23 June 2025

Hayatıyla da tarih yazan tarihçi: Zeki Velidî Togan

Tarih sahnesinde bir lider, ilim dünyasında bir dev... Zeki Velidi Togan’ın Orta Asya steplerinden üniversite kürsülerine uzanan, keşifler ve mücadelelerle dolu hayatını ve Türk tarihine yön veren çalışmalarını keşfedin.

“1936 yazında yine Avrupa kütüphanelerindeki yazmalar için gitmiş, Londra ve Paris’ten sonra, İsviçre’nin bir dağ köyünde, öteden beri kaldığım oteldeydim. Sabahları, otel önünde ıslanmış masalar yanına konan kır sandalyelerinde, müşterilerle birlikte güneşlenmek üzere oturuyorduk. Birdenbire, iki aygırın boğuşarak önlerine kattıkları 10-12 kadar başıboş atlarla yanımıza uğradığını gördük. Bütün müşteriler, bağrışarak içeri kaçtılar; sonra yine sandalyelerine geldiler. Bir daha, aynı atların âdeta hücumuna uğradık. Onlar, yine içeri savuştu. Ben bekledim. Üçüncü defa atlar otelimizin önünden geçerken, boğuşan iki aygırdan birisinin yelesinden tutup, üzerine atladım; öteki atları da onun sayesinde önüme katıp götürerek, dağ eteğindeki ağıllarında, bakıcılarına teslim edip; başka bir çıplak at ve sahibiyle otele döndüm.”

“Bu sırada oteldeki turistler, fotoğraflarımızı çekmiş ve akşamları çıkan bir Almanca gazetede, benim marifetlerim ile resmimin çıktığını gördüm. O gazeteden, kütüphanemde var. Şunları yazmış: ‘Attilâ’nın torunlarından olduğunu gösteren kısa-boylu bir Türk profesörün, hârika jokeyliği. Azgın iki aygırın önlerine ve yanlarına alıp koşuşarak, herkesi korkutan başıboş atlar, otelin önüne üçüncü kez gelince, bu Türk, yelesinden yakaladığı atın üzerine atlamış; hepsini önüne katarak, götürüp ağıldaki sahibine teslim etmiş…’ Otel müşterileri de bu kadar usta biniciliği kimden ve nerede öğrendin diye, merakla soruyorlardı. Onlara, çocukluğumdan beri köyümüzde, âile ve komşularımdan öğrendim; bütün Türkler gibi, ben de iyi at terbiyecisi ve binicisiyim, dedim.” [1]

Bu aksiyon dolu maceranın başından geçtiği kişi Genel Türk Tarihi uzmanı Zeki Velidî Togan’dır. Babası Molla Ağa diye anılan Ahmedşah’ın evi yanında eski mahalle mektebi benzeri 4 odalı medrese vardı. Burada Kasım’dan Nevruz’a kadar 4-5 ay, 150-200 kadar çocuk yazı öğrenir, Kur’an-ı Kerim ve ilm-i hâl okurdu. Ahmedşah’ın bu medresede çok çalışkan, güzel ahlaklı bir halife (muavin) sıfatlı Zeki adlı yardımcısı vardı. Ahmedşah ona “Oğlum olursa senin adını ona koyarım; o da senin ahlakında olsun” diyerek takdirini belirtmişti. [2] Böylece Zeki Velidî’nin Zeki adını buradan aldığını öğrenmiş oluyoruz.

Zeki Velidî Togan 10 Aralık 1890’de Çarşamba günü Rusya Federasyonu’nun Başkırt Özerk Cumhuriyeti topraklarında İsterlitamak kazasının Küzen köyünde doğdu. Babası Ahmedşah, annesi Ümmülhayat Hanım’dır. Arapçayı babasından, Farsçayı annesinden öğrenmiştir. Daha sonra dayısı Habib Neccar’ın komşu köydeki medresesine giderek Arap edebiyatı dersleri aldı; bu arada Rusçaya başladı. Babasının kendisini evlendirip köyünde imam yapma arzusunu öğrenince Kazan’a kaçtı ve Kasımiye Medresesi’nde eğitimini tamamladı. Kazan’daki Rus şarkiyatçıları ile tanıştı. Ardından Kasımiye ve Ufa’daki Osmaniye medreselerinde öğretici olarak çalıştı. Rusya Meclisi’ndeki mebuslara Müslüman halk topluluklarının meselelerinde yardımcı olacak heyete Başkırt temsilcisi seçildi ve 1915’te Petersburg’a gitti. Orada siyasi işlerle uğraşırken bir taraftan da Rus şarkiyatçılarıyla yakın ilişki kurdu. Barthold’un yardımıyla askere gitmekten kurtuldu. [3]

Togan 17 Şubat 1917 sabahı ihtilalin başladığını gördü, “Yarabbi bundan benim milletime de bir halas yolu aç” diye dua eden Togan için yeni bir dönem başlıyordu. Bu sekiz sene sürecek olan siyasi faaliyet dönemiydi. [4]

Başkırt Özerk hükûmetinin kurulmasına öncülük etti; savaş bakanı ve ardından hükûmet başkanı oldu. Başkırt hareketi Sovyetler ile olan görüşmelerinde umulan sonuca ulaşamayınca 1920’de Türkistan’a çekilerek mücadelesini orada sürdürmeye karar verdi. 1921’de kurulan Türkistan Millî Birliği’nin başına getirildi. Türkistan’da bulunduğu 30 aylık dönemde Basmacılarla birlikte Bolşevik Ruslarla mücadele etti. Öte yandan Enver Paşa gibi dışarıdan gelen Türklerle temas kurdu. Bu arada ilmî araştırmalara devam ediyordu.

Türkistan’daki hareket Rusların büyük kuvvetler sevk etmesiyle sona yaklaşırken 21 Şubat 1923’te İran’a geçti. Meşhed’deki kitaplıkta o zamana kadar metni bilinmeyen İbn Fadlan’ın eserini buldu. Aynı yıl İran’dan Afganistan’a gitti; bir süre Herat ve Kabil’de incelemeler yaptıktan sonra Hindistan yoluyla Türkiye’ye ulaştı. Ancak vizesi olmadığından Avrupa’ya gitmek zorunda kaldı. Bütün bu yolculuklarında yanında Fethulkadir Süleyman (Abdülkadir İnan) da bulunuyordu. 18 ay süren Avrupa’daki hayatında İngiliz, Alman ve Fransız ilim çevreleriyle temas kurdu. Türkiye Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi’nin daveti üzerine 20 Mayıs 1925’te İstanbul’a geldi, ardından Ankara’ya geçti. 3 Haziran 1925’te Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu. Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti üyeliğine tayin edildi. 26 Ocak 1927’de İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’nde Türk tarihi muallimliğine getirildi.

1930’da Ankara’da kurulan Türk Tarihi Tetkik Heyeti’ne ve sonrasındaki cemiyetin hazırladığı tarih kitabına eleştirilerde bulundu; hâlbuki buradaki bilgiler Atatürk’ün de onayını almıştı. Tenkitlerini 1932 Temmuz’unda Türk Tarih Kongresi’nde tekrarlayınca Reşit Galip, Şemsettin Günaltay ve Sadri Maksudi Arsal beylerin sert tepkileriyle karşılaştı. Bunun üzerine üniversitedeki görevinden istifa ederek Viyana’ya gitti. 6 Haziran 1935’te İbn Fadlan üzerine olan doktorasını tamamladı ve Almanya’da Bonn Üniversitesi’nde çalıştı. 1938’de Göttingen Üniversitesi’ne geçti; ertesi yıl yaklaşan dünya savaşı sebebiyle Türkiye’ye dönüp 1 Eylül 1939’da yeniden İstanbul Üniversitesi’nde göreve başladı. 1944 Mayıs’ında Turancılık hareketi içinde bulunmasından dolayı tutuklandı ve 15 ay kadar hapiste kaldı. 31 Mart 1947’de beraat etti. Üniversitedeki görevine 1948’de dönebildi. 1951’de İstanbul’da toplanan 22. Müsteşrikler Kongresi başkanlığını yaptı. Daha önce kapanan İslam Tetkikleri Enstitüsü’nün 1953 yılında yeniden kurulmasını sağladı ve ilk müdürü oldu. 1970’e kadar İstanbul Üniversitesi’ndeki görevine devam eden Togan nisan ayında geçirdiği bir ameliyattan sonra 26 Temmuz 1970’te vefat etti. İki gün sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önündeki cenaze töreninden sonra Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. [5] Yazının başlığı olan “hayatıyla da tarih yazan tarihçi” tabiri ise Mustafa Nadir Önay’a aittir. [6]

Lenin Türk mü?

Zeki Velidî, Ekim Devrimi’nin başlangıcından itibaren Lenin, Stalin ve Troçki ile defalarca görüştü. Fakat onlar kendi milletleri için mücadele ederken Türkler ve başka kavimlere enternasyonalizmi telkin ediyorlardı. Bağımsızlık konusunu Lenin’e açmış o da âdeta üzerini örterek kurula havale etmişti. Kurulları ise Stalin oluşturuyordu ve o da Togan ve onun gibi düşünenlere karşı sinsice mücadele ediyordu. Togan, Lenin’le ilk konuşmalarının birinde çok değişik konularda görüş alışverişinde bulundu. Hatta bir kitaba dayanarak Lenin’e Türk olup olmadığını sordu. Togan hatıralarında bunu şöyle naklediyor: “Ben ona Ulyanov isminde birisinin 19. yüzyıl ortalarında Kazan vilayeti Rus olmayan kavimlerin ve Çuvaşların etnografyasına ait neşrettiği bir eseri gösterdim. Bu eserden müellifin Tatarca, Çuvaşça bildiği anlaşılıyordu. Ben Lenin’e bu müellif Ulyanov yoksa sizin akrabanız mı? Yoksa sizin aslınızda Tatarlık ve Çuvaşlık var mı diye sordum.” Togan’ın bu sorusu karşısında menşei meselesiyle hiç uğraşmadığını, kitabın müellifini araştıracağını, çünkü kendi neslinden birisinin böyle bir eseri neşrettiğini hiç işitmediğini söyleyerek “Ben maalesef bu mevzularla hiç meşgul olmadım, beni ancak iktisadi meseleler ilgilendirdi” dedi. [7]

Togan 29 Haziran 1920’de Lenin’i bırakıp aleni isyan bayrağını kaldırarak Türkistan’ın dağ ve çöllerine çekiliyordu. Önce Astrahan’a gitti. Burada yine halk şarkıları dinledi, halk destanlarını not etti. Savaşta bile ilmi faaliyetten geri kalmadı. Astrahan’dan gemiyle Bakü’ye geçti. Burada Tatar muharrirlerinden Hadi Atlasi ve Abbuttlah Battal ile buluştu. Bolşeviklerden kaçarak Bakü’ye gelmişler fakat o gelince Bakü de işgal edilmişti. İşte böyle bir işgal ortamında geldiği Bakü’de daha önce kendisinin planladığı fakat sonradan Sovyetlerin düzenlediği bir kongrenin hazırlıklarını takip etti. Burada Türkiyeli komünist Mustafa Suphi ve Emin Resulzade ile görüştü. Mustafa Suphi için şunları söylemektedir: “Ben Bakü’de Türkiyeli komünist Mustafa Suphi’nin evinde kaldım. Onu Moskova’dan tanıyordum. O komünist ise de Rusların şark siyasetini beğenmiyordu, bilhassa harp esiri olan Türkiyelilerden bazılarını ‘hakikî komünist’ sayıp kendisini kenara bırakmak istemelerinden dolayı Stalin ve arkadaşlarına küskündü. Bana Bakü’de ikametim müddetince evinde kalmamı teklif eden de kendisiydi. O bizi Azerbaycanlı Emin Efendizade ve Kırımlı Veli İbrahim’e havale etti. Ben onunla çok konuştum. Türkistan’da yapmak istediklerimiz hakkında ona bazı şeyler söyledim. Çünkü Ruslara söylemeyeceğinden emindim.” [8]

Togan’ın uzmanlık alanı

Türk dünyası tarihinin bütün devir ve konularına ilgi duymakla beraber Togan’ın özel olarak ilgilendiği, üzerinde çok durduğu devir, şahıs ve konular da vardır. Bunları maddeler hâlinde şöyle sıralayabiliriz:

  1. Sakaların (İskit) Türklüğü: Togan bu konuda ısrarlıdır ve İskit hükümdar sülalesinin Türk olduğunu ileri sürer. M.Ö. 624’te hileyle öldürülen büyük Saka hükümdarı Afrasiyab, Türklerin Alp Er Tonga’sıdır ve onun yaptıkları Oğuz Kağan Destanı’nın da ilk tabakasını teşkil eder.
  2. Çingiz ve Temür: Tarihin bu iki şahsiyetine “Togan’ın kahramanları” diyebiliriz. Yalnız Türk tarihinin değil, dünya tarihinin de seyrini değiştiren bu kahramanlar üzerinde Togan sık sık ve özel olarak durmuştur. Temür’le ilgili araştırmaları kitap olarak çıkmamışsa da ders notları olarak teksir edilmiştir. Çingiz’in Türk asıllı olduğunda ve Moğolların da Türklerle akraba olduğu konusunda Togan pek çok delil ileri sürer. Bunun için küçük bir kitap da kaleme almıştır: Moğollar, Çingiz ve Türkler. Çingiz ve çocuklarının en önemli kaynaklarından biri olan Reşideddin’in Câmiü’t Tevarîh’ini de kitap olarak yayına hazırladığını Togan Tarihte Usul’de ifade eder. Fakat maalesef bu eseri basılamamıştır.
  3. Deniz yollarının keşfi: Togan’a göre yeni deniz yollarının keşfi, Batı’nın yükselişini sağladığı gibi Türk dünyasının gerilemeye başlamasının da sebebidir. Avrupa ve Ön Asya’yı Uzak Doğu’ya bağlayan İpek ve Baharat yolları Türklerin elindeydi ve bu durum onların yükselişinin ana sebeplerinden biriydi. Deniz yollarının bulunmasıyla bu yollar önemini kaybetti ve Türk dünyası mali bakımdan fakirleşti. Togan’ın iktisadi faktörlere verdiği önemi de burada açıkça görüyoruz.
  4. Safevîlerin durumu: 16. yüzyılın başında İran’da Şiî temellere dayanan güçlü bir Safevî devletinin kuruluşu, Sünnî Batı Türklüğü ile Doğu Türklüğünü birbirinden koparmıştır. Tarihteki bütün Türk teşekkülleri gibi Togan’ın Safevîlere bakışında da hiç şüphesiz bir düşmanlık yoktur. Ancak bu neticeyi önemli bir vakıa olarak tespit eder.
  5. Kuzey ve Doğu Türklüğünün son devir tarihi: Türkiye tarihçiliğinde, biraz da kaynaklara ulaşamamaktan dolayı ihmal edilen bu sahalar, Togan’ın çalışmalarıyla doldurulmuştur.
  6. Oğuz Destanı: Togan’ın tarihçi olarak destanlara özel bir önem verdiğini söylemeliyiz. Tarihte Usul’de destanlardan tarihî bir kaynak olarak nasıl faydalanılabileceğini anlatır. Ancak Togan bununla yetinmez ve Câmiü’t Tevarîh’teki Farsça Oğuz Destanı’nı kritik metin olarak neşreder: Oğuz Destanı. Bu eserdeki notlar ve izahlar, destanla tarih arasında nasıl ilişki kurulabileceği konusunda örnek bir çalışma kabul edilmelidir.

Yukarıda verdiğimiz plandan da anlaşılacağı üzere Togan, Türklerin tarihini bir bütün olarak kabul eder; Osmanlı, Çağatay, Altınordu gibi siyasi teşekkülleri ancak bir bütünün parçaları olarak ele alır. Togan; kaynak bilgileri, bu bilgiler ışığında Türk dünyası tarihine bütüncü olarak bakışı ve onu dünya tarihi içine yerleştirmesi açılarından en büyük tarihçimiz sayılmaya layıktır. [9]

Notlar

[1] M. Fahrettin Kırzıoğlu, Doğumunun 100. Yıldönümü’nü Anarken Rahmetli Hocam Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan (1890-1970): Hatıraları, Hatıralarım, Türk Tarihi’ni Araştırmaya Katkıları, Milli Kültür, 79. sayı, 1990, Ankara, s. 29.

[2] Fahrettin Kırzıoğlu, Umumi Türk Tarihi’nin en Büyük Alimi Hocam Ahmed Zeki Velidi Togan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kuruluş ve Gelişimine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu Bildirileri, (23-26 Mayıs 1996), Kayseri, s. 374.

[3] Tuncer Baykara, Ahmet Zeki Velidi Togan, TDV İslâm Ansiklopedisi, 2012, cilt: 41, s. 209.

[4] Sübidey Togan, Büyük Türk Tarihçisi: Babam Zeki Velidi Togan, Milli Kültür, 81. Sayı, Ankara, 1991, s. 47.

[5] Tuncer Baykara, agm., s. 209.

[6] Mustafa Nadir Önay, Vefatının 33. Yılında Zeki Velidi Togan, Türk Yurdu, 23. cilt, 192. sayı, Ankara, 2003, s. 32.

[7] Mustafa Nadir Önay, agm., s. 36.

[8] Mustafa Nadir Önay, agm., s. 37.

[9] Ahmet B. Ercilasun, Zeki Velidî Togan’ın Tarihçiliği, Makaleler: Dil-Destan-Tarih-Edebiyat, Ankara, 2007, s. 593-594.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...