Ruh sağlığının doğum oranına ve doğurganlığa etkisi
Türkiye’de Ruh Sağlığı Yasası’nın gerekliliği, halk arasında yüksek sesle tartışılıyor. Peki, ruh sağlığının doğum oranına ve doğurganlığa etkisi ne yönde? Psikolojik destek almak doğurganlık tedavilerinin başarısını artırabilir mi? Koruyucu önlemler nelerdir? Gelin hep birlikte bakalım.
Her ne kadar diğer ülkelere oranla ülkemiz genç nüfus bakımından variyetli bir ülke olsa da Türkiye’nin nüfusu giderek yaşlanıyor. Son 5 yılda yaşlı nüfusu %21,4 artarak 8 milyon 722 bin 806’ya ulaştı. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2018 yılında %8,8 iken, 2023 yılında bu oran %10,2’ye yükseldi. Nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranımızın 2030’da %12,9, 2040'ta %16,3 ve 2060'ta %22,6 olacağı tahmin ediliyor. Bu da yaşlılık alanında yapacağımız çalışmaların toplumsal açıdan büyük önem arz ettiğini gösteriyor.
Türkiye’nin psikolojik sorunlarla mücadele eden ülkeler arasında ikinci sırada yer alması ve stres seviyesinin %76 olması hiç şüphesiz doğum oranlarına ve doğurganlığa olumsuz yönde etki ediyor.
Ruh sağlığının doğum oranlarına önemli etkileri bulunmaktadır. Bunu birkaç ana başlık altında inceleyebiliriz:
1. Depresyon ve anksiyetenin etkileri:
- Doğurganlık tedavilerinin başarı oranını düşürebilir.
- Cinsel istekte azalmaya neden olabilir.
- Hamilelik planlarını erteleme eğilimi yaratabilir.
2. Sosyal ve ilişkisel etkiler:
- Ruhsal problemler partner ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.
- Sosyal izolasyon aile kurma motivasyonunu düşürebilir.
- İş hayatında yaşanan zorluklar ekonomik kaygıları artırabilir.
3. Biyolojik etkiler:
- Stres hormonları üreme hormonlarını etkileyebilir.
- Uyku düzensizlikleri hormonal dengeyi bozabilir.
- Bazı psikiyatrik ilaçlar doğurganlığı etkileyebilir.
4. Olumlu yaklaşımlar:
- Psikolojik destek almak doğurganlık tedavilerinin başarısını artırabilir.
- İlişki terapisi çift uyumunu güçlendirebilir.
- Stres yönetimi teknikleri hormon dengesini olumlu etkileyebilir.
5. Koruyucu önlemler:
- Düzenli ruh sağlığı kontrolleri,
- Sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları,
- Sosyal destek ağlarının güçlendirilmesi gibi önlemler alınabilir.
“Stres seviyesindeki artış doğurganlığın düşmesine sebep oluyor”
Uzman Klinik Psikolog Ece Birsel, “Ruh Sağlığı Yasası’nın çıkıp çıkmaması bizim elimizde değil, ancak insanlara ruh sağlığını koruma konusunda yardımcı olabilmek bizim elimizde. İnsanlarımızın bilinçlerinin artması her yönden önem arz ediyor. Kadınlara psikolojik yönden destek vermek doğurganlık oranlarının artmasını sağlayabilir” deyip şunları söyledi:
“Gebelik öncesi ve sürecinde psikolojik destek büyük önem arz etmekte. Ruh sağlığının bozulmasıyla birlikte vücutta artan stres oranı da doğurganlık üzerinde olumsuz bir etkiye sahip. Stres seviyesinin artmasıyla birlikte bireylerin hareket alanı azalıyor bununla birlikte diyabetin görülme olasılığı da artıyor. İşte bütün bunlar doğurganlığı azaltan unsurlar. Kadınlar muhakkak egzersiz ve meditasyon yapmalı…”
“Psikolojik destek almak doğurganlık tedavilerinin başarısını artırabilir” diyen Birsel, “Psikolog ve psikiyatristlere ruh sağlığını tamamen yitirdikten sonra değil, ilk kıvılcımları hissettiğimiz anda başvurmalıyız” yorumunu yaptı.
Beslenmenin ruh sağlığını ve doğurganlığı doğrudan etkilediğini vurgulayan Birsel, “Her birey paketli gıdalardan uzak durmalı, katı diyetler yapmamalı ve triptofan içeren besinler tüketmeli. Bu sayede doğurganlık oranlarımızı artırabiliriz” dedi.
Uzman Klinik Psikolog İrem Asya Şallı da Birsel gibi ruh sağlığının bozulmasının doğurganlık oranlarının düşmesine sebep olduğunu düşünüyor. Şallı, “Psikolojik destek almak doğurganlık tedavilerinin başarısını artırabilir mi?” sorusuna “Elbette, psikolojik destek almak çoğu insana utanç göstergesi olarak gelebilir ancak bu kesinlikle böyle değil. Psikolojik destek alan bireyin kaygı seviyesi düşer, depresyon yaşama sıklığı azalır ve zihinsel sağlık problemlerine erkenden teşhis koyabilir. Hâl böyle olunca doğurganlık tedavilerinde gözle görülür bir başarıya ulaşılabilir” cevabını verdi.
“Doğurganlık, sadece bireysel bir tercih değil, toplumsal olarak da büyük önem taşıyor”
Kadın hastalıkları uzmanı Op. Dr. Ayşe Darama da ruh sağlığının bozulmasının doğurganlığı düşürdüğünü söyledi. Devletin doğurganlığı teşvik edecek politikalar geliştirmesinin gerekliliğine vurgu yapan Darama, “Doğurganlık, insanlık ve diğer canlılar için oldukça önemli bir biyolojik süreçtir, çünkü neslin devamını sağlar. Ancak doğurganlık sadece biyolojik bir konu olmakla kalmaz; toplumsal, ekonomik ve kültürel açıdan da büyük bir öneme sahiptir. Sağlık Bakanlığı hiç şüphesiz her konuda olduğu gibi bu konuda da çalışmalar yürütüyordur” ifadelerini kullandı.
İnsanların çocuk yapmama kararı almasının çeşitli sebepleri olabilir. Bu karar, kişisel tercihlerden toplumsal, ekonomik ve psikolojik faktörlere kadar pek çok farklı faktöre dayanabilir” diyen Darama, sözlerini şöyle sürdürdü: “Doğurganlık, sadece bireysel bir tercih meselesi değil, toplumsal ve ekonomik bir konu olarak da büyük önem taşır. Bir toplumun doğurganlık oranı, ekonomik gelişimini, sosyal yapısını ve gelecekteki sürdürülebilirliğini etkileyen önemli bir faktördür. Ayrıca bireylerin doğurganlık tercihleri, toplumsal değişimlere, kültürel normlara ve ekonomik koşullara göre şekillenir.”
Çocuk doğurmanın önemine değinen Darama, “Çocuk doğurmak, bir toplumun demografik yapısını şekillendirir. Yeni nesiller, toplumların ekonomik yapısını, iş gücünü, kültürel değerlerini ve sosyal ilişkilerini oluşturur. Çocukların doğması, yaşlanan nüfusun dengesini sağlar ve gelecekteki toplum yapısının sürdürülebilirliğini garanti altına alır” açıklamasını yaptı.
“Doğurganlığın artmasının gerekliliği medya aracılığıyla bireylere anlatılmalı”
“Gebelik, insan türünün hayatta kalması ve neslin devamı için hayati önem taşır” diyen Op. Dr. Özgü Keskin Yılmaz da ruh sağlığını genç yaşta kaybetmiş bir insanın doğum yapması düşünülemez. Kendisini ruhen iyi hissetmeyen bireyler hiç çekinmeden psikolojik destek almalılar. Psikolojik destek alıp yeniden topluma karışan bireyler doğurganlık oranlarının artmasını da sağlayacaktır” dedi.
Doğurganlığın faydalarını sıralayan Yılmaz, “Madde odaklı bir hâle gelen dünya düzeninde çocuk doğurmanın, bireyler ve toplumlar için birçok psikolojik, duygusal, toplumsal ve biyolojik faydası olduğu medya organları aracılığıyla da anlatılmalı diye düşünüyorum. Ruh sağlığı yerinde olan bir birey çocuk dünyaya getirdikten sonra duygusal yönden tatmin yaşar. Aile ilişkilerini kuvvetlendirir, kültürel ve toplumsal değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlar, hayatın anlamını bulma konusunda mesafe kat eder ve sosyal ağını güçlendirir” ifadelerini kullandı.
Uzun lafın kısası; 21. yüzyılda artan yüksek yaşam maliyeti, kadınların iş gücüne katılımı, iklim değişikliği, küresel sorunlar, kültürel değişimler ve kadınların rolündeki değişimin yanı sıra ruh sağlığının da doğum oranlarına etkisi olduğu sonucu rahatlıkla çıkarabiliriz. Bu değerlendirmeler ışığında Türkiye’de bir süredir gündemi meşgul eden Ruh Sağlığı Yasası’nın ne kadar elzem olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Doğum oranlarını artırmak için ekonomik, sosyal, kültürel ve sağlıkla ilgili politikaların bir arada ve ivedilikle uygulanması bir hayli önem arz ediyor. Psikolojik bağlamda kıymetli olan çocukların ebeveynlerine hissettirdiği bahtiyarlık, şefkat, sevgi, gurur ve birliktelikten gelen doyum hissi de toplumsal huzura katkı sunmaktadır…
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.