İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği soykırımının on evresi
7 Ekim’den bu yana yaklaşık bir yıldır Filistin, İsrail tarafından yoğun saldırılara, kıyıma, yağmaya maruz kalıyor. İsrail’in bu vahşeti nasıl planladığını, Filistinlilerin nasıl soykırıma uğradığını evreleriyle birlikte inceliyoruz.
7 Ekim'de Hamas'ın başlattığı "Aksa Tufanı" operasyonunu gerekçe gösteren İsrail, on bir aydan uzun bir süredir başta Gazze olmak üzere tüm Filistin topraklarında etnik temizlik ve soykırıma varan ağır insan hakları ihlalleri içeren bir savaş yürütüyor. İsrail'in düzenlediği ağır saldırılar sonucunda, şu ana kadar kırk bini aşkın Filistinli masum sivil hayatını kaybederken on binlercesi de yaralandı. Yoğun bombardımanların ve İsrail ablukasının devam etmesi nedeniyle milyonlarca insan gıda, temiz su ve ilaç gibi temel ihtiyaçlara erişimde büyük zorluklar yaşıyor. İsrail ordusunun sergilediği barbarlık tüm dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor.
İsrail ve İsrail’in müttefiki olan Batılı hükûmetler tüm bu yaşananlardan Filistinli direniş örgütlerini ve İran’ın bölgedeki faaliyetlerini sorumlu tutma eğiliminde. Bu argümanlarını savunmak için 7 Ekim’de Hamas’ın askerî kanadı İzzettin el-Kassam tugaylarının başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonunu bahane olarak kullanıyorlar. Ancak savaşın üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçmesi ve İsrail’in başta Gazze olmak üzere tüm Filistin coğrafyası, hatta Filistin’i de aşan bir alanda yürüttüğü yıkıcı savaş bugün karşı karşıya kalmış olduğumuz durumun aniden ortaya çıkan bir saldırıya verilen reaksiyondan ziyade planlı bir sürecin sonucu olduğunu gösteriyor.
Bu yazının temel argümanı, İsrail’in yaklaşık bir yıldır yürüttüğü soykırımın, 7 Ekim saldırılarından çok önce aşama aşama planlanmış bir süreç olduğudur. 7 Ekim’de yaşadıklarımız İsrail tarafından geçmişte planlanan yıkıcı saldırılara, soykırım ve etnik temizliğe meşruiyet kazandırmak için bir gerekçe olarak kullanılmıştır. Bu argümanı desteklemek amacıyla yazıda, Gregory H. Stanton'un "Soykırımın On Evresi" yaklaşımı temel alınacaktır.
Soykırımın on evresi
Gregory H. Stanton'a göre soykırım on aşamadan oluşur: Sınıflandırma, simgelerle özdeşleştirme, ayrımcılık, insanlıkdışılaştırma, örgütlenme, kutuplaştırma, hazırlık, zulüm, imha ve inkâr. İsrail’in Filistin topraklarında uzun yıllardır uyguladığı ve 7 Ekim sonrası şüpheye yer bırakmayacak derecede belirgin hâle gelen soykırım politikası, bu on aşamanın tamamını içeriyor. Hâlbuki Netanyahu yönetimi, İsrail'in “terörle” savaştığını, kaybolan caydırıcılığını yeniden inşa etmeye çalıştığını, Batı ülkeleri nam ve hesabına İran ve vekilleriyle mücadele ettiğini iddia ediyor. İsrail’in 7 Ekim sonrası Filistinlilere uyguladığı soykırım ve etnik temizliğin yıllara yayılan evreleri, Netanyahu yönetiminin iddialarının aksine soykırımın, uzun yıllar öncesinden yapılan planlamaların bir sonucu olduğunu ortaya koyuyor. Şimdi geliniz, İsrail’in Filistinlilere uyguladığı bu soykırımın aşamalarına tek tek bakalım.
- Sınıflandırma, Stanton'un tanımıyla toplulukları "biz" ve "onlar" olarak ikiye bölmeyi ifade eder. Filistin'de "sınıflandırma" süreci, 1917 yılında ilan edilen Balfour Deklarasyonu'nun ardından Yahudilerin dünyanın dört bir yanından Filistin'e taşınmaya başlamasıyla başlamıştır. Önce İngiliz manda idaresi ve sonrasında kurulan İsrail devleti, Filistin topraklarının gerçek sahipleri olan Filistinlileri ikinci sınıf vatandaş olarak sınıflandırmış, onları ötekileştirerek evlerini ve yurtlarını terk etmeye zorlamış, böylece kendi topraklarında özgürce yaşamalarına engel olmuştur.
- Simgelerle özdeşleştirme, Stanton’un tanımına göre çevremizdeki insanları sınıflandırmanın ötesine geçerek onlara özel isimler ve simgeler (örneğin kendilerine has işaretler, kıyafetler) atamayı ifade eder. Bu süreç, grupları belirgin işaretlerle tanımlayarak ayrıştırmayı amaçlar. Siyonistlerin kendilerini üstün bir ırk olarak görüp diğer insanları, İsrailoğullarından olmayan anlamında "Gentile" olarak tanımlamaları ve bu insanları inanç ve yaşam tarzları üzerinden Tevrat'taki İsrailoğullarının düşmanları olarak işaretlemeleri, bir tür simgelerle özdeşleştirme örneğidir. Örneğin Netanyahu'nun Gazze soykırımının başlarında Amalek kavmini hatırlatması, Yahudi tarihindeki belirli simgesel olaylar üzerinden düşmanlık çağrısı yapmayı amaçlayan bir davranış olarak değerlendirilebilir.
- Ayrımcılık, Stanton’a göre sınıflandırılan ve simgelerle özdeşleştirilen toplumsal grupların, baskın bir grubun siyasi gücü ve geleneklerini kullanarak toplumsal sistemin sunduğu hak ve fırsatlardan sistematik olarak mahrum bırakılmasını ifade eder. İsrail yönetiminin 1948'de başladığı ve zamanla genişlettiği işgal altındaki topraklarda yaşayan milyonlarca Filistinlinin dinî ve medeni haklarına uyguladığı ağır kısıtlamalar, açık bir ayrımcılığı temsil etmektedir. Filistinlilere yönelik seyahat yasakları, çalışma ve mülk edinme konusundaki kısıtlamalar, ayrıca din ve vicdan özgürlüğüne getirilen sınırlamalar, bu ayrımcılığın somut örneklerindendir.
- İnsanlıkdışılaştırma, Stanton’a göre bir topluluğun mensuplarının veya o toplulukla ilişkilendirilen kişilerin simgesel olarak insanlıktan çıkarılmasını, insan olduklarının reddedilmesini ifade eder. Bu kişiler zararlı hayvan, böcek, haşerat ya da hastalık olarak tanımlanabilir veya tasvir edilebilir. Bu aşamada görsel ve basılı yayınlarda kurban seçilen guruba karşı nefret söylemi propagandası yapılır. İsrail’in Filistinlileri insandan daha aşağı görmesi, hatta Gazze Savaşı’nın başlarında İsrail Savunma Bakanı’nın “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” şeklindeki söylemi, bariz bir insanlıkdışılaştırma örneğidir. Bu söylem, İsrail yönetiminin Filistinlileri insan olarak kabul etmeyi reddettiğinin açık bir göstergesidir.
- Örgütlenme, Stanton’a göre soykırımı gerçekleştirmek amacıyla devlet tarafından uygulanan uzun vadeli bir planı ifade eder. Devlet, soykırımı gerçekleştirmek için bazen kendi resmî ordusunu kullanır, bazen de özel ordu birliklerini veya milisleri eğitir ve silahlandırır. İsrail’in resmî güvenlik güçlerinin Filistinlileri öldürmek üzere yapılandırılması, ayrıca yerleşimci olarak isimlendirilen işgalci sivillerin ordu tarafından eğitilip silahlandırılması ve bu silahları Filistinlilere karşı kullanırken cezadan muaf tutulmaları, bir tür soykırım için örgütlenme olarak değerlendirilebilir. Gazze Savaşı’nın başında Savunma Bakanı’nın, Gazze’de ordunun işlediği suçların soruşturulmayacağını açıkça ifade etmesi, Batı Şeria’dan sorumlu Ulusla Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gıvir’in yerleşimcilere silah ve mühimmat dağıtması İsrail ordusunun soykırım amacıyla yapılandırıldığını, yerleşimcileri de bu amaçla örgütlediğini gösterir.
- Kutuplaştırma, Stanton’a göre örgütlü kampanyalar, propagandalar ve ayrımcı yasalar aracılığıyla toplulukların birbirine düşman edilmesini ifade eder. Aşırılık yanlılarının yaydığı nefret söylemi, toplum içinde belirli gruplara karşı öfkenin artmasına yol açar. Bu kişilerin temel hedefi, toplumda belirli kesimlere karşı nefret söylemini yayarak bu gruplara karşı şiddeti teşvik etmektir. 1990’lı yıllardan itibaren yükselen İsrail aşırı sağının Filistinlilere yönelik yaydığı nefret söylemi, başta siyasi aktörler olmak üzere ordu ve güvenlik bürokrasisinde Filistinlilere karşı güçlü bir nefretin oluşmasına, ardından işlenecek soykırım için uygun bir ortamın hazırlanmasına neden olmuştur.
- Hazırlık, Stanton’a göre nefret dolu söylemlerin yaygınlaştığı ve imhayı hayata geçirecek tedbirlerin alındığı aşamayı ifade eder. Bu aşamada, "nihai çözüm"ün planlandığı süreç gerçekleşir. Genellikle niyetlerini gizlemek amacıyla eufemizmler kullanılır. Örneğin hedeflerden "arındırma" veya "terörle mücadele" olarak bahsedilir. Bu aşamada ordular kurulur, silahlar satın alınır ve birlikler ile milisler eğitilir. Halka, kurban gruptan korku aşılanır ve liderler genellikle "Biz onları öldürmezsek, onlar bizi öldürecek" şeklinde tehditkâr söylemler kullanır. Bu İsrail yönetiminin uzun zamandır planladığı bir aşamadır. Netanyahu hükûmeti; Filistinlileri sadece İsrail’in ve Yahudilerin değil, tüm insanlığın düşmanı olarak damgalamak için çalışmış ve Filistin’de başlatacağı toplu imha sürecini “teröre karşı savaş” konseptine sokmaya çalışmıştır. Ayrıca Netetnyahu hükûmeti Batı kamuoyunu İsrail’in soykırımına destek vermeleri için hazırlamıştır. Bu aşamada 7 Ekim sonrası İsrail ordusunun tüm bölgede yürüttüğü ağır insan hakları ihlalleriyle sonuçlanan savaşı, Batı nam ve hesabına İran ve İran’a bağlı unsurlara karşı verilen bir savaş olarak çerçevelemeye çalışmıştır.
- Zulüm, Stanton’a göre kurban seçilen topluluğun mensuplarının hedef alındığı, işkence, tutuklama ve aç bırakma gibi eziyetlerin uygulandığı aşamayı ifade eder. Bu aşamada, kurbanlar etnik veya dinî kimliklerine göre belirlenir ve ayrılır. Ölüm listeleri oluşturulur. Devlet destekli soykırımlarda, mağdur gruplarının üyelerinin malları sıklıkla kamulaştırılır. Ayrıca kurbanlar gettolara yerleştirilir, toplama kamplarına gönderilir veya kıtlık çeken bölgelere hapsedilir ve aç bırakılır. Soykırım katliamları bu aşamada başlar. Bu, İsrail işgalinin başladığı 1948 sonrası dönemde Filistinlilerin sürekli maruz kaldığı bir muameledir. Toplama kamplarına hapsedilme, mallara el konulması sistematik tutuklama ve işkence; 1948 sonrası Filistin toplumunu sürekli maruz kaldığı bir muamele olmuştur. 7 Ekim sonrasında da İsrail’in başta Gazze olmak üzere tüm Filistin coğrafyasında tutuklama, iş yerlerine baskın yaparak mal varlıklarına el koyma, yerleşimciler marifetiyle Filistinlilerin iş yerlerinin ve evlerinin yağmalanmasına nezaret etme gibi uygulamaları sıkça yaşanmıştır. Gazze’ye uygulanan abluka ve iki milyon insanın açlığa mahkûm edilmesi, on binlerce insanın tutuklanarak işkenceye maruz bırakılması, yapay zekâ uygulamaları üzerinden belirlenen hedeflerin uçaklardan atılan bombalarla imha edilmesi; İsrail zulmünün en önemli kanıtıdır.
- İmha, Stanton’a göre bir topluluğun başka bir topluluğu tamamen ortadan kaldırmaya yönelik teşebbüsünü ifade eder. Bu aşamada toplu katliam, tecavüz, kısırlaştırma ve adam kaçırma gibi yöntemlere başvurulur. Aynı zamanda, topluluk mensuplarının mal varlıkları da hedef alınır. İmha, bu aşamada yasal olarak "soykırım" olarak tanımlanan toplu öldürmeye dönüşür. Katiller için bu, "imha" olarak görülür. Çünkü kurbanlarının insan olduğuna inanmazlar. Devlet destekli soykırımlarda, silahlı kuvvetler genellikle milislerle birlikte çalışarak öldürme işlemini gerçekleştirir. 7 Ekim sonrası yaşananlar tam anlamıyla bir "imha" operasyonudur. Gazze'ye atılan on binlerce ton bomba, insanların gıdasız ve ilaçsız bırakılması; hastane, okul, yardım merkezi ve enerji santrallerinin hedef alınması; Gazze’de yaşayan herkesi ortadan kaldırmayı amaçlayan eylemlerdir. Benzer şekilde İsrail ordusunun koruması altında Batı Şeria bölgesinde işgalci yerleşimcilerin Filistinlilere karşı düzenlediği ve onlarca masum sivilin hayatını kaybettiği saldırılar da bir “imha” operasyonudur.
- İnkâr, Stanton’a göre soykırımın son aşamasıdır ve soykırım sürecinin her zaman sonrasını takip eden bir evredir. Soykırımın devam ettiğinin ve gelecekteki benzer olayların en belirgin göstergelerinden biridir. Soykırım failleri toplu mezarları kazar, cesetleri yakar ve kanıtları yok etmeye çalışır; tanıkları korkutarak sessiz kalmalarını sağlar. Suçlarını inkâr eder ve genellikle suçları kurbanların üzerine atarlar. Suçların soruşturulmasını engeller ve iktidardan zorla uzaklaştırılmadıkları sürece, sürgüne gitmedikleri sürece yönetmeye devam eder. İsrail yönetiminin sivil ölümlerinden Hamas ve Filistinli örgütleri sorumlu tutması ve bu ölümleri İran gibi bölgesel aktörlerin yürüttüğü vekâlet savaşının bir sonucu olarak tanımlaması, inkârın önemli bir örneğidir. Ayrıca İsrail’in uluslararası kuruluşları, örneğin Ceza Mahkemesi’ni sahip olduğu baskı mekanizmalarıyla tehdit ederek soykırım suçlarını örtbas etmeye çalışması da inkârın bir başka örneğidir.
Savaşın ötesi: Bir yıla yakın süredir devam eden soykırım
İsrail 7 Ekim sonrası Filistin topraklarını bir savaş alanına dönüştürerek, kırk bini aşkın masum sivilin öldürmüş, on binlercesinin yaralamış ve milyonlarcasının evsiz bırakmıştır. Aynı zamanda uyguladığı abluka ile milyonlarca Filistinlinin temiz su, gıda ve ilaca erişimlerini engellemiştir. İsrail yönetimi bir yıla yakın bir süredir tüm Filistin topraklarında gerçekleştirdiği ve son günlerde Lübnan’a taşıdığı ağır insan hakları ihlallerinden Hamas’ı veya Hizbullah’ı sorumlu tutma eğilimindedir. Ancak bu ağır soykırım suçunu Hamas’ın saldırılarıyla ilişkilendirme çabası boş bir çabadır. Son bir yılda yaşananlar, İsrail’in bu soykırımı uzun yıllardır planladığını ve İsrail toplumu ile güvenlik sektörünü bu soykırıma hazırladığını açıkça göstermektedir. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırılar, İsrail’in yıllar önce en ince ayrıntısına kadar planladığı bu soykırım için sadece bir bahane işlevi görmüştür. Soykırımın sayılan birçok evresinin 7 Ekim’den önce bütünüyle tamamlanmış olması, şayet Hamas saldırmamış olsaydı da İsrail’in Filistinlilere karşı soykırım yapma konusunda kararlı olduğunu göstermektedir.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.