İş dünyasında kadın istihdamı neden düşük?
Kadınların iş gücüne katılımı dünya genelinde artmış olsa da erkeklerle eşit oranda temsil edilmemektedir. TKYD’nin raporuna göre; BİST 100’deki şirketlerde kadın üyelerin toplam yönetim kurulu içindeki oranının %16,4 olması dikkat çekti. Peki kadınların iş gücüne katılımı 2025’te nasıl artar?
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin (TKYD) toplam 97 şirketi inceleyerek hazırladığı Kurumsal Yönetim Değerlendirme Raporu’nda, 2023’e göre BİST 100’de yönetim kurullarının %16,4’ü kadın üyeden oluşurken, şirketlerin %26’sında hiç kadın üye yer almadığı, %51’inde kadın üye oranının %25’ten az olduğu, %23’ünde ise %25’in üstünde olduğu belirlendi. Öte yandan en düşük uyum oranına sahip olan bölüm “Yönetim Kurulu” bölümü olurken, en yüksek uyum oranına sahip bölüm ise “Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflık” oldu.
Önceki yıllarda olduğu gibi, 2023 raporunda da yıllar itibarıyla sınırlı artışlar gözlenen kurumsal yönetim ilkelerine genel uyum düzeyleri benzer seviyelerde seyretti. BIST 100'de yer alan 35 şirket birbirleriyle 50 ortak yönetim kurulu üyesi ile kenetlenmiş durumda. 780 yönetim kurulu pozisyonu, 711 üye tarafından doldurulurken; 272 bağımsız üye pozisyonu 240 üye tarafından dolduruldu.
Bu verilerden de anlayacağımız üzere hangi sektör olursa olsun kadınların iş hayatındaki temsil oranının hâlâ erkeklerle kıyaslandığında düşük olması ciddi bir sorun olarak ülke ve dünya gündeminde yer alıyor. Kadınların iş hayatındaki yeri ve karşılaştığı sorunlar üzerine çeşitli araştırmalar yapan uzman isimler, Tercüman’a yaptıkları değerlendirmelerde kadınların iş hayatında yeterince istihdam edilmemesinin nedenlerini anlattılar.
“Devletin denetimleri bu noktada önemli rol oynuyor”
Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Kübra Ercoşkun Şenol, açıklanan raporun ve kadınların iş gücüne katılım oranının düşük olmasının kendisini şaşırtmadığını ifade etti.
Şenol, “Kadınların iş hayatında yaşadığı zorluklar toplumsal, kültürel ve ekonomik faktörlerden kaynaklanıyor. Bu sorunu ortadan kaldırabilmek için evvela kız çocuklarının eğitim haklarından sonuna kadar faydalanmaları gerekiyor. Her ülkede kadın, iş hayatına katıldığında benzer zorluklarla karşılaşıyor. Ben de iş hayatında şevkimi kıracak zorluklar yaşadım. Ama sabır ve devletin denetimleri bu noktada önemli rol oynuyor” ifadelerini kullandı.
Avrupa’da yapılan bir araştırmadan bahseden Şenol, “Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde anaokuluna giden çocuklardan hemşire ve hekim çizmeleri isteniyor. Bu çocukların neredeyse tamamı hemşireyi kadın, hekimi ise erkek olarak çiziyor. Çocukluktan gelen toplumsal cinsiyet kalıpları dünyanın hemen hemen her yerinde aynı. Mesela taksi şoförlüğü yapan kadınlara da farklı gözle bakılıyor, basında bu mesleği nasıl yaptığıyla ilgili haber yapılıyor. Sadece ülkemizdeki büyükşehirler de değil, Avrupa’da da kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapılabiliyor” sözleriyle durumun vahametini ortaya koydu.
İşverenlere de seslenen Şenol, “Özellikle doğum sonrasında veya hamilelik süresince iş yaşantısı devam eden ve 'mobbing'e maruz kalan kadınların sayısı bir hayli fazla. İsmini vermek istemeyeceğim bir iş yerinin iş görüşmesi yaptığı kadın çalışana, ‘5 yıl hamile kalmayacaksan işe alınırsın’ dediğini biliyorum. O nedenle bu büyük sorunun giderilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı. Erkek ve kadın arasında statü ve maaş ayrımı olmamalı” dedi.
“Kadınların kariyer peşinde koşması asla küçümsenmemeli”
20 yılı aşkın süredir kadınların iş hayatındaki yerine dair çok sayıda araştırma yapan Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasemin Yüce, “Toplum normları ve cinsiyet eşitsizliği nedeniyle hemcinslerimin gözetiminde olan ev içi sorumluluklarının kadınları iş hayatında geri bıraktığını düşünüyorum. Günümüzde hâlen yemek yapma, çocuğa ve yaşlıya bakma sorumluluğu kadınların üzerinde. Özellikle kız çocuklarını ‘ev işlerinden sorumlu olacak’ zihniyetinde büyütmek ciddi bir handikap olarak karşımızda duruyor. Bu zihniyet doğrultusunda büyüyen kız çocuğu kendisini istihdama layık da göremiyor. Bu nedenle her kadının sosyal ve ekonomik özgürlüğü olmalı” görüşünü savundu.
Türkiye’de kadınların çalışma oranının %30 olduğunu söyleyen Yüce, “Bu rakamın içerisinde tarımda çalışan kadınlar da var. Danimarka, Norveç, Almanya, İsviçre ve İsveç gibi ülkelerde kadınların çalışma oranı %50’yi bulabiliyor. Erkekler ev işlerine yardımcı olmaya başlarsa bizde de kadının çalışma oranı artabilir” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kadınların kariyer yapma hakları, yetenekleri, becerileri ve hedefleriyle ilgili herhangi bir sınırlama yoktur” diyen Yüce, sözlerini şöyle tamamladı: “Ülkemizde maalesef kariyer odaklı olan kadınlar kimi zaman kimi çevreler tarafından küçümsenebiliyor. Hatta iş dünyası kadın dostu değil bile diyebilirim. Kadınların kariyer peşinde koşması asla küçümsenmemeli. Bir erkeğin geldiği mevkie kadın da gelebilir. Şu an doçent unvanına sahibim. Profesör unvanına sahip olabilmek için elimden geleni yapıyorum. Kalkınmamız için kadınların çalışmasını gerçek anlamda içselleştirmemiz ve normalleştirmemiz gerekiyor.”
Süleyman Demirel Üniversitesi Arş. Gör. Tuğçe Tatoğlu, Türkiye’nin kadınların iş gücüne katılım oranında OECD üyesi ülkeler arasında son sırada yer aldığını söyledi. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımının düşük kalma sebepleri üzerine araştırmalar yapan Tatoğlu, “Kadınların iş gücüne katılımının düşük kalmasının arkasındaki temel nedenin, kadınların özellikle ev işleri ve çocuk bakımı gibi hane içindeki sorumluluklarından kaynaklandığını gösteriyor. 38 OECD ülkesi için gerçekleştirdiğimiz panel veri analiz sonuçları, kadınların hane içinde daha fazla sorumluluk almasını gerektiren evliliğin, kadınların iş gücüne katılımı üzerinde anlamlı ve negatif bir etkisi olduğunu gösteriyor. Analizimizin Türkiye’deki 26 bölge için genişletilmesi ise kadının iş gücüne katılımının arkasındaki temel belirleyicilerin, kişi başına düşen gelirin yanı sıra evlilikten kaynaklanan harcama artışı, okullaşma ve ev işleri olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’de bölgeler düzeyinde hesapladığımız ‘Tutuculuk Endeksi’, yüksek tutuculuk seviyesinin kadınların iş gücüne katılımının düşük düzeyde gerçekleşmesine neden olduğunu doğruluyor” ifadelerini kullandı.
“Kadınların iş gücüne katılımının önemini anlatmak için medya araçlarına büyük rol düşüyor”
Ülkede uzun yıllardır süren eğitim seferberliğinin önemine vurgu yapan Tatoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Erkekler ve kadınlar için eğitimin kalitesini ve erişilebilirliğini arttırmak, daha yüksek eğitim düzeyi tutuculuğun etkisini zayıflatarak Türk kadınını daha fazla iş gücüne katılmaya teşvik eder. Hem okul öncesi kurumlar hem de kreşler için kamu harcamalarının arttırılması, annelerin tam zamanlı istihdam edilmesini sağlamakta ve onların çocuk bakımı sorumluluklarını azaltarak kadınların iş gücü arzını teşvik etmektedir. Devlet, özellikle ebeveynleri tam zamanlı çalışan çocuklar için sübvansiyon sağlayabilir. Kamu teşviklerinin sağlanması (ör. vergi indirimleri, gelir destekleri), çocuk bakım merkezlerinin maliyetini düşürür ve çocuk bakım merkezlerini ebeveynler için finansal olarak daha ulaşılabilir hâle getirir. Kamu kurumları ve özellikle özel sektör için, iş yerlerinde kreş odaları ve çocuk bakım merkezleri kurulabilir. Ayrıca bunlar, kanun kapsamında düzenlenerek hem kamu hem de özel sektör için zorunlu kılınabilir. Ebeveynlerden her ikisinin de çocuk bakım sorumluluğunu eşit şekilde üstlenebilmesi için daha uzun ücretli babalık izni imkânı sağlanmalıdır. Böylelikle işverenlerin doğurganlık çağındaki kadınları istihdam etmedeki isteksizliği engellenebilir. Kadınların iş gücüne katılımının önemi konusundaki farkındalığı arttırmak ve onların iş gücüne katılımını daha fazla teşvik etmek için medya araçları (ör. kamu spotları) kullanılabilir.”
Sonuç olarak; Kadınların iş hayatında yeterince yer bulamadığı ve çeşitli engellerle karşılaştığını istatistiksel veriler ve uzman isimlerden gelen görüşler net olarak ortaya koyuyor. Toplumsal cinsiyet rolleri, aile dengesizliği, cam tavan etkisi, eşitsiz ücret, ayrımcılık, toplumsal ve kültürel engeller kadınların iş dünyasında sayılarının artmasına engel olarak karşımızda duruyor.
Bu noktada 8 Mart 2013 tarihinden bu yana kadının onuru ile yaşayabileceği, fırsat eşitliği yakalayacağı, güvenli bir toplum ve adil bir gelecek inşa etmek amacıyla kurulan KADEM’in üstlendiği rol ve sürdürdüğü çalışmalar önemli ve yakından takip edilmeli.
Ayrıca yukarıda konusu geçen engellerin aşılması hususunda 9 Şubat 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın öncülüğünde açılışı gerçekleştirilen İş-Pozitif Kadın İstihdamı Projesi de hiç şüphesiz çok kıymetli. Kadınların sosyal, ekonomik ve hukuki mücadelesine öncülük etmesi muhtemel bu proje Türkiye Yüzyılı’na mührünü vurarak iş dünyasında kadın istihdam oranının artmasına vesile olacağa ve istatistikleri olumlu yönde değiştireceğe benziyor.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.