
Olası İstanbul depremi: İlk 3 günde ne yapılmalı?
IV. Türkiye Travmatik Stres Kongresi, Bilgi Üniversitesi’nde gerçekleşti. Olası İstanbul depreminin ilk üç gününde ne yapılması gerektiği konuşulan çalıştay neden önemliydi? Kongreye katılan isimler olası İstanbul depremi hakkında ne düşünüyorlar? Vatandaşlara hangi uyarılarda bulundular?
Olası İstanbul depremi bir süredir gündemde. Çünkü bilimsel verilere göre Marmara Denizi'nin altından geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı, büyük bir deprem üretme potansiyeline sahip ve bu risk, 1999 Gölcük (Marmara) Depremi'nden beri daha da ciddiye alınıyor. Jeologlar, İstanbul açıklarında 7,0 ve üzeri büyüklükte bir depremin "kaçınılmaz" olduğunu sık sık vurguluyor. Kandilli Rasathanesi, Boğaziçi Üniversitesi, AFAD ve yabancı araştırma enstitüleri düzenli olarak uyarılarda bulunuyor.
Deprem, İstanbul'da tarihsel olarak sıkça yaşanmış ve büyük hasarlara yol açmıştır. Günümüzde ise hem nüfus yoğunluğu hem de yapılaşma nedeniyle risk daha da büyümüştür
İşte İstanbul depremi neden sürekli gündemde olmalı sorusunun 7 nedeni:
- Yoğun nüfus ve aşırı yerleşim: İstanbul, yaklaşık 16-17 milyon insanın yaşadığı, Türkiye'nin en kalabalık şehri. Deprem anında, bu kadar büyük bir nüfusun etkilenmesi çok büyük bir can ve mal kaybına yol açabilir. Şehirdeki yapıların çoğu, eski binalar ve deprem yönetmeliklerine uygun inşa edilmemiş yapılarla dolu.
- Kuzey Anadolu Fay Hattı: İstanbul, Kuzey Anadolu Fay Hattı'na çok yakın bir konumda yer alıyor. Bu fay hattı, Türkiye'nin en aktif ve en yıkıcı fay hattı olarak biliniyor. Uzun süredir büyük bir deprem olmamış olması, insanların risk algısını düşürse de bilim insanları, olası bir büyük depremin kaçınılmaz olduğunu vurguluyorlar.
- Bina stoku ve yapılaşma meselesi: İstanbul'daki yapı stoku, özellikle 1999 Kocaeli Depremi’nden önce inşa edilen binalar açısından risk taşıyor. Bu yapılar genellikle depreme dayanıklı değil ve olası bir büyük depremde ciddi hasarlar görebilir. Ayrıca son yıllarda yapılan hızla artan inşaat projeleri, deprem güvenliği açısından yeterince denetlenmediği takdirde riski artırabilir.
- Afet yönetimi ve tedbir: İstanbul'un deprem riski göz önünde bulundurulduğunda, afet yönetimi ve hazırlık konuları oldukça önemlidir. Şehirdeki altyapı, acil durum yönetimi, hastaneler, ulaşım sistemleri gibi kritik unsurların deprem sonrası hızla işlevsel olabilmesi için iyileştirilmesi gerekir. Ancak bu tür önlemler ne yazık ki yeterince hızlı ilerlemiyor.
- Etkileri ve küresel ölçekte muhtemel sonuçlar: İstanbul'un coğrafi konumu, Türkiye'nin ekonomi ve kültür merkezi olma özelliği, olası bir büyük depremin sadece yerel değil, tüm ülkeyi etkileyebileceği anlamına geliyor. İstanbul'daki büyük bir deprem, ekonomik çöküşe, uluslararası ticaretin aksamasına ve ciddi sosyo-ekonomik sorunlara yol açabilir.
- Toplumun farkındalığının artırılması: Deprem konusunda halkın bilinçlenmesi, doğru hazırlık yapabilmesi, eğitimler verilmesi ve deprem tatbikatlarının yapılması önemli. Eğer İstanbul'daki halk, olası bir depremde nasıl hareket etmesi gerektiğini bilmezse, bu durum olası felaketi daha da büyütebilir.
- Erken uyarı sistemleri ve bilimsel çalışmalar: İstanbul depremi, bilim insanlarının en çok araştırdığı konulardan biri. Erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, deprem öncesi yapılacak hazırlıklar ve afet sonrası yardım sistemlerinin daha etkili hâle getirilmesi için de sürekli gündemde tutulması gereken bir konu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Travma ve Afet Ruh Sağlığı Çalışmaları Derneği (TARDE) iş birliğiyle düzenlenen, Türkiye Travmatik Stres Kongresi’nin dördüncüsü ve “İstanbul Depreminin İlk 3 Günü Çalıştayı”nda yukarıda sözünü ettiğimiz konular ele alındı.
“Afetleri engelleyemeyiz ama etkilerini azaltabiliriz”
İstanbul Vali Yardımcısı Mahmut Hersanlıoğlu, “Afetleri engelleyemeyiz ama etkilerini azaltabiliriz. Bu da ancak ‘afetlerle yaşamayı öğrenerek’ mümkün. Olası İstanbul depremi öncesi şehirde yaşayan tüm bireylerin şuurlanmasını ve bilinci bir şekilde yaşamasını arzu ediyoruz. Ayrıca yapı stokunu yenilemek, İstanbul’un geleceğini kurtarmak demektir. Bu hem hayati bir zorunluluk hem de sürdürülebilir şehircilik için vazgeçilmez” açıklamasını yaptı.
IV. Türkiye Travmatik Stres Kongresi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tamer Aker ise “Bu organizasyon olası İstanbul depremine dair ciddi bir farkındalık içeriyor. Hazırlık kültürü oluşturmak açısından önemli bir adım. Sahayı bilen insanların iki gün boyunca burada olması ve bildiklerini aktarması çok değerli. Her bireyin koyduğu tuğlalar olası İstanbul depremi sonrası can ve mal kayıplarını minimuma indirmek adına çok önemli. Deprem sonrası ilk 72 saatte çok önemli olduğu için buna odaklanmak istedik. Yeri geliyor belki tükeniyor belki yoruluyoruz ama asla yılmıyoruz. Afet bilincini yaygınlaştırmak durumundayız” ifadelerini kullandı.
“1999 yılı ruh sağlığına yönelik farkındalık açısından önemli bir tarihti”
Filistinli ve Pakistanlı gençlerle yaptığı görüşmelerden de bahseden Aker, “Psikoterapi konusunda o gençler artık İsraillilerden veya Japonlardan değil, bizden eğitim almak istiyor. Türkiye’nin de afetlere açık bir ülke olduğunu düşünürsek afet psikoloji yönetimi hususunda gelişim gösterdiğimiz yadsınamaz bir gerçek. 1999’da Gölcük merkezli depremde ruh sağlığına yaklaşım olumsuzdu. Ama artık insanlarımız, ‘Benim kaygım, sıkıntılarım var’ deyip psikoterapi desteği alabiliyorlar. Bilhassa Arap Baharı sonrası Türkiye önemli oranda göç aldı. Ve göçmen ruh sağlığı konusunda ciddi anlamda yeterlilik geliştirme çalışmaları yapıldı. Bu durum elbette ülke genelinde ruh sağlığı hizmetlerinin daha etkin bir şekilde verilmesini sağlayan etkenlerden biri oldu. Yani 1999, ruh sağlığına yönelik farkındalık açısından önemli bir tarihti. Göçmen akımından sonra da bu konudaki yeterlilik geliştirme çalışmaları için önemli bir tarih oldu. Öyle ki göçmen ruh sağlığı alanında eğitim alan uzmanlar bu eğitim becerilerini Elâzığ depreminden sonra rahatlıkla kullanabildiler. Türkiye’nin ruh sağlığı alanına yatırım yapması çok kıymetliydi. Karşılığını da olumlu anlamda her yönden alacağımıza inanıyoruz” şeklinde sözlerine devam etti.
Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Şerif Barış da Prof. Dr. Akar gibi depremin ilk 72 saatinin çok önemli olduğunun altını çizdi: “Enkaz altında kalanların çoğu ilk 72 saatte canlı çıkarılabiliyor. Bu süreden sonra; susuzluk, soğuk, yaralanmalar, havasızlık gibi nedenlerle hayatta kalma şansı ciddi oranda düşüyor” diyen Barış, “Eğer sağlıklı bir şekilde kişisel ve kurumsal hazırlık yapılmazsa 3 gün enkaz altında yapayalnız kalacağımızı unutmamalıyız. Bu yüzden arama kurtarma ekiplerinin hızlı müdahalesi ve toplumun organize olması çok kritik. Depremin ilk üç günü, bir kişinin yaşayıp yaşamayacağını belirleyen en kritik süreçtir. Hazırlıklı olmak sadece kendimizi değil, sevdiklerimizi de kurtarabilir” dedi.
“Hız ve koordinasyon çok önemli”
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Acil Sağlık Hizmetleri Başkanı Abdurrahman Kavuncu ise sağlık hizmetlerinin önemine vurgu yaptı. “İstanbul gibi kültürlerin buluşma noktası olan bir şehri deprem başta olmak üzere her türlü afetten korumak gerekir” diyen Kavuncu, “Olası İstanbul depremi esnasında öncelikle sağlık merkezlerinin ve personellerin ayakta kalabilmesi çok önemli. Deprem sonrası sağlık hizmetleri, sadece acil yaralı müdahalesi değil, enfeksiyonları engellemek, psikolojik destek sağlamak ve toplum sağlığını korumak için kritik bir rol oynar. Ne kadar hızlı ve koordineli bir sağlık müdahalesi yapılırsa, toplumun toparlanma süreci de o kadar hızlı olur” görüşünü savundu.
Kavuncu, Türkiye’de acil sağlık hizmetleri konusunda önemli bir rol oynayan ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı olarak faaliyet gösteren UMKE biriminin önemine de vurgu yaptı: “UMKE, Türkiye’nin afet ve acil durum yönetiminde kilit bir rol oynar. Acil sağlık müdahaleleri, arama-kurtarma, sağlık çadırları kurmak ve hava yolu ile sevk gibi hizmetlerle hayat kurtarma sürecini hızlandırır. Bu vesileyle tüm halkımızı UMKE ile tanışmaya ve düzenlenen çeşitli eğitimlere katılmaya davet ediyorum.”
Eskişehir 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği Uzm. Prm. Harun Özkan, deprem anında ambulans konusunun kritik bir öneme sahip olduğunu vurguladı. “Bu görevdeki kişi, sadece ambulansların sevk ve idaresini değil; aynı zamanda kriz anında tüm sağlık müdahalesinin stratejik koordinasyonunu sağlar” deyip yapılanları sıraladı:
- Ambulans sevk ve koordinasyonunu sağlamak
- Kriz yönetim planını uygulamak
- Hastanelere hasta dağılımını planlamak
- Sağlık personeli yönetimi ve destek gönderimi
- İletişim ve bilgi akışını sağlamak
- Alternatif ulaşım ve müdahale planları geliştirmek
Afetlerde Sağlık Hizmetleri Birimi Uzmanı Samet Kılıç da “Olası İstanbul depremi ile ilgili sonuç ve öneriler” başlığı altında şunları sıraladı:
- Oluşacak hasar ve kayıplar abartılmamalı.
- Zarar azaltma ve hazırlık çalışmalarına ağırlık verilmeli.
- Bütünleşik afet yönetimi yaygınlaştırılmalı.
- Toplumun afet bilinci artırılmalı.
- İlçe belediyeleri, sanayi tesisleri, OSB’ler ve büyük şirketler afet planı hazırlamalı.
- Vatandaşlar ilk üç gün için afet planı hazırlamalı.
- Tatbikatlar doğru şekilde ve ciddi olarak yapılmalı.
Medya korku değil, doğru bilgiyi yaymalı
Unutulmamalı ki; deprem sadece fiziksel yıkıma neden olmaz; aynı zamanda psikolojik açıdan da derin etkiler bırakır. Özellikle büyük bir depremde yaşanan korku, panik, belirsizlik ve kayıplar; insanların ruh sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir. Bu yüzden travma yönetimi, afet yönetiminin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Bu noktada iki gün süren “Türkiye Travmatik Stres Kongresi” ve “İstanbul Depreminin İlk 3 Günü Çalıştayı” bilimsel paydaşların, öğrencilerin ve halkın katılımıyla farkındalığın artmasına ve toplumsal dayanıklılığın gelişmesine vesile oldu. Çalıştay da afet sonrası kritik öneme sahip "altın saatler" olarak adlandırılan ilk 72 saatlik hayati dönem, sektörel bazda ele alınıp toplumla paylaşıldı. Olası senaryolar tartışıldı ve çözüm önerileri geliştirilmeye çalışıldı. Bilimsel değerlendirmeler ışığında geleceğe yönelik sürdürülebilir bir afet yönetimi vizyonu da oluşturuldu.
Sağlık, sosyal hizmetler, eğitim, hukuk, medya, sanayi, yapı güvenliği, turizm, ekonomi, sosyal politika gibi afet yönetiminde pek çok sektörü kapsayan bir multidisipliner yaklaşım içinde afetin; yapısal, ekonomik ve psikososyal etkilerini en aza indirmek için ortak bir akıl oluşturulması da önemliydi. Kolektif çabalarımızla, afetin yaratacağı zararları azaltabileceğimizi hatırımızdan çıkarmamalıyız.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.