08 January 2025

Küba Devrimi 66 yaşında!

1 Ocak 1959’da gerçekleşen Küba Devrimi, Latin Amerika ve dünya tarihini derinden etkiledi. Devrimin 66. yılında nasıl bir Küba ile karşı karşıya olduğumuzu incelemeye ne dersiniz?

1 Ocak 1959’da gerçekleşen Küba Devrimi, Latin Amerika ve dünya tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Fidel Castro önderliğindeki devrimci hareketin zaferiyle sonuçlanan bu olay, Küba’nın siyasi, ekonomik ve sosyal yapısını derinden etkilemiş ve ülkeyi Soğuk Savaş döneminin önemli aktörlerinden biri hâline getirmişti.

Küba Devrimi’nin kökleri, ülkenin uzun süredir devam eden siyasi istikrarsızlığına ve ekonomik eşitsizliklerine dayanıyordu. 1950’lerin başında, Küba’da Fulgencio Batista’nın askerî diktatörlüğü hüküm sürüyordu. Batista rejimi, Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğini almasına rağmen, yolsuzluk, baskı ve ekonomik adaletsizliklerle karakterize ediliyordu. Bu ortamda, genç bir avukat olan Fidel Castro; Batista rejimine karşı mücadele etmeye başladı. 1953 yılında, Castro ve bir grup destekçisi, Moncada Kışlası’na başarısız bir saldırı düzenledi. Bu olay, Castro’nun tutuklanmasına ve hapsedilmesine yol açtı. Ancak aynı zamanda ona ulusal bir tanınırlık kazandırdı.

1955’te serbest bırakılan Castro, Meksika’ya sürgüne gitti ve orada devrimci faaliyetlerini sürdürdü. Bu dönemde, Arjantinli devrimci Ernesto “Che” Guevara ile tanıştı ve birlikte Küba’ya dönüp Batista rejimine karşı gerilla savaşı başlatma planları yaptılar. 26 Temmuz Hareketi adı verilen devrimci grup, 1956 yılında Granma yatıyla Küba’ya döndü. İlk başta büyük kayıplar verseler de zamanla Sierra Maestra dağlarında güçlendiler ve halk desteğini kazandılar. Gerilla taktikleri ve halkın artan desteğiyle, devrimciler iki yıl içinde önemli ilerlemeler kaydetti.

1958 yılının sonlarına doğru, devrimci güçler birçok şehri ele geçirmeye başladı. 1 Ocak 1959’da Batista ülkeden kaçtı ve Castro’nun liderliğindeki devrimciler, Havana’ya girerek zaferi ilan ettiler. Bu, Küba Devrimi’nin resmî olarak başarıya ulaştığı tarih olarak kabul edildi.

Soğuk Savaş’ın sıcak ülkesi

Devrimden sonraki ilk yıllarda, Castro hükûmeti hızlı bir şekilde radikal reformlar uygulamaya başladı. Toprak reformu, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması, yabancı şirketlerin millîleştirilmesi gibi adımlar atıldı. Bu politikalar, Küba’nın iç dinamiklerini değiştirirken, aynı zamanda ABD ile ilişkilerin bozulmasına neden oldu. 1961 yılında, ABD destekli Domuzlar Körfezi Çıkarması başarısızlıkla sonuçlandı ve bu olay, Küba’nın Sovyetler Birliği’ne yakınlaşmasını hızlandırdı. 1962’deki Küba Füze Krizi, Soğuk Savaş’ın en tehlikeli anlarından biri olarak tarihe geçti ve Küba’yı küresel jeo-politikanın merkezine yerleştirdi.

1960’lar ve 1970’ler boyunca Küba, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle ekonomisini geliştirdi ve sosyal programlarını genişletti. Eğitim ve sağlık alanlarında önemli ilerlemeler kaydedildi. Ancak tek parti yönetimi ve siyasi muhalefetin bastırılması, insan hakları konusunda eleştirilere neden oldu.

Sovyetler çöktü, para muslukları kesildi

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması, Küba için büyük bir ekonomik şok yarattı. Ülke, ana ticaret ortağını ve ekonomik destekçisini kaybetti. Bu dönem, Küba’da “Özel Dönem” (Período Especial) olarak adlandırıldı ve ciddi ekonomik zorluklarla karakterize edildi. 1990’lar boyunca Küba hükûmeti ekonomiyi ayakta tutmak için bazı piyasa reformları uygulamak zorunda kaldı. Turizm sektörünün geliştirilmesi, küçük ölçekli özel işletmelere izin verilmesi ve yabancı yatırımların teşvik edilmesi gibi adımlar atıldı. Ancak bu dönem Kübalılar için büyük zorluklar getirdi ve birçok kişi ülkeden ayrılmaya çalıştı.

Değişim ve devamlılık çağı

2000’li yıllar, Küba için kademeli bir değişim dönemi oldu. 2006’da Fidel Castro sağlık sorunları nedeniyle görevini kardeşi Raul Castro’ya devretti. Raul Castro döneminde, ekonomik reformlar hız kazandı. Özel sektörün rolü genişletildi, tarım politikaları değiştirildi ve yabancı yatırımlar için yeni fırsatlar yaratıldı. 2014 yılında, ABD Başkanı Barack Obama ve Raul Castro, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için adımlar attılar. Bu, Küba için yeni ekonomik fırsatlar yaratma potansiyeli taşıyordu. Ancak Donald Trump’ın başkanlığı döneminde bu süreç tersine döndü ve yaptırımlar yeniden sıkılaştırıldı.

2018’de Raul Castro’nun yerine Miguel Díaz-Canel’in devlet başkanı olması, Küba’nın Castro ailesinden olmayan ilk liderinin göreve gelmesi anlamına geliyordu. Díaz-Canel, ekonomik reformları sürdürme ve sosyalist sistemi koruma arasında bir denge kurmaya -bugün hâlâ- çalışıyor.

Küba, devrimden 66 yıl sonra hâlâ birçok zorlukla mücadele ediyor. Ekonomik sorunlar, ülkenin en önemli meselelerinden biri olmaya devam ediyor. COVID-19 pandemisi, zaten zorlu olan ekonomik durumu daha da kötüleştirdi. Turizm sektörünün çöküşü, döviz gelirlerinde ciddi bir düşüşe neden oldu.

Ülke, hâlâ ABD’nin ekonomik ambargosuyla karşı karşıya ve bu da ekonomik gelişmeyi zorlaştırıyor. Bununla birlikte, Küba hükûmeti son yıllarda ekonomiyi canlandırmak için yeni adımlar da atıyor. Özel sektörün rolünün genişletilmesi, döviz politikalarında değişiklikler ve yabancı yatırımların teşvik edilmesi bu adımlar arasında sayılabilir.

Eğitim ve sağlık hizmetlerindeki başarılar

Tüm bunların yanı sıra sosyal alanda, Küba hâlâ eğitim ve sağlık hizmetlerindeki başarılarıyla öne çıkıyor. Ülke, yüksek okuryazarlık oranı, bebek ölüm oranının düşüklüğü ve gelişmiş sağlık sistemi ile övünüyor. Bununla birlikte ekonomik zorluklar bu sistemleri de etkiliyor ve kalite sorunlarına yol açıyor. Diğer yandan da insan hakları ve siyasi özgürlükler konusunda eleştiriler devam ediyor. Tek parti yönetimi ve muhalefete karşı baskılar, uluslararası toplumun eleştirilerine neden oluyor. 2021 yılında yaşanan protestolar, halkın bir kısmının mevcut durumdan memnuniyetsizliğini gözler önüne sermesi bakımından önemliydi. Teknolojik gelişmeler açısından Küba, son yıllarda internet erişimini artırmaya da çalışıyor. Ancak dijital altyapı hâlâ gelişmiş ülkelerin gerisinde ve internet erişimi hem sınırlı hem de pahalı.

Dış politikada, Küba Latin Amerika’daki sol hükûmetlerle yakın ilişkilerini sürdürmeye devam ediyor. Venezuela ile olan ittifakı, özellikle petrol ticareti açısından ülke için çok önemli. Ülke ayrıca Çin ve Rusya ile ekonomik ve diplomatik bağlarını güçlendirmeye de ağırlık veriyor.

Reformlar çare olacak mı?

Küba ekonomisi, son yıllarda ciddi zorluklarla karşı karşıya. Ülkenin GSYİH’sı 2020’de COVID-19 pandemisi nedeniyle %11 oranında küçülmüş, 2021’de ise sadece %2 civarında bir büyüme gösterdi. Enflasyon, resmî rakamlara göre %70’in üzerinde. Ancak bazı bağımsız ekonomistler gerçek oranın çok daha yüksek olduğunu tahmin ediyorlar. 2021 yılında hükûmet, ekonomiyi canlandırmak amacıyla önemli reformlar başlattı. Bunların en önemlilerinden biri, çift para sisteminin sona erdirilmesiydi. Yıllarca süren bu sistem, ekonomide ciddi bozulmalara yol açmıştı. Ancak bu reform beraberinde yüksek enflasyon ve yaşam maliyetlerinde artış gibi yeni zorluklar getirdi. Halk 2022 ve 2023’te %200’ü aşan enflasyonla mücadele etmek zorunda kaldı.

Küba’da ekonomisinde özel sektörün rolü de son yıllarda giderek artıyor. Hükûmet, küçük ve orta ölçekli özel işletmelerin kurulmasına izin verdi ve bu alandaki kısıtlamaları gevşetti. 2021 sonunda, özel sektörde çalışanların sayısı 700.000’i aştı. Bu, çalışan nüfusun yaklaşık %13’üne tekabül ediyordu. Yabancı yatırımları çekmek için de çabalar sürüyor. Mariel Özel Kalkınma Bölgesi gibi projeler, yabancı sermayeyi çekmeyi amaçlıyor. Fakat ABD ambargosu ve politik belirsizlikler, birçok potansiyel yatırımcıyı caydırmaya devam ediyor. Özellikle ABD’de Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturması bu belirsizliklerin artmasına sebep olabilir. Bu süreçte tarım sektöründe de reformlar yapılıyor. Hükûmet, gıda üretimini artırmak ve ithalata bağımlılığı azaltmak için çiftçilere daha fazla özerklik tanımaya başladı. Ancak yıllarca süren merkezî planlamanın etkileri ve altyapı eksiklikleri, bu alanda hızlı bir ilerlemeyi zorlaştırıyor.

Küba’nın eğitim ve sağlık sistemleri hâlâ övgüye değer başarılar gösteriyor. Ülke %99,8’lik okuryazarlık oranıyla dünya liderleri arasında yer alıyor. Sağlık hizmetleri ücretsiz ve evrensel erişime sahip ve Küba’nın bin canlı doğumda 4’ün altındaki bebek ölüm oranı, birçok gelişmiş ülkeyi bu konuda geride bırakıyor. Bununla birlikte ekonomik zorluklar bu sistemleri de etkiliyor. Hastanelerde zaman zaman ilaç ve ekipman sıkıntısı yaşanıyor, okulların fiziki koşulları iyileştirme gerektiriyor. Ayrıca yüksek eğitimli profesyonellerin düşük maaşları, beyin göçüne neden oluyor. Konut sorunu da önemli bir mesele olmaya devam ediyor. Ülkede konut sıkıntısı var ve mevcut konutların birçoğu bakıma muhtaç durumda. Hükûmet, özel konut inşaatını teşvik etmeye başlamış olsa da bu alanda ciddi yatırımlara ihtiyaç var. Gıda güvenliği de önemli sorunların başında geliyor. Temel gıda maddelerinin çoğu hâlâ karneyle dağıtılıyor ve gıda kıtlıkları yaygın. Bu durum, halkın günlük yaşamını zorlaştırıyor ve sosyal gerilimlere yol açıyor.

Son yıllarda Küba, teknolojik altyapısını geliştirmeye çalışıyor. 2018’den beri mobil internet kullanıma açıldı ve internet erişimi giderek yaygınlaştı. 2021 itibarıyla nüfusun yaklaşık %70’i internet kullanıcısı durumuna geldi. Ancak bağlantı hızları hâlâ düşük ve maliyetler çoğu Kübalı için yüksek. Hükûmet, dijital ekonomiyi teşvik etmeye de başladı. Ülkede e-ticaret platformları ve dijital ödeme sistemleri geliştiriliyor. Ancak teknoloji sektöründeki girişimciler hâlâ birçok yasal ve pratik engelle karşılaşıyorlar. Biyoteknoloji, Küba’nın gurur duyduğu bir sektör. Ülke, COVID-19 aşıları da dâhil olmak üzere kendi aşılarını geliştirmeyi başarmıştı. Bu sektör, gelecekte ekonomik büyümenin önemli bir kaynağı olabilir.

Tek parti diktatörlüğü sona erer mi?

Küba hâlen tek parti yönetimi altında ve siyasi muhalefet sınırlı. 2019’da kabul edilen yeni anayasa, özel mülkiyeti tanıdı ve devlet başkanının görev süresini sınırlandırdı. Ancak Komünist Parti’nin lider rolü de korundu. İnsan hakları konusunda eleştiriler bugün dahi devam ediyor. İfade özgürlüğü, toplanma hakkı ve siyasi çoğulculuk alanlarında kısıtlamalar sürüyor. Uluslararası insan hakları örgütleri, muhalif seslere yönelik baskıları eleştiriyorlar. 2021’de yaşanan geniş çaplı protestolar, halkın bir kesiminin mevcut durumdan duyduğu memnuniyetsizliği göstermesi bakımından kıymetliydi. Bu protestolar, hükûmetin reform sürecini hızlandırma baskısını hiç şüphesiz artırdı.

Küba, iklim değişikliğinin etkilerine karşı da savunmasız. Deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı erozyonu ve daha sık ve şiddetli kasırgalar, ülke için ciddi tehditler oluşturuyor. Hükûmet, “Tarea Vida” (Yaşam Görevi) adlı bir iklim değişikliği uyum planı uyguluyor fakat başarısı konusunda olumlu sözler telaffuz etmek için henüz erken. Yenilenebilir enerji konusunda da adımlar atılıyor. Küba, 2030 yılına kadar enerji ihtiyacının %24’ünü yenilenebilir kaynaklardan karşılamayı hedefliyor. Güneş enerjisi ve biyokütle projeleri bu hedefe ulaşmada önemli rol oynuyor.

Küba’nın dış politikası, değişen küresel dinamiklere uyum sağlamaya çalışıyor. ABD ile ilişkiler hâlen gergin olmakla birlikte, Biden yönetimi altında bazı yumuşama işaretleri görüldü. Ancak ekonomik ambargonun kaldırılması konusunda henüz somut bir ilerleme kaydedilemedi. Trump’ın tekrar başkanlık koltuğuna oturmasıyla yeni dönemde somut ilerlemenin kat edilemeyeceği de aşikâr. Çin ve Rusya, Küba’nın önemli stratejik ortakları olmaya devam ediyorlar. Çin, ada ülkesinin en büyük ticaret ortaklarından biri ve altyapı projelerine yatırım yapıyor. Rusya ile askerî ve ekonomik iş birliği sürüyor.

Avrupa Birliği ile ilişkiler de gelişiyor. 2016’da imzalanan Siyasi Diyalog ve İş Birliği Anlaşması, ticaret ve yatırım fırsatları sunuyor. Ancak AB’nin insan hakları konusundaki endişeleri, ilişkilerin tam potansiyeline ulaşmasını engelliyor.

Peki ya gelecek?

Küba’nın önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı en büyük zorluk, ekonomik reformları derinleştirirken sosyalist sistemin temel ilkelerini korumak olacak. Özel sektörün genişlemesi ve yabancı yatırımların artması muhtemel ancak bu süreç sosyal eşitsizlikleri artırma riski taşıyor. Siyasi alanda, kademeli bir liberalleşme bekleyebiliriz. Yine de Komünist Parti’nin tek parti yönetiminden vazgeçmesi kısa vadede olası görünmüyor. Bununla birlikte parti içinde yeni nesil liderlerin yükselişi, daha pragmatik politikalara yol açabilir. Teknoloji ve inovasyonun, Küba’nın ekonomik geleceğinde önemli bir rol oynaması bekleniyor. Biyoteknoloji ve yazılım geliştirme gibi alanlarda Küba’nın potansiyeli oldukça yüksek. Ancak bu potansiyelin gerçekleştirilmesi için daha fazla yatırım ve uluslararası iş birliği de şart.

Turizm sektörü, COVID-19 pandemisinin etkilerinde sonra yeniden canlandı. Gelecekte, sektörün sürdürülebilir ve çevre dostu bir şekilde geliştirilmesi önemli olacak. Küba’nın uluslararası konumunun da evrim geçirmeye devam edeceğini rahatlıkla ifade edebiliriz. ABD ile ilişkilerin normalleşmesi, ülkenin ekonomik gelişimi için kritik öneme sahip. Aynı zamanda Çin ve Rusya gibi ülkelerle dengeli ilişkiler sürdürmek, Küba’nın stratejik çıkarları açısından önemli olacak.

Küba Devrimi'nin 66. yılında ülke, geçmişinin mirasıyla geleceğin zorluklarını dengelemeye çalışan bir dönüm noktasında duruyor. Ekonomik reformların derinleştirilmesi, siyasi sistemin kademeli olarak açılması, teknolojik ilerleme ve uluslararası ilişkilerin yeniden şekillendirilmesi, Küba’nın önündeki kritik görevler. Bu süreçte, sosyal adalet ve eşitlik ilkelerini korurken ekonomik büyümeyi sağlamak, Küba’nın karşı karşıya olduğu en büyük zorluk olacak. Küba’nın bu zorluklarla nasıl başa çıkacağı, sadece kendi halkı için değil; tüm Latin Amerika ve gelişmekte olan dünya için önemli dersler sunacak.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...