
Okul duvarlarının ardındaki fırtına
Graz’daki okul saldırısı, genç zihinlerdeki derin şiddet eğilimlerini ve sessiz çığlıkları tekrar gündeme getirdi. Son 20 yılda yaşanan benzer trajedilerin perde arkasında ne var? Zorbalık, yalnızlık, akıl sağlığı sorunları... Bu döngüyü kırmak için erken müdahale ve kapsamlı önleme şart.
10 Haziran 2025’te Avusturya’nın Graz kentinde yaşanan ve hepimizi dehşete düşüren okul saldırısı, modern toplumların kanayan yarası olan gençlik şiddetini bir kez daha gözler önüne serdi. Bir saldırganla birlikte en az 10 canın yitirildiği, 28 kişinin ağır yaralandığı bu trajik olay, okulların güvenli liman olma özelliğini sorgulatırken, son 20 yılda dünya genelinde yaşanan benzer vakaları ve bu şiddetin kökenlerini derinlemesine inceleme ihtiyacını doğurdu. Peki, genç zihinlerdeki bu karanlık eğilimleri nasıl anlayıp engelleyebiliriz?
Graz’daki saldırı, maalesef tekil bir vaka değil. Son yirmi yılda dünyanın dört bir yanında okullar, öğrencilerin ve öğretmenlerin can güvenliğinin tehdit edildiği dehşet sahnelerine dönüştü. Hatırlayın: 2007’de Finlandiya'daki Jokela saldırısı, 2008’deki Kauhajoki katliamı ve 2009’da Almanya'daki Winnenden saldırısı... Bunlar sadece Avrupa’daki büyük olaylardan birkaçı. Amerika Birleşik Devletleri’nde Virginia Tech (2007) ve Red Lake (2005) gibi olaylar, yüzlerce masum insanın hayatına mal oldu. 2018’de Ukrayna’daki Kerç Politeknik Koleji’nde yaşanan ve Columbine saldırısından esinlenildiği düşünülen katliam, küresel bir taklit ve yayılma tehlikesinin boyutunu gözler önüne serdi.
Bu saldırılar, yalnızca istatistiklerden ibaret değil; her biri ardında yıkılmış aileler, travmatize olmuş topluluklar ve derin izler bırakan birer insanlık dramı. Peki, bu gençlerin zihinlerinde ne tür fırtınalar kopuyor da onları böylesine yıkıcı eylemlere itiyor?
Karanlığın anatomisi: Psikolojik tetikleyiciler ve risk faktörleri
Okul saldırganlarının tek bir "profili" yok. Ancak yapılan araştırmalar, bu gençlerin genellikle benzer psikolojik ve sosyal çıkmazlarda kaybolduklarını gösteriyor. Çoğu zaman, saldırılar önceden planlanmış eylemler. Birçoğu, uzun süredir içlerinde büyüttükleri bir şikâyet, intikam arzusu veya nefret duygusuyla hareket ediyor. Bu nefret, zorbalık kurbanı olmaktan, kıskançlıktan ya da dışlanmışlık hissinden beslenebiliyor.
Görmezden gelmemiz gereken en önemli faktörlerden biri akıl sağlığı sorunları. Depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, hatta paranoid sanrılar gibi psikotik belirtiler, bazı saldırganların geçmişinde yer alıyor. Ancak akıl sağlığı sorunları tek başına bir sebep değil; genellikle diğer faktörlerle birleştiğinde tehlikeli bir kombinasyon oluşturuyor.
Bu gençlerin ortak noktalarından biri de derin bir sosyal izolasyon ve yalnızlık hissi. Kendilerini yaşıtları arasında “dışlanmış” ve “uyumsuz” hisseden bu bireyler, alay edilmeye veya zorbalığa karşı aşırı hassas olabiliyorlar. Yapılan çalışmalarda, saldırganların büyük çoğunluğunun (%80’e varan oranlarda) zorbalığa maruz kaldığı ortaya konuyor. Bu durum, aşağılanma hissini ve misilleme arzusunu körüklüyor.
Saldırıdan önce verilen uyarı işaretleri, aslında çoğu zaman göz ardı ediliyor. “Sızıntı” adı verilen, birilerine planlarından bahsetme; “sabitleşme” adı verilen, belirli bir kişiye veya davaya takıntılı hâle gelme ve “tanımlama” adı verilen, “savaşçı” zihniyetini benimseme gibi davranışlar, potansiyel saldırganlarda sıkça görülüyor. Bazıları ise gerçeklikten koparak kendi tuhaf dünyalarını yaratabiliyor ya da zulüm gördüklerine inanabiliyor.
Çocukluktan itibaren şiddet, silahlar ve askerî unsurlara karşı bir hayranlık beslemek de bir risk faktörü. Aşırı şiddet içeren medya tüketimi (video oyunları, filmler) ile şiddet eğilimi arasındaki doğrudan sebep-sonuç ilişkisi tartışmalı olsa da bu tür içeriklere maruz kalmanın genç zihinlerdeki etkileri göz ardı edilemez. Aile içi dinamikler de önemli bir rol oynuyor. “Soğuk ilişkiler” veya duygusal ihmal, aile içinde iletişim kopukluklarına yol açabiliyor. Ebeveyn reddi veya aşırı korumacılık da saldırgan davranışları tetikleyebiliyor.
Bireysel faktörlerin yanı sıra ilişki, topluluk ve okul ortamı da gençlik şiddetini besleyen önemli etkenler. Aile içinde tutarsız disiplin, ebeveynlerin düşük eğitim/gelir seviyesi, akran reddi ve kötü akademik performans gibi ilişki faktörleri; yüksek suç oranları, işsizlik ve yoksulluk gibi topluluk faktörleri; nihayet yetersiz akıl sağlığı hizmetleri, zorbalığı besleyen baskıcı grup dinamikleri ve olumsuz okul iklimi gibi okul ortamı faktörleri, şiddet eğilimini artırabiliyor. Unutulmamalıdır ki silahlara kolay erişim de bu trajedilerin en kritik halkalarından biri.
Çözüme giden yol: Önleme, müdahale ve destek
Bu kasvetli tabloya rağmen umut var. Gençlik şiddeti kader değil, önlenebilir bir olgudur. Çözüm, bireylerden topluma kadar her düzeyde çok yönlü ve kapsamlı bir yaklaşım gerektiriyor.
- Erken teşhis ve sosyal-duygusal öğrenme: Her şey erken müdahaleyle başlar. Risk altındaki gençleri mümkün olan en kısa sürede tespit etmek ve onlara destek sağlamak hayati önem taşıyor. Okullarda uygulanan sosyal-duygusal öğrenme (SDÖ) programları (duygu yönetimi, iletişim, problem çözme, empati gibi becerileri öğreten programlar), saldırganlık ve zorbalığı azaltmada kanıtlanmış bir etkiye sahip. Bu programlar, öğrencilerin sosyal becerilerini güçlendirerek daha sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı oluyor.
- Olumlu okul iklimi ve zorbalıkla mücadele: Okullar, güvenli ve destekleyici bir ortam sunmalıdır. Olumlu bir okul iklimi oluşturmak, açık kurallar koymak ve pozitif sosyal etkileşimleri teşvik etmek esastır. Zorbalıkla mücadele programları (Olweus Zorbalık Önleme Programı gibi kanıta dayalı programlar), zorbalığı azaltmada, akran ilişkilerini iyileştirmede ve antisosyal davranışları engellemede başarılı olmuştur.
- Akıl sağlığı hizmetleri ve tehdit değerlendirme ekipleri: Okul temelli akıl sağlığı hizmetlerinin (OKAH) genişletilmesi acil bir ihtiyaçtır. Birçok öğrenci akıl sağlığı sorunları yaşasa da yeterli bakıma erişemiyor. OKAH sistemleri, okul iklimini iyileştirerek, sosyal-duygusal öğrenmeyi destekleyerek ve yardım arama davranışını normalleştirerek damgalanmayı azaltır. Okullarda tehdit değerlendirme ekipleri (TDE) oluşturmak, potansiyel riskleri belirlemek ve uygun müdahaleleri sağlamak için çok önemlidir. Bu ekipler, riskli davranışlara orantılı bir şekilde yanıt vererek öğrencileri akıl sağlığı desteğine yönlendirmeyi amaçlar.
- Silah güvenliği ve erken uyarı sistemleri: Okul saldırganlarının çoğunun silahları evlerinden temin ettiği göz önüne alındığında, silahların güvenli bir şekilde saklanması kritik bir önlemdir. Ayrıca öğrencilerin, öğretmenlerin ve personelin potansiyel tehditleri kolayca ve güvenli bir şekilde bildirebileceği etkili raporlama mekanizmaları oluşturmak, erken tespit için hayati öneme sahiptir. Öğretmenlerin, siber zorbalık gibi yeni şiddet biçimleri ve erken müdahale süreçleri hakkında eğitilmesi de büyük önem taşır.
Uluslararası yaklaşımlar
Avrupa ülkeleri, okul şiddetiyle mücadelede farklı ancak birbiriyle örtüşen stratejiler benimsiyor. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi, çocuk koruma ve çocuk hakları üzerine güçlü çerçeveler sunarken üye devletler arasında uygulama farklılıkları gözleniyor.
- Fransa, okul iklimini iyileştirmeye yönelik kapsamlı bir yaklaşıma sahip. Ekip stratejileri, adalet, önleme, pedagoji, ortak eğitim ve yaşam kalitesine odaklanan bu yaklaşım, tüm şiddet ve taciz biçimleriyle (fiziksel, sözel, psikolojik, cinsel, cinsiyetçi, ayrımcı, siber zorbalık) mücadeleyi hedefliyor. Empati derslerinin ilkokullara yaygınlaştırılması ve okulların etrafında “kalkan” oluşturmayı amaçlayan güvenlik planları, Fransa'nın önleyici tedbirlerinin önemli bir parçası.
- İsviçre, okulların sosyal gelişim ve şiddet önlemedeki rolüne vurgu yapıyor. Pozitif bir ortamı teşvik etmek, zorbalık gibi sorunlu davranışlara erken ve hedefli müdahalelerde bulunmak, öğretmen eğitimi (siber zorbalık dâhil) ve ebeveynlerle iş birliği, İsviçre yaklaşımının temelini oluşturuyor.
- Almanya, şiddetin nedenlerini (ailevi, medya, akran, okul ortamı) anlamak ve önleme stratejileri geliştirmek için ampirik araştırmalara odaklanıyor. Önlemenin her okulun kendi koşullarına göre uyarlanması ve okul gelişimi süreçlerine entegre edilmesi gerektiğini vurguluyor.
- İspanya, okulda bir arada yaşama için ulusal planlara ve farklı şiddet türleri için tek bir protokole sahip. Psikososyal becerilerin geliştirilmesine büyük önem verilirken, aileler ve eğitimciler sivil toplum kuruluşlarından danışmanlık alabiliyor.
- Avusturya’nın 2008'de kabul ettiği ulusal stratejisi, okullardaki şiddetle mücadelede altı faaliyet alanını kapsıyor. Ancak Graz saldırısı, bu stratejilerin etkinliğinin ve uygulanmasının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Avusturya'nın bazı diğer AB ülkelerine kıyasla daha liberal silah yasaları da bu tür saldırıların kolaylaşmasında bir faktör olarak değerlendiriliyor.
Geleceğe yönelik adımlar: Bir toplum görevi
Okul şiddeti, sadece bir okul sorunu değil, bir toplum sorunudur. Bu gençlerin, çaresizlik, öfke ve dışlanmışlık gibi duygularla boğuşurken neden bu kadar tehlikeli bir yola saptıklarını anlamak, çözümün ilk adımıdır. Güvenlik önlemlerinin yanında empati, anlayış ve kapsamlı akıl sağlığı desteğiyle de donatılmış okullar ve topluluklar inşa etmeliyiz.
Çocuklarımızı ve gençlerimizi dinlemeli, onların sessiz çığlıklarını duymalıyız. Onlara güvenli bir ortam sunmak, zorbalıktan korumak ve ihtiyaç duydukları psikolojik desteği sağlamak hepimizin görevidir. Ancak bu şekilde Graz’da yaşanan acıların bir daha tekrarlanmamasını sağlayabilir ve okullarımızı gerçekten birer öğrenme ve büyüme merkezine dönüştürebiliriz. Geleceğimiz, genç zihinlerdeki fırtınaları dindirecek, umudu yeşertecek ve şiddetin gölgesini dağıtacak adımları atmamıza bağlı.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.