
“Modern diplomasi” sonrası: Trump-Zelenski görüşmesi
28 Şubat’ta Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray’da bir araya geldi. Bu görüşmede konuşulanlar, Trump’ın ve diğer bürokratların Zelenski’ye karşı aşağılayıcı ve kaba tavırları neyin göstergesiydi? Gelin, görüşmenin detaylarına birlikte bakalım.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ve ABD Başkanı Donald Trump arasında 28 Şubat günü gerçekleşen görüşme pek çok yönüyle tarihe geçti. Esasen 500 yıldır genişlemesini sürdüren bir deve, yani Rusya’ya karşı bulunduğu savaş ortamında, elinde çok da seçeneği kalmadığının farkında olan Zelenski; bir bakıma tarihî Rus genişlemeciliğinin bir benzerini, belki toprak manasında değil ama iktisadi, kültürel ve siyasi etki boyutlarında son 100 yıldır artırarak devam ettiren Amerikan zihniyetine bir süre daha muhtaç olduğunu bilerek bu ziyareti gerçekleştirdi.
Trump ise şüphesiz sadece Zelenski’ye değil, son haftalarda kendisini ziyaret eden pek çok konuğuna uyguladığı, ilk başkanlık döneminin devamı niteliğinde de sayılabilecek, alışılmışın dışındaki tavırlarıyla yine gündemi belirledi. Ancak bu defa durumu farklı kılan Zelenski’nin, son 3 yıldır dünyanın önemli bir kısmı için geçerli hâle gelen “ülkesi için mücadeleyi bırakmayan lider” görüntüsüne karşı; Trump’ın misafirine sadece kendisinin değil, kabine üyeleri -hatta Amerikalı basın mensuplarıyla- birlikte topyekûn uyguladığı “sistematik” manevi baskı ortamı oldu.
Post-modern sömürgeciliğin gölgesinde bir ülke lideri ve 28 Şubat’ta yaşadıkları
Yakın tarihte başta Hitler’in de meşhur Lebensraum teorisi ve Nazi genişleme hareketinin de ana hedeflerinden olan Ukrayna topraklarının bereketi bilinmektedir. İşte bu verimli alanda, muhtaç durumda ve kendi toprak ve mineralinin gelirini dahi kayda değer surette ABD’ye kullandırmaya ve bu yönde anlaşma imzalamaya hazır şekilde son resmî ziyaretini gerçekleştiren Zelenski, zor durumdaki devletlere karşı “post-modern sömürge” anlayışının kitabını tekrar yazan böyle bir “süper güç”ün, en azından Beyaz Saray’da bir nebze de olsa nezaket ve anlayış bekliyor muydu; bu sorunun cevabı şüphesiz kendisinde mevcut. Ancak Ukrayna liderinin karşılaştığı, sadece Trump değil, Başkan Yardımcısı Vance, Dış İşleri Bakanı Rubio, Sağlık Bakanı Kennedy, hatta Beyaz Saray muhabirlerinin dahi toplu şekilde, alaycı, küçümser ve tehditkâr tavırları olunca; bu sadece Ukrayna halkını değil, tüm olanları ekranlardan ve internetten canlı izleyen uluslararası camiayı ve vicdan sahiplerini de derinden etkiledi.
Görüşmede ilk olarak, ülkesinde savaşın başladığı günden bu yana istisnasız her resmî ziyaretinde giydiği askerî tarza yakın/kamuflaj kıyafetleriyle bilinen Zelenski’nin, klasik bir takım elbise tercih etmemesi basın mensuplarınca eleştiri ve alay konusu yapılmaya çalışıldı. Zelenski ise bu durumu “Sanırım konuşacak daha önemli meseleler var!” diyerek geçiştirmeyi başardı. Kameralara yansımayan görüşmelerin de genel olarak gergin bir havada geçtiği tahmine oldukça müsait. Yine de belki birkaç yapıcı karar alınması ihtimali olabildiyse de en önemli olumsuz hamle; Başkan Yardımcısı Vance’in savaşta verdikleri silah desteği nedeniyle, “Bize müteşekkir olduğunu söylemelisin”, “Teşekkür etmelisin” vb. yönde sürekli surette Zelenski’ye hitaben, âdeta kameralar önünde bir şova çevirerek, yinelediği sözlerle oldu. Genel olarak belki tiyatrocu/oyuncu arka planının da etkisiyle soğukkanlılığını koruyabilen, mimik ve jestlerine hâkim olan Zelenski, bu aşamadan sonra daha gergin bir hâle büründü ve bu bir nebze konuşma şekline de yansıdı.
Trump ise devamında sesini yükselterek, ana fikri “savaş isteyen Ukrayna” yönünde beyanlarına devam etti. Âdeta “sistematik bir kabalık seremonisi” şeklinde zuhur eden ziyaret, herhangi bir anlaşma yapmadan ve diplomatik nezaket ve veda prosedürlerini de gerçekleştirmeden noktalandı. Hatta Rusya’ya karşı bulunulan tüm müşkül hâle karşı, Zelenski’nin bu kabalığa karşı ayağa kalkıp bir anda salonu terk etmesi ve daha sert davranması gerektiğini söyleyenlerin sayısı da hâlâ az değil.
“Vahşi Batı” diplomasisi
Trump’ın bir devlet figürü olarak farklı imajı, bir anda karşısındakini zor duruma düşürebilecek gayri-diplomatik ve esasen nezaket sınırlarını zorlayan söylem ve eylemleri artık tüm dünyanın malumu. Zelenski ziyareti özelinde ise bu defa Trump ekibinden ve basından gelen nezaket dışı ve âdeta iki lideri bir birine daha da kırdıran yanlış tavrın belirleyici olduğu ifade edilebilir.
Ekran başında tüm olanları dünyaya canlı izlettiren Trump ve ekibi için ise tek söylenebilecek söz “modern diplomasi”nin bu tür yönelimlerle oldukça zarar gördüğü yönünde. Nitekim devlet başkanları gibi üst düzey ziyaretlerde tabiatıyla basının da kabul edildiği anlar ve programlar olsa da ve Beyaz Saray’da bu programların daha uzun tutulabildiği, bir “şov” hâline getirilebildiği bilinse de 28 Şubat günü Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin muhatap olduğu basın temsilcileri, hassas konuların da görüşüldüğü dakikalarda tarafsız ve sakin bir tavırdan çok daha uzak bir anlayışla -belki de devlet görevlileri gibi- hareket ettiler.
28 Şubat görüşmesinde yaşananların, diplomatik teamüllere uyulması -yani hassas konuların “baş başa” ve “basına kapalı” yapılması- hâlinde bu şekilde dünya kamuoyuna yansımayacağı aşikâr. Ancak yine de Trump ve ekibi, ABD’li siyaset yapımı ve uzlaşma yöntemlerinin belki geçmişte de kapalı kapılar arkasında bilmediğimiz ölçüde ama bu denli cüretkâr ve kaba olabileceğini bize “açık diplomasi” yöntemiyle gösterdiği için literatürde ileride kayda değer bir yer alabilir.
Yani Trump; belki de bilinçli olarak, ABD’nin 20. yüzyıla damga vuran hegemonik diplomasisinin “Vahşi Batı” yönünü bize farklı ama açık bir surette göstermiş olduğu için tarihte hatırlanacak bir konumayla şimdiden gündeme gelmiş durumda.
Zelenski’nin açmazları: Amerika’ya aşırı bağlılık ve güçsüz Avrupa
Peki, Ukrayna için bu duruma düşülmesinde getirilebilecek eleştiriler yok mu? Elbette hiçbir bağımsız ülkenin lideri, üstelik bu ülke 10 yılı aşkın süredir sivil halkını çatışma ve savaşa kurban veriyor ve topraklarını kaybetmeye devam ediyorsa, Trump ve ekibinin imza attığı nezaket dışı ve yapıcı olmaktan uzak diplomasiyi hak etmez. Ancak Ukrayna için belirgin olan en önemli kısır döngülerden biri de burada başlamakta. Dünyayı 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana git gide daha fazla ikiye bölen, gerektiğinde farklı örgütler, ideolojiler ve yasal olmaktan uzak oluşumlar yoluyla dünya nizamına olumsuz etki etmekte beis görmeyen ABD ve Rusya arasında taraf tutmak ve birine gereğinden fazla bağlanmak oldukça riskli bir karardır.
Bu noktada unutulmamalıdır ki, Ukrayna gibi Avrasya’nın diğer bir kritik parçası ülkemiz de bilhassa 20. yüzyılın ikinci yarısında bu seçimlerin sonucunda oldukça zor zamanlar geçirmiş, iç ve dış siyasette gerçek bir “bağımsızlık” tabanının elde edilmesi yönünde önemli fedakârlıklar göstererek, 1980 Askerî Darbesi ve 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde olduğu gibi kritik badireler atlatmak durumunda kalmış; terör örgütleriyle mücadelede askerî, iktisadi, toplumsal düzlemde büyük enerji sarf etmiştir.
Tarihî, toplumsal ve entelektüel bilinci oldukça yüksek Ukrayna halkı için de esasen ABD’den alınan her silahın hatta her doların da bir bedeli olduğunun bilindiği düşünülebilir. Bu, Obama ve Biden gibi Demokrat liderler döneminde daha arka kapılardan ima ediliyor olsa da Cumhuriyetçi kökenliler -en başta nevi şahsına münhasır Trump ve ekibi- için kameralar önünde bağırarak söylenen bir gerçek hâline gelmiştir.
Ukrayna’yı şüphesiz bu dönem daha çaresiz kılan bileşenlerin bir diğeri de yanı başındaki başta Avrupa ülkeleri olmak üzere coğrafyasındaki Rusya hariç pek çok oyuncunun, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya düzeninin risklerine ve politik ve askerî bütünleşmeyi derinleştirmenin ivedi gerekliliğine yeni vakıf olmalarıdır. Son olarak gerçekleşen 61. Münih Güvenlik Konferansı’nda tarafların “çaresizliği” bir bakıma bu durumu tekrar gözler önüne sermiştir.
Zelenski ve Ukrayna için vicdani bir test: Filistin
Buna ilaveten sadece Ukrayna’da değil, dünya âdeta genel surette bir “kan gölü” şeklindeyken, masum ve siviller dünyanın pek çok yerinde hayatını kaybetmeye devam ediyor. Yaklaşık bir buçuk yıldır 50 bini aşan can kaybıyla Filistin zaten ABD-İsrail ikilisinin vicdan sahibi kesimlerdeki imajını dibe indirmişti. Orta Doğu’daki durumu ve keşmekeşi diplomatik bir kazanca çevirmeyi ustalıklı manevralarla sürdürmeye çalışan Rusya tarafından ise “Filistin’in bağımsız bir devlet olması gerekliliği” tekrarlanırken, zalimane İsrail tutumları ağır ve açık şekilde eleştirilmemekte, bu devletle karşı karşıya gelmekten bir bakıma imtina edilmektedir.
Ukrayna tarafından ise ne yazık ki son dönem kendisi gibi binlerce sivilini kaybeden mazlum ve güçsüz durumdaki Filistin’e yeterli desteğin en azından manevi düzlemde dahi geldiğini söylemek güçtür. Rusya dahi gösterdiği “iki devletli çözüm” ve “bağımsız Filistin” fikirleriyle diplomaside belli köşeleri tutmaya çalışırken; pek çok Ukraynalı yetkili, son iki yıldır belki de Rusya’nın karşısında ve ABD’ye tam uyumla İsrail’e kayıtsız destek sunmakta, sosyal medyalarından başlayarak Ukrayna bayraklarıyla İsrail bayraklarını yan yana sergilemekten çekinmemektedirler. Ancak bu şekilde, örneğin aynı çapta bir bombanın Gazze’de ve aynı anda Odesa’da aynı sayıda kadın ve çocuğu bu hayattan kopardığı bir bakıma görmezden gelinir. Ne yazık ki geçtiğimiz iki yıl bu yönden, Ukrayna sorununa dair kanaat ve vicdan sahibi kimseler için üzücü bir dönemi işaret etmiş, Filistin sorununa insani yönlerle işaret etmekten kaçınan Zelenski için de en azından önemli bir vicdani açmaz ve belki de bu aşamadan sonra daha da ehemmiyet kazanacak yeni bir test hâli yaratmıştır.
Kim kazançlı çıkacak?
Zelenski’nin Trump’ın gösterdiği tavra yine soğukkanlılıkla sosyal medya araçlarından “Amerika ve Amerika halkına teşekkürle”, diğer bir deyişle klasik diplomatik yöntemlerle cevap vermesi; bu esnada Avrupalı liderlerin ABD’ye ve Trump’a karşı başta resmî sosyal medyadan başlayarak, Ukrayna’ya güçlü desteklerini sürdürmeleri diplomatik sahadaki belirsizliklerin uzun bir dönem daha devam edeceğini gösteriyor. Ancak 2014 yılından bu yana Kırım Tatar Türkü soydaşlarımızın da anavatanı Kırım’dan başlayarak her geçen ay ülke toprağından biraz daha kaybeden Zelenski ve Ukrayna halkı, akılcı bir milliyetçilik ve vatanperverlik izlemenin hayatiyetini son dönemde yaşadıkları badirelerle daha yakından anlamaktadırlar.
Buna karşılık, gelinen noktada Suriye’den Filistin’e, hatta Azerbaycan ve Kazakistan gibi eski Sovyet ve Türk dünyası coğrafyasında bir anda beliren krizlerde izlediği manevra diplomasisiyle son dönemin önemli bir kazananı Rusya ve Putin ekolü mü olacak; bunu tabiatıyla dünyadaki çok boyutlu gelişmeler belirleyecektir.
Sonuç olarak söylenmesi gereken ise ABD tarafının çapı büyük bu türden diplomatik krizlerde ısrarcı olması, uzun dönemdir konuşulan dünyada yeni bir anti-Amerikan dalgayı resmen pekiştirecek, hâlen kimilerine göre çok zor görünen Avrupa askeri bütünleşmesini hızlandıracak ve tabiatıyla, Rusya ve Çin gibi, tarihte kolu pek çok yere uzanabilen ve ustalıklı manevralarla yeni alanlara nüfuz edebilen ülkelerin diplomatik gücünü artıracaktır.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.