
Makyavelist siyasetin gizliliğini aşmak: Trump'ın 2. dönemi
İkinci kez ABD başkanlığına seçilen Donald Trump’ın makyavelist bir görüntü çizmesinin ardında ne yatıyor? Post-moderniteyi temsil eden liderlerin güç kazanması Trump için bir avantaj mı? Trump, makyavelist yaklaşımı benimserse bunun dünya siyasetine yansımaları ne yönde olur?
Floransa’dan önemli bir İtalyan düşünür ve aynı zamanda bir diplomat olan Nikola Makyavelli (Orjinal ismi: Niccolò di Bernardo dei Machiavelli, 1469-1527), 16. yüzyılın başlarında, bugün bile birçok siyasi ve diplomatik açılıma ilham vermişti. İtalyan diplomasisi bu isimden sonra daha “hileli” hale geldiği için ayrı bir “ün” kazandı, ancak adı geçen düşünür geçtiğimiz beş asırdır, “halkının çıkarlarını korumak” dürtüsüyle hareket ettiğini beyan eden çoğu ülke siyasetçilerini ve diplomatlarını da etkileyen önemli bir ideolog haline geldi.
ABD’de geçtiğimiz Kasım ayında ikinci kez başkanlık görevine seçilen Donald Trump hakkında da Makyavelli’yi beğendiği ve bilhassa en önemli eseri olan “Prens” kitabını okunması gereken referans eserlerden biri olarak gösterdiği çokça söylenmişti. Peki, 2. başkanlık sürecine resmen 20 Ocak tarihinde başlayan ve başlar başlamaz küresel ve bölgesel düzlemlerde oldukça radikal söylemlerine hızla devam eden Trump, ne kadar Makyavelist bir lider görüntüsü çiziyor? Halen sadece bir kısmını duyduğumuz oldukça “cüretkâr” tez ve önerileriyle Trump, klasik Makyavelist ve Realist teorisyenlerin bu zamana kadar, daha “itidalli”, “kapalı/bilinmez” ve “ikircikli” tarzına oldukça ters bir dönemin başladığının işaretini de vermiş durumda.
İşte biri tarihten biri günümüzden iki kayda değer siyasal figürün, “halklarının” veya “uluslarının çıkarlarına” verdikleri önem gerekçesiyle takındıkları hareket tarzlarını bu yazıda öncelikle dikkate alacağız ve bu surette bilhassa “post-Makyavelist” bir lider olarak Trump’a dair bazı çıkarımlarda bulunmaya çalışacağız.
Makyavelli ve “Prens”
Avrupa’nın altın yıllarının başı sayılan Rönesans döneminde ortaya çıkan pek çok düşünür, sanatçı veya siyasetçi halen günümüz tartışmalarının da odağındaki bazı isimler. Çoğu kaynakta, yazılı ve sözlü eserde atıf yapılan bu kişiler, her manada “çıkardıkları icatlarla” günümüzü farklı açılardan anlamak adına değerlerini koruyorlar. Şüphesiz, Makyavelli de bunlardan sadece biri. Ancak Batı medeniyetinde, gerek diplomasi/siyaset tarihi için anahtar konumdaki İtalyan Şehir Devletleri geleneğinin tarihsel açıdan başat bir ismi olması gerek devlet adamlığı ve diplomatlığının yanı sıra, güzel sanatlara, şiire ve yazarlığa da maharetli olduğunun bilinmesi bu ismi farklı kılıyor.
Mensubu olduğu Floransa şehir devleti ise, günümüzde halen ziyaret edildiğinde, Rönesans’ın, felsefenin ve güzel sanatların en yoğun hissedildiği İtalyan şehirlerinin başında geliyor. 15. yüzyılın sonu ve 16. yüzyılın başlarında anılan şehir devletindeki en önemli aristokrat yönetici aile olan Medici ailesi de Makyavelli gibi biriyle çalışmakla doğru karar verdiğini yıllar içinde anlıyor. Anılan aileyle gel-gitli ilişkileri olsa da Makyavelli, Mediciler dahil tüm yönetici sınıflar için kaleme aldığı ve önemli bir yol gösterici haline gelen Türkçe’ye “Prens” veya “Hükümdar” olarak çevrilen başucu eseriyle bugüne kadar en çok atıf yapılan düşünürlerden biri haline geliyor.
Eser özetle “yönetme sanatı”nı ele alıyor. Tebaa altındakilerin görmezden gelindiği, yöneticinin bir bakıma daha kutsandığı bir yapıda ilerliyor. Anılan eserde, esasen Floransa adına diplomat olarak da görev yapan Makyavelli, bir elçinin “dürüstlük”, “güvenilirlik” gibi özelliklerini elbette reddetmiyor ve “özgür Floransa” adına bazı değerlerin önemini hissettiriyor, ancak kendisi adına çok da atıf yapıldığı gibi konu “beka” ve “ulusun kaderi” gibi hususlara geldiğinde kimi zaman “kaçamak” ve “yalan” boyutunda cevaplar verebilen yetkililerin önemine, “erdem” ve “ahlak” gibi değerlerin ise anılan beka uğruna rafa kaldırılabileceği anların varlığına işaret ediyor.
Meşhur “her yol mubah” felsefesiyle uyumlu surette Makyavelist bir Prens veya Hükümdarın varlığındaki asıl tehlike burada ortaya çıkıyor. Yöneticilerin, “erdem” ve “ahlak” gibi değerlerin gerekirse “rafa kaldırılmamış gibi hareket etmelerinin, arka planda ise gayet ‘ikircikli’ bir tavırla herkesin (ve günümüzde pek çok devletin) kendi ajandalarına uygulamaya devam etmelerinin önemine” anılan öğretide dikkat çekiliyor. Günümüze kadar gelen iç ve dış siyasi gündemlerdeki ana fikir ve esasen ana sorunsallar da belki de bu surette karşımızda belirmiş oluyor.
Trump yeni bir Makyavelyen mi?
Günümüz ulus-devletleri arasındaki çıkmazlar, diplomasinin belirli bir ahlak ve erdem zemini bulamayarak git gide çıkar savaşları arasında yerini kaybetmesi ve Trump gibi, bir bakıma Makyavelli’yle başlayan “modern dönem sonrasını” diğer bir deyişle “post-moderniteyi” temsil eden, liderlerin gittikçe güç kazanması konuya farklı açılardan yaklaşılmasını da zorunlu kılıyor
Donald Trump şüphesiz başta seçim kampanyasında yaşadıklarıyla, kimilerine göre aydınlatılmamış suikast girişimleri de dâhil olmak üzere Amerika’nın geçmişine dair “günahı” olarak adlandırılabilecek pek çok konuyu cesaretle gün ışığına çıkarma sözü vermiş durumda. Bu ve bunun gibi muhtelif konular, ABD dahil çoğu ülke için göğüs germesi zor anları ifade ediyor. Fakat Trump aynı zamanda çoğu çevreyi ve hak savunucusunu rahatsız eden birçok söylemi de kameralar karşısında bir anda dile getirmekten geri durmayan farklı bir lider.
Bir “emlak kralı”, “ticaret insanı”, yeni dönem bilişim ve teknik sektör sahiplerinin gözdesi vb. pek çok farklı unvana sahip olsa da kendini, belki de bir nebze Amerika’nın adeta “Vahşi Batı” yıllarından kalan kendine özgü kimliğiyle özdeşleştiriyor, bu anlamda tarihsel ve sosyal manada esasen eksik olduğu sıkça ifade edilen “derin bir tarihi geçmiş”in ABD içinde var olduğunu ima ediyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de son dönem sıkça kullandığı tarihsel argümanlar zihindeyken, Trump’ın da benzer şekilde farklı konulara geçmişten, “şanlı anlardan” atıfla bahsetmesi, ayrıca aynı Rus “Yakın Çevre” politikasına benzer surette, kendi yakın çevresi için öncelikle Meksika, Panama, Kolombiya ve Grönland’dan başlayarak önemli açıklamalar yapması da Trump’ı dünyada yükselen post-modern ama aynı zamanda ulus-çıkarlarını en önde tutan “post-Makyavelist” liderler arasına yerleştiriyor.
Bu meyanda önemli bir ayrıntı, Makyavelli tarzı modern siyaseti, daha çok post-modern türden bir açık sözlülük arayışındaki Trump’dan ayırıyor. ABD’nin “kara kutusu” niteliğindeki “Kennedy’ler ve Martin Luther King Jr. suikastleri”, ayrıca Orta Doğu ve bilemediğimiz daha pek çok bölgedeki gayri insani ve gayri ahlaki dış politika hamlesi Trump için hemen kamuoyuna açıklanması ve bilinmesi gereken hususlarken, bu gibi “sırlar” ketum bir Makyavelistin hayatı boyutu koruması gereken “dokunulmazlar” arasında kalmalıdır. İşte bu derin ayrım Trump tarzı siyaseti klasik anlamdaki politika-yapıcılıktan farklılaştırmamızı zorunlu kılıyor.
Makyavelist tarzı yeniden biçimlendiren farklı bir lider
Yukarıda bahsettiğimiz ana noktalarla Trump, orijinal Makyavelist düşünceden ayrılır. Günümüzde halen pek çok karar alıcının takip etmesi gereken “sır saklama”, “ketumiyet”, “paylaşımcı olmama” gibi hususlar Trump için bir sorun değildir. Trump’ın geçtiğimiz günlerde dediği gibi, o an daha büyük bir fırsata yol açacaksa, sırlar hemen açıklanabilir, Gazze’nin, on binlerce masum cana mal olsa da tekrar en baştan adeta bir “otel inşaatı”na benzer surette “göz alıcı” şekilde tekrar inşa edilmesi gerektiği vurgulanabilir.
Bu bağlamda, bir yönüyle Makyavelli gibi ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutarken ve Gazze söylemindeki gibi kimi zaman pek de “erdemli” görünmezken Trump, “açık diplomasi” veya “sözü açık” uzlaşma sanatında kendine, bilinen klasik “arka kapı diplomasileri”nden ayrı bir konum da sağlamış duruma gelir. Başkan olur olmaz ilk beyanatlarına bakıldığında da, ikinci döneminin klasik diplomasi söylemlerinin çok daha ötesinden unsurlar barındıracağı bu manada açıkça görülmüştür.
Makyavelli, pek çok analize de konu olduğu üzere, bir yönetici için kimilerine göre “acımasız bir dürüstlükle etik boyutu siyaset alanından ayırır ve nadiren tavsiye ettiği şeyin ahlak olduğu” sonucuna vardığını ifade eder. Öte yandan, Trump siyaseti, ahlaki ve etik değerlerin, her ne kadar adı geçenin söylem tarzı kulağa farklı geliyor olsa da, Amerikan politikasında bir nebze olsun tekrar gün yüzüne çıkmasına yol açabilir mi bunu zaman gösterecektir.
Nitekim belirttiğimiz üzere, ABD tarihinde geçmişe dair “günahlara” çok da hoş bakmayan Trump, belki sadece oylarını, ticari kazançları veya popülaritesini artırmak veya belki de safi etik bir yol izlemek dürtüsüyle hareket ediyor olabilir. Yine de her şekilde bu taktik ve gidilen bu yol, kapalı kapılar arkasını seven klasik bir Makyavelci siyasetçinin izleyeceği yol değildir; yeni dönemin bu bakımdan halen devam eden çıkarlar ve uluslar savaşında “post-Makyavelist” bir dönem olduğunu söylemek ise bu açıdan mümkün görünmektedir.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.