatıyordu: “Rus komutan askerlerine ortalığı ateşe verme emri verdi, köyler basıldı, rastlanan herkes öldürüldü, askerler kadınları taciz etti. Topladığımız ürünler gasp edildi”[72]. 

Bişkek’te başlayan ve genişleyen isyan 2.000 Rus’un canına mal oldu. Ama Kırgız kaybı 10.000’leri buluyordu. 300 bin Kırgız Çin’e kaçtı[73]. Kazakların bir kısmı da Kırgızlar gibi Çin’e kaçtı. Amangeldi İmanof 1916 Eylül’ünde Ruslarla çatıştı. 2.000’i aşkın gerilla, Rusları Irgız’a püskürttü. Kasım ayında Turgay kuşatıldı. Ruslar 24 Şubat 1917’de isyanı bastırabildi. Ancak Kazak kayıpları nisbeten azdır.

Kazak gazetesi de sulhtan yana neşriyat yapıyordu, Kazakların kazanma şansı yoktu[74]. Hive ve Kırım’a da olaylar sıçradı. Göçebeler, Hive hanına ve Özbeklere saldırdı. Han ağır kayıplar verdiyse de Rus birlikleri Han’ı göçebelerden kurtararak sükûneti sağladılar. Tatarlar, Kırım’ın bazı yerlerinde, “Bütün Kırım Müslümanlarının birleşmeleri ve Türkiye’ye yardım” hususunda yoğun faaliyetlerde bulundu. Kazan ve yöresinde tahrikler oldu, Tatar ihtilalci Sosyalistleri bildiri dağıtarak “Tatarlar Uyanın” çağrısında bulundu. “Osmanlı Halifesine yardım edin. Hemen harekete geçin, Yoksa Müslümanlar hiçbir zaman Rus keferesinden kurtulamayacaktır”[75] diyorlardı.

İsyana katılan Türkmenler de ağır kayıplar verdi. Gen. Madridov, Türkmenlerden büyük miktarda gümüş, halı vs yi zorla aldı. Her Rus subayı rütbesine göre soygun yaptı. Hatta isyana İran Türkleri de katıldı[76]. Hive, Şahrud, Bakhburd havalisindeki Türkmen kabileleri Rus mezaliminden kurtulmak için cihat ilan etti. Son kanlı çarpışmalarda Ruslar ağır hezimetlere uğrayarak İran hududuna kadar geriledi[77]. Ancak Türkmen isyanı da başarılı olamadı. Müslümanlar artık seferberliğe direnmenin manasız olduğunu anladılar. Ruslar da pamuk hasadının toplanmasını bekliyordu. İlk gurup 18 Eylül’de trenle Taşkent’ten Avrupa Rusyasına gönderildi. Bir ay içinde 36 tren dolusu insan askere alındı. 1916 isyanı Panislamist siyasetten kaynaklanmadı. Asıl sebep, Türkistan halkının zorla silahaltına alınmaları, mallarının gaspı, ağır vergiler, kadınların hetkedilmesi vs idi. Cihat çağrılarına uyum sınırlı oldu. Ancak Bolşevik ihtilali kapıdadır. Türkiye, Brest Litovsk muahedesiyle 1877 harbinde kaptırdığı Elviye-i Selase’yi (Kars-Ardahan-Batum) geri alacak, Çarlık bitecek ve Sovyet idaresi başlayacaktır. Ancak son Osmanlı cihadı başarısızlıkla sonuçlandı ve Osmanlı devleti de son cihadıyla birlikte tarihe karışacak ve yeni Türk devleti kurulacaktır.

Dipnotlar: 

*Atatürk Yolu dergisinde (74, 2024) “Rus Türkistanı’nda Son Osmanlı Cihadının Yansımaları” başlığıyla neşredilen makalenin tadil, telhis ve ikmal edilmiş halidir.

[1] Edouard Blanc, “Notes de voyage en Asie centrale, le Turkestan Russe”, Revue des Deux Mondes, (RDM), 127, 1895, 153-156.

[2] Bu üç Hanlık ve Rusların Türkistan’ı işgali için bkz. Edouard Blanc, “Notes de voyage en Asie centrale, le Turkestan Russe”, RDM, 127, 1895, 153-186.

[3] Cezmi Türk, “Deli Petro Doktrini”, Türk Yurdu, Sayı 1. 1959, Yazar bu makalede Deli Petro’ya izafe edilen vasiyetnamenin sahte olduğunu ispat ediyor.

[4] “Le mouvement pantouranien”, L’Asie Française, (AF), 171, (octobre-décembre 1917) : 178.

[5] İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt I. İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1971, 333 vd.; Fatih’in cihangirliği hakk. Bkz. Samiha Ayverdi, Abide Şahsiyetler, İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1976, 69-128.

[6] Bu hususta bkz. Ahmed Asrar, Kanuni Devrinde Osmanlıların Dinî Siyaseti, İstanbul: Büyük Kitaplık, 1972, 171-172

[7] Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, İstanbul: Ötüken Yayınları, 1992, 335. 

[8] Alaeddin Yalçınkaya, Sömürgecilik ve Panislamizm Işığında Türkistan, 1856’dan Günümüze, Ankara: Lalezar Kitapevi, 2006, 199 vd.

[9] Colonel Schaefer, “La Turquie Parlementaire”, La Revue, 5, (1 Mars 1909): 5.

[10] Françaois Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri Yusuf Akçura (1876-1935), Çev. Alev Er, Ankara: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2. B., 1996, 7.; Zenkovsky; TRusya’da Türkçülük ve İslam, Çev. Ali Nejat Ongun, Ankara, 2000, 7.

[11] Saint-René Taillandier ; « La guerre du Caucase - le prince Woronzoff et le prophète Shamyl », 4, RDM, (1853) : 445. ; Yeni mühtedi Özbek Han, henüz İslam’ın taassubundan bihaberdi. Bu yüzden kız kardeşi Könçeke’yi Knez Yuri’ye nikâhladı. O da tanassur edip Agathia adını aldı. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, C. I, İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2. Baskı, 1970, 357.

[12] Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara: 1990, 59.

[13] Zenkovski, 2000, 9.

[14] Türköne, İslamcılığın Doğuşu, 153-155.

[15] Yalçınkaya, Türkistan, 199 vd.; Bu hususta geniş bilgi: Yusuf Aydın, “Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Cihat ilan Etmesinin Doğu Türkistan’daki Yankıları”, Atatürk Yolu Dergisi, 2021, Sayı 68, 127-154.

[16] Eraslan, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, 338-339.

[17] Yusuf Hikmet, Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, (TİT), Cilt 3/4, Ankara: TTK, 1991, 277; Landau, Panturkizm, 22.

[18] René Cayral, « Le Pantouranisme », Le Temps, no: 20328, 3 mars 1917, 2; Paul İbrahim Oglanier Bey’in Fransız hükümetin’e verdiği gizli raporda, İslam âleminin üç mühim merkezinden bahseder: Hilafet merkezi İstanbul; Kâbe’yi içinde bulunduran Mekke; El-Ezher üniversite ve camiinin olduğu ve Fatimî halifelerinin eski merkezi Kahire. Yusuf Aydın, Birinci Dünya Savaşı’nda Cihat İlanı ve Orta-Doğu, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2015, 390.

[19] Geniş bilgi: Yusuf Akçura, Türkçülük, İstanbul: Türk Kültürü Yayını, 1978, 209 vd.; Ayrıca bkz. Füsun Üstel, İmparatorluktan ulus-devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları (1912-1931), İstanbul, 1997.

[20] « Le mouvement pantouranien », AF, no: 171, (octobre-décembre 1917): 179.

[21] Eraslan, İslam Birliği, 333.

[22] Geniş bilgi: Cengiz Bektaş, “Özbekler Tekkesi”, Tarih ve Toplum, (Ağustos 1984): 41.

[23] Geniş blgi: Yusuf Aydın, Birinci Dünya Savaşı’nda Cihat İlanı ve Orta-Doğu, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2015. .

[24] J. de Morgan, “Bakou”, Mercure de France, 1.12. 1918, s. 457 vd; Joseph Pomiankowiski, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü, 1914-1918 I. Dünya Savaşı, (Çev. Kemal Turan), İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1990, 89, 173, 325.

[25] Nadir Devlet, İsmail Bey –Gaspiralı-, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1988, 74.; Ziya Gökalp, “Rusya’daki Türkler ne yapmalı”, Yeni Mecmua, 4 Nisan 1918, Sayı: 38, 233.; M. Şemseddin, “Şimal Türkleri ve Tatarlık”, 51 Yeni Mecmua, 494.

[26] Eşref Sencer Kuşçubaşı, Hayber’de Türk Cengi, İstanbul: 1993, 226-228; Arif Cemil, 1.Dünya Savaşında Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul: Arba Yayınları, 1997, 13 vd.; Ayrıca bkz: Mehmet Ubeydullah Efendinin Malta, Afganistan ve İran Hatıraları, Haz. Ömer Hakan Özalp, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2002, 211.

[27] Adil Hikmet Bey, Asya’da Beş Türk, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1999, 287-89; Philip H. Stoddard; Teşkilat-ı Mahsusa, Çev. Tansel Demirel, İstanbul: Arma Yayınları, 3. Baskı, 2003, 74.

[28] Arif Cemil, Teşkilat-ı Mahsusa, 13-14, 45.

[29] “La Perse et la Guerre”, Journal des Débats, (JD) no: 227, 14 août 1916, Başmakale.

[30] « Proclamation contre les Jeunes-Turcs », Le Temps, no: 19586, 20 janvier 1915, 2.

[31] “Rusya’daki müslümanların hali”, Tanin, no: 2394, 17 ağustos 1915, s. 1/3.; Rusya, 1834’dan beri Müslümanları askerlikten muaf tutuyordu. Zenkovsky, Türkçülük, 70.; Togan, Bugünkü Türkili, 265.

[32] “Rusya’daki müslümanlar hakkında”, Tanin, no: 2593, 3 Mart 1916, s. 4/1. 

[33] Bayur, TİT, c. 3/4, s. 282.

[34] Landau, Pan-İslam Politikaları, s. 193.

[35] SHAT, 7 N 679, Ministère de la Guerre, EMA, 2. Bureau, section: Les renseignements généraux, le 15 avril 1918, Bulletin d’Information de quinzaine, no: 25.

[36] SHAT, 7 N 2081, “L’Allemagne et le mouvement panislamique”. EMA, Section d’Afrique no: 4492/II, Paris, le 27 juin 1918, Dosya no: Bulletin de renseignement/Questions musulmans; MAE. “Guerre 1914-1918. Panislamisme », Affaires Musulmanes. Ministère de la Guerre, Section d’Afrique, no: 4492-9/11. Paris le 28 juin 1918.

[37] SHAT, 7 N 2103. EMA. Ministère des Aff. Etr. au Ministère de la Guerre. Paris, le 16 décembre 1914.

[38] Zenkovski, Rusya’da Türkçülük, s. 118.; Bazen de son derece abartılı Rus sadakatine (loyalisme) şahit oluyoruz: Şehrisebz Beg’i, Türkistan genel valisi Gen. Kauffmann’a (1818-1882) inanılmaz bir sadakatle bağlıydı, öyle ki en ufak bir rahatsızlığında üzüntüden kendisi de hastalanıyordu. Gabriel Bonvalot, Eski Yurt, Çev. M. Reşat Tüzmen, Tercüman Yayınları, y.y.t.y. s. 279; Kauffmann hakk. teferruat için bkz. Cucheval-Clarigny, “L’Asie Centrale et le réveil de la Question d’Orient”, RDM, t. XXI, 1877, s. 410.; Blanc, “Notes de voyage ”, 165.

[39] Akdes Nimet Kurat, “Kazan Türklerinde Medeni Uyanış Devri”, s. 191.

[40] Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi, ss. 228-29.

[41] Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s. 94.

[42] “İran, Afgan ve Türkistan haberleri”, Tanin, no: 2487, 18 TS 1915, s. 2/1.

[43] Nadir Devlet, İsmail Bey –Gaspiralı-, s. 4-5.

[44] İsmail Türkoğlu, Meşhur Seyyah Abdürreşid İbrahim, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1997, s. 37.

[45] “Yeni Orenburg müftüsü”, Türk Yurdu, Yıl 5, Cilt 9, sayı 1, (10 Eylül 1331), 2754-2755.

[46] Kırımer, Bazı Hatıralar, 161. 

[47] Tamurbek, Sovyet Tataristanı, 114.

[48] “Türk Dünyasından”, Yıl 5, Cilt 9, Sayı 2, Türk Yurdu, 2769.

[49] “Yeni Orenburg müftüsü”, Yıl 5, Cilt 9, Sayı 1, Türk Yurdu, (10 Eylül 1331), 2755.

[50] Bayur, TİT, Cilt 3/4. 280.

[51] Türkoğlu, Abdürreşid İbrahim, 29.

[52] Zenkovski, Türkçülük, 120.

[53] « L’attitude des musulmans à l’égard la Turquie », Le Petit journal, no : 18979, 13 décembre 1914, 3.; « L’échec de la guerre sainte », L’Humanité, no : 3892, 13 décembre 1914, 2.; « Le loyalisme des musulmans », Le Temps, no : 19517, 13 décembre 1914, 3.

[54] “En Russie- A propos de la fetwa du Cheikh-ul-Islam Turc”, RMM, Tome XXX, 1915, 394-397.

[55] “Appel du mufti sunnite de Transcaucasie Hussein Effendi Haïbov”, RMM, t. XXX, 1915, 398-400.

[56] Bakara 2/272.

[57] “Mandement de l’Akhound Mevlazadé, membre de l’Assemblée eccléssiastique Chiite”, RMM, Tome XXX, 1915, 401-402.

[58] SHAT, 7 N 2140, EMA, Section de l’Afrique, 6 Mars 1915. Bu arşiv vesikasında ayrıca şu ibareler de mevcuttur : « Alman diplomasisinin tüm dalaverelerine rağmen pekçok müslümanın mevcut harbi hiçbir surette ‘mukaddes harp’ olarak görmediğini bir kez daha ispat edecek olan bu vesikaya dikkat çekmenin enteresan olduğuna inanıyoruz ».

[59] « L’échec de la guerre sainte », L’Humanité, no : 3892, 13 décembre 1914, 2.

[60] « Les Musulmans russes », Le Figaro, no : 18, 18 janvier 1915, 2.; « Les Musulmans contre la guerre sainte », Le Temps, no : 19554, 19 janvier 1915, 2.

[61] « Le mouvement pantouranien », 171 L’Asie Française, (octobre-décembre 1917), 179.

[62] Zenkovski, Türkçülük, 127; İbrahim Yarkın, “Türkistan’da 1916 yılı İsyanı Hakkında bazı Bilgiler”, 68 Türk Kültürü, (Haziran 1968), 564-68.

[63] Baysun, Türkistan Milli Hareketleri, 18-19.

[64] “Türkistan ve Hiva’da idare-i örfiye”, Tanin, no:2620, 30 Mart 1916, 2.

[65] “Taşkent’te ihtilal”, Tanin, no: 2638, 17 Nisan 1916, 1.

[66] “Koropetkin niçin Türkistan’a gitti ?”, Tanin, no: 2761, 20 Ağustos 1916, 1.

[67] Kurat, Rusya Tarihi, 427.

[68] Hopkirk, İstanbul’un Doğusunda, 91. Türklerin Ruslara karşı isyanı ilk değildi. Genellikle ağır baskılardan, yüksek vergilerden, arazilerinin gasp edilmesinden, din duygularının rencide edilmelerinden vs isyan etmişlerdi. Nitekim 1645 Ufa isyanı bu sebeplerle olmuş, bastırılmışsa da 1664’te tekrar başlamıştı. 1675-1683 yılları arasında Türk isyanları zirvedeydi. İsyan liderleri çoğu zaman Aksakal’lardı. Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Ankara: TTK, 2.B., 1978, 226-227.; Dostoyevski’nin dostu Kazak şair Çokan Velikhanof (1837-1865) bu tür baskılar yüzünden üniformasını çıkarıp Bozkır’a çekilmiş ve orada veremden ölmüştü Sir Olaf Caroe, Sömürülen Topraklar,  Cilt 2, 319.; 1785 tarihini Hayit isyanlar devrinin başlangıcı olarak belirler. İlk ayaklanma Sırım Batur’un (1783-1797) Küçük Cüz’deki isyanıydı. Bunu 1837’de İsatay isyanı izledi. Ruslar, 1835’te kale yapmak için 10 bin verst2 (1 verst: 1.06 km) Kazakistan/Orta Cüz arazisine el koyunca Abilay Han’ın torunu Sultan Kinesarı Kasım isyan etti. 1837’de Aktav’daki Rus kalesine saldırdı. Bu sırada Küçük Cüz’de İsatay isyanı da sürüyordu. Fakat Ruslar üstünlüğü sağladığından irtibat kesilmişti. Kinesarı 1838 sonbaharında Kökçe-Tav ve Akmolla’daki Rus kalelerine saldırdı. Çarpışmalarda Ruslar zorlanıyordu. Bu durum 1843’e kadar sürdü. Buhara ve Hive, Kinesarı’yı meşru Han olarak tanıdı. Ancak Kırgızların ihanetiyle1846’da esir düştü. Mücadeleyi oğlu Sultan Sadık sürdürdüyse de başarı sağlayamadı. Aynı yıllarda İzzet Katıbar da Ruslara karşı efsanevi mücadele veriyordu. Hayit, Türkistan, 179-187.; İsyanlara toplu bir bakış için bkz. İbrahim Yarkın, “Türkistan’da Çarlık Rusyasının Baskı ve Sömürme İdaresine Karşı İsyanlar”, 87 Türk Kültürü, (Ocak 1970), 215-221.; Ali Bademci, 1917-1934 Türkistan Milli İstiklal Hareketi ve Enver Paşa, Cilt 1, İstanbul: Kutluğ Yayınları, 1975.; 1856 tarihli Can Hoca isyanı, 1898 tarihli Dükçi İşan (Muhammed Ali Halife) isyanı mühim isyanlardır ve diğer isyanlara ilham kaynağı olmuştu. Abdulkadir İnan, “Dükçi İşan İsyanı”, 11 Türk Kültürü, (1963), 10.; Kurat, Rusya Tarihi, 427; Türkistan Milli hareketleri hakk. Bkz. Abdullah Recep Baysun, Türkistan Milli Hareketleri, İstanbul: 1945, 18-19; Togan, Bugünkü Türkili, 306.

[69] Kurat, Rusya Tarihi, 428-429.

[70] Hayit, Türkistan, 207.

[71] Zenkovski, Türkçülük, 128; Maria J. Cokayeva, Mustafa Çokay’ın Hatıraları, Haz. Erol Cihangir, İstanbul: Turan Kültür Vakfi Yayınları, 2000, 62; Hayit, Türkistan, 207 vd.

[72] Hopkirk, İstanbul’un Doğusunda, 91.

[73] Zenkovski, Türkçülük, 129-130.

[74] Zenkovski, Türkçülük, 13; Baysun, Türkistan Milli Hareketleri, 18-19; İsyandan sonra çok ağır cezalar verildi. Kazakistan’da nüfusun 1/3’ü imha edildi. Her görülen Rus subayına diz çökerek selamlama talimatnamesi çıkarıldı. Hayit, Türkistan, 210 vd.; Ayrıca bkz. Abdülkadir İnan, ”Türkistan’da 1916 yılındaki ayaklanma”, Türk Kültürü Cilt I, sayı 12, (1963), 26-30.; Togan, Bugünkü Türkili, s. 336 vd. Togan, 1916 isyanını teferruatıyla anlatır.

[75] Zenkovski, Türkçülük, 122.

[76] Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi, 239-240, 244.

[77] “İran, Afgan ve Türkistan haberleri”, Tanin, no: 2487, 18 TS 1915, 2.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...