31 October 2024

Küresel ekonominin gündeminde yoksulluk var

Dünya Bankası 2024 Macro Poverty Outlook raporu ile küresel ekonominin pandemi sonrası yaşadığı belirsizlikler; gelir dağılımı, istihdam ve yoksulluk gibi sorunlar üzerine kapsamlı bir inceleme yayımladı. Ne gibi önlemler alınması gerektiğine birlikte bakalım.

Dünya Bankası’nın 2024 Macro Poverty Outlook raporu, gelişmekte olan ülkelerdeki makroekonomik görünüm, yoksullukla mücadele ve ekonomik projeksiyonlar üzerine kapsamlı bir inceleme sunuyor. Rapor; pandemi sonrası ekonomik toparlanma sürecini, küresel ekonomik belirsizliklerin yarattığı riskleri ve çeşitli makroekonomik göstergeler üzerinden ülkelerin performanslarını değerlendiriyor. Rapor; dünya genelinde gelir dağılımı, istihdam, büyüme oranları, enflasyon ve borçlanma dinamiklerini detaylı bir şekilde ele alırken, yoksulluğu azaltma hedefleri doğrultusunda ülkelerin karşılaştıkları zorlukları da gözler önüne seriyor.

Ekonomik toparlanma ve büyüme eğilimleri

Küresel ekonomide pandemi sonrası ekonomik toparlanma, gelişmekte olan ülkeler için kritik bir süreç olarak öne çıkıyor. Pandeminin ekonomik etkileri her ülkede farklı şiddetle hissedilse de genel olarak birçok ülke, 2020-2022 yılları arasında büyük bir ekonomik daralma yaşadı. Ancak 2023 ve 2024 yıllarında bu ülkelerde büyüme hızlarının kademeli olarak artması bekleniyor. Örneğin Kamboçya’da büyüme oranı 2023’te %5 seviyesinde gerçekleşirken, 2024’te bu oranın %5,3’e yükselmesi bekleniyor. Bu büyüme büyük ölçüde hizmetler sektörü ve mal ihracatındaki artıştan kaynaklanıyor.

Ancak söz konusu toparlanma süreci homojen değil; bazı ülkeler küresel ticaretteki yavaşlama, dış borçlanma maliyetlerindeki artış ve düşük yatırım seviyeleri gibi zorluklarla karşı karşıya kalmış durumda. Özellikle küresel ekonomideki belirsizlikler ve Çin’in zayıflayan ekonomik performansı, bu toparlanma sürecini olumsuz etkileyen ana unsurlar arasında yer alıyor. Çin gibi büyük ekonomilerin büyüme oranlarındaki yavaşlama, gelişmekte olan ülkelerdeki dış ticaret ve yatırım akışlarını doğrudan etkiliyor.

Türkiye de bu genel eğilimlerin bir parçası niteliğinde. Ülke, pandemi sonrası toparlanma sürecinde büyüme kaydetmiş olsa da küresel ekonomik belirsizlikler, yüksek enflasyon oranları ve dış borçlanma maliyetlerinin artması gibi faktörler, Türkiye’nin ekonomik performansını sınırlayan unsurlar arasında yer alıyor.

Küresel belirsizlikler ve ekonomik riskler

Dünya ekonomisi hâlihazırda bir dizi belirsizlikle karşı karşıya. Küresel faiz oranlarının yüksek seviyelerde kalması, finansal piyasalar üzerinde baskı oluşturuyor ve gelişmekte olan ülkeler için borçlanma maliyetlerini artırıyor. Özellikle yüksek borç seviyelerine sahip ülkeler için bu durum, mali sürdürülebilirlik açısından önemli riskler doğuruyor. Örneğin, raporda Kamboçya’nın finansal sektörde yaşadığı sıkıntılara dikkat çekiliyor. Artan faiz oranları ve zayıf kredi büyümesi, bankacılık sektöründeki sorunları derinleştiriyor. 2024 yılında, konut piyasasında yaşanan düzeltme nedeniyle bankaların gayrisafi millî hasılasındaki kredi artış oranı %3,8 ile son 15 yılın en düşük seviyesinde bulunuyor.

Türkiye’nin de içinde aldığı kimi ülkelerde de yüksek faiz oranlarının finansal istikrar üzerinde baskı oluşturduğu görülüyor. Öte yandan Türkiye’de izlenen sıkı para politikası, enflasyonla mücadele etmek için gerekli olsa da bu durum reel ekonomiyi yavaşlatma ve finansal sistemde baskı yaratma riski oluşturuyor.

Enflasyon ve gelir dağılımındaki eşitsizlikler

2024 yılında gelişmekte olan ülkelerde yüksek enflasyon oranları kendini gösteriyor. Bu, özellikle düşük gelirli haneler için önemli bir sorun oluşturuyor. Çünkü artan fiyatlar hane halkı gelirlerini aşındırarak yoksulluğu artırıyor. Kamboçya örneğinde olduğu gibi, enflasyonun etkisiyle hane halkı tüketimi azalırken, yoksulluk oranlarının artış eğiliminde olduğu gözleniyor.

Raporun dikkat çektiği bir diğer husus, enflasyon ve gelir dağılımı arasındaki ilişki. Yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki eşitsizliği artırarak düşük gelirli kesimlerin daha fazla zarar görmesine neden oluyor. Türkiye gibi ülkelerde de bu etki açıkça kendini gösteriyor. Yüksek enflasyon oranları, özellikle sabit gelirli kesimlerin satın alma gücünü düşürmekte ve bu da yoksullukla mücadeleyi zorlaştırıyor. Bilindiği üzere Türkiye’de enflasyonun etkisiyle sosyal refah göstergelerinde zayıflama yaşanırken, gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek daha da belirgin hâle geliyor.

Yatırımlar ve istihdamdaki gelişmeler

Birçok gelişmekte olan ülke, pandemi sonrası büyüme sürecini desteklemek için altyapı yatırımlarına odaklandı. Zira altyapı yatırımları, inşaat ve hizmet sektörlerini canlandırarak ekonomik büyümeyi teşvik eder. Özellikle büyük altyapı projeleri (yollar, köprüler ve limanlar) inşaat sektörünü canlı tutarken, bu projelerin ülkenin ekonomik büyümesine katkı sağlaması öngörülür. Ancak buna rağmen kaliteli iş yaratımı birçok ülkede sınırlıdır. İstihdam piyasası toparlanırken, özellikle kayıt dışı ve düşük ücretli işler artmaktadır.

Türkiye’de de benzer bir tablo görülüyor. İstihdam piyasasında toparlanma yaşansa da kayıt dışı istihdamın yüksek olması ve özellikle genç nüfusta işsizlik oranlarının yüksekliği, ekonomik büyümenin istihdam yaratma kapasitesini sınırlandırıyor. Türkiye’de büyüme, hizmetler ve inşaat sektörlerine dayansa da bu büyüme istihdam yaratma konusunda yeterince etkili değil.

Mali politikalar ve borç yönetimi

Kamu harcamalarını artırarak ekonomik büyümeyi destekleme çabası olan birçok gelişmekte olan ülke söz konusudur. Ancak artan harcamalar, mali dengeleri zorlamakta ve bütçe açıklarının büyümesine neden olmaktadır. Özellikle borç seviyeleri yüksek olan ülkeler, mali sürdürülebilirlik açısından zorluklarla karşı karşıyadır.

Türkiye’de de bütçe açıklarının büyümesi, maliye politikası açısından dikkat edilmesi gereken önemli bir konudur. Artan kamu harcamaları ve yüksek borçlanma maliyetleri, bütçe açığını artırmaktadır. Türkiye, mali sürdürülebilirliği sağlamak için vergi gelirlerini artırmaya ve etkin harcama yönetimini iyileştirmeye odaklanmak zorundadır.

Yoksullukla mücadele stratejileri

Raporda yoksullukla mücadele konusunda ülkelerin farklı stratejiler benimsediği belirtiliyor. Örneğin, Kamboçya’da yoksulluk oranlarını azaltmak amacıyla Nisan 2024’te uygulamaya konulan “Family Package” adlı kapsamlı bir sosyal koruma programı, yoksul ve kırılgan haneleri desteklemeyi hedefliyor. Bu program kapsamında 559.000 hane halkına toplamda 20,1 milyon ABD doları yardım yapıldı.

Türkiye’de de yoksullukla mücadelede sosyal koruma programları önem arz ediyor. Ancak yüksek enflasyon ve artan yaşam maliyetleri, bu programların etkisini büyük ölçüde sınırlıyor. Türkiye’nin sosyal yardım programlarını güçlendirmesi ve hedef kitlesini genişletmesi, yoksullukla mücadelede daha etkili sonuçlar alınmasını sağlayacaktır.

Yoksulluk görünümü…

Dünya Bankası’nın Macro Poverty Outlook 2024 raporu, gelişmekte olan ülkelerin pandemiden toparlanma süreçlerinin kırılgan olduğunu ve ekonomik belirsizliklerle karşı karşıya olduklarını ortaya koyuyor. Enflasyon, yavaşlayan büyüme ve artan borç seviyeleri, yoksullukla mücadelede önemli engeller yaratıyor. Bu nedenle hükûmetlerin mali sürdürülebilirlik, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve sosyal koruma programlarının güçlendirilmesi gibi alanlara odaklanması gerektiği vurgulanıyor.

Rapor, küresel ekonomik belirsizliklerin sürdüğü bu dönemde, ülkelerin kendi iç dinamiklerine ve reform süreçlerine odaklanarak ekonomik büyüme ve yoksullukla mücadele konularında daha başarılı olabileceklerini gösteriyor. Gelişmekte olan ülkeler için temel strateji; finansal istikrarı sağlamak, borç yönetimini güçlendirmek ve yatırımları artırarak sürdürülebilir büyümeyi teşvik etmek olmalı.

Türkiye ise raporda vurgulanan hususlar doğrultusunda mali sürdürülebilirliği sağlamak, yatırım ortamını iyileştirmek ve sosyal koruma programlarını güçlendirmek gibi öncelikli alanlara odaklanmalı.

Öncelikle, kamu harcamalarının verimliliğini artırarak ve bütçe açıklarını azaltacak reformlar yaparak mali disiplin sağlanmalı. Vergi tabanını genişletmeye yönelik adımlar atılarak kayıt dışı ekonomiyle mücadele edilmeli ve kamu gelirleri artırılmalı. Yatırım ortamını iyileştirmek içinse Türkiye yabancı yatırımcılar için daha cazip hâle getirilmelidir; bürokrasiyi azaltıcı reformlar yapılmalı, hukukun üstünlüğü pekiştirilmeli ve şeffaflık artırılmalı. Ayrıca sürdürülebilir büyümenin sağlanması için kamu yatırımları, özellikle altyapı ve teknolojiye yönelik olmalı, üretkenliği artıracak projelere öncelik verilmeli.

Yoksullukla mücadele kapsamında sosyal koruma programları genişletilmeli, düşük gelirli kesimlerin enflasyon karşısında korunmasına yönelik adımlar atılmalı. Bu adımlar, Türkiye’nin küresel belirsizliklere karşı dirençli bir ekonomi yaratmasına ve sürdürülebilir büyüme yolunda ilerlemesine katkı sağlayacaktır.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...