04 December 2024

Halep’te yaşananlar bize ne anlatıyor?

Muhalif güçlerin, rejim güçlerine karşı Halep’te başlattığı operasyonun yankıları sürüyor. Bu operasyonun perde arkasında ne var? Halep Kalesi’ne Türk bayrağı asılması ne anlama geliyor? Muhalifler Şam’a kadar gidebilecekler mi? Bu operasyonu Türkiye penceresinden nasıl okumalıyız?

Suriye’deki muhalif güçler, rejim güçlerine karşı 27 Kasım 2024 tarihinde Halep’e operasyon başlattı. Halep’te tam kontrol kısa süre içinde sağlandı ve silahlı gruplar Tel Rıfat’a girdi. Suriye Millî Ordu (SMO) birlikleri, Türkiye sınırına 18 kilometre uzaklıktaki, 8 yıldır terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG'nin işgalinde olan Tel Rıfat’ta da kontrolü sağladı. Çatışmalarda 300’den fazla kişinin öldüğünü belirten Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Halep’in tamamının muhaliflerin eline geçtiğini duyurdu. Muhalif gruplar İdlib’in tamamında da kontrolü sağladı ve Hama’ya doğru ilerlemeye başladı.

Suriye ordusu ise hazırlık amaçlı geri çekildiğini duyurdu. Suriye ve Rusya hava kuvvetlerine ait uçakların Suriyeli muhalifleri vurduğu da aktarıldı. Çatışmalarda SMO birlikleri, Kuveyris Askerî Havaalanı’nı ve Mınnığ Havalimanı’nı ele geçirdi. Şam’da Esad’a karşı askerî darbe girişimi başlatıldığı iddia edilirken herhangi bir açıklama yapılmadı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, “Terörizm, destekçileri kim olursa olsun, sadece güç dilinden anlar ve onu bu dille kırıp ortadan kaldıracağız” açıklaması yaptı. Türkiye Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan ise Türkiye’nin Halep’te devam eden çatışmalara müdahil olmadığını söyledi.

Dış siyaset ve Orta Doğu üzerine çalışmalar ve araştırmalar yapan uzman isimler, Suriye’deki son gelişmeleri Tercüman’a değerlendirdi.

Akşam gazetesi yazarı Murat Özer, Suriye Millî Ordusu’nun (SMO), terör örgütü PKK/YPG'ye karşı başlattığı Özgürlük Şafağı Operasyonu’nda Tel Rıfat ilçe merkezinin tamamına hâkim olmasının sürpriz olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı. Özer, “Tel Rıfat, Münbiç ve diğer bölgelerde PKK’nın on binlerce militanı olduğu Suriye halkı ve Türkiye’nin bunlarla mücadele edemediği şeklindeki yorumların 48 saat içerisinde yok olduğunu gördük. Esad rejim güçlerinin Halep’te kontrolü kaybetmesi pek çok gerçeği de ifşa etti. Suriye’deki muhalif silahlı yapıların 2016’da Halep’in düşmesinin ardından geçen 8 yıllık ateşkes süreci içerisinde çok iyi örgütlendiklerini ve bir devlet yönetme tecrübesine sahip olduklarını gördük. Bu operasyonu ve ulaşılan başarıyı ‘şok edici’ olarak niteleyenlerden değilim” yorumunu yaptı.

“Artık Suriye’de hâkimiyet Esad rejimine geçmez”

Suriye Millî Ordusu’nun temel hedeflerinden de bahseden Özer, “Hem Beşar Esad rejimini hem de Esad’ın savaş boyunca davet ettiği İran destekli milisleri, İran Cumhuriyet muhafızlarını, Lübnan’daki Hizbullah örgütünü, Yemen ve Afganistan’dan gelen Şii milis gruplarını Suriye’den temizlemek temel gayeleri arasında. Hizbullah ve İsrail arasında yaşanan savaş nedeniyle Suriye Millî Ordusu’nun bu operasyonu gecikmişti. Suriye Millî Ordusu’nun Şam’a ulaşması an meselesi! Tel Rıfat’tan sonra Mümbiç, Rakka ve Deyrizor’a kadar ilerlemesini sürdürecektir. Bundan sonraki süreçte Rusya, Esad’a yardımcı olabilmek için birtakım hava saldırıları gerçekleştirebilir belki ama Suriye’de hâkimiyet hiçbir zaman tam anlamıyla Esad rejimine geçmez” dedi.

Suriye Millî Ordusu’na kimi çevrelerden gelen, “Suriye muhalefeti direniş eksenini parçalamak ve İsrail’in bölgedeki alanını genişletmek istiyor” şeklindeki yakıştırmalarında yanlış ve tutarsız olduğunu Özgürlük Şafağı Operasyonu ile açığa çıktığını belirten Özer, “En büyük arzu özgür ve bağımız bir Suriye’nin inşa edilmesidir. DEAŞ terör örgütü, 2015 yılında Halep kuşatması esnasında Suriyeli muhalifleri arkadan vurmamış olsaydı Halep belki de 2015 yılında muhaliflerin eline geçecek ve bugün Esad rejimi hiç olmayacaktı” ifadelerini kullandı.

Suriye’de yaşananları Türkiye penceresinden değerlendiren Özer, muhaliflerin Halep kalesini ele geçirmesinden sonra Halep Kalesi'nde Türk bayrağını dalgalandırmalarının önemli bir gelişme olduğunu ifade etti. Sözlerini sürdüren Özer, “Suriye Millî Ordusu, TSK’nın komutası altında. Özgürlük Şafağı Operasyonu’na TSK’nın da her türlü desteği verdiğini biliyoruz. SMO, Türk ordusunun hiyerarşisi şeklinde düzenlendiği için başarılı oluyor. Bir süredir süren operasyonlar neticesinde Esad rejimine bağlı askerlerin 30 binden daha az bir sayıya düştüğünü ve her gün firar ettiklerini gördük. Askerler üzerindeki siyasi otoritesini kaybeden Esad’ın ordusu bir nevi çapulcu sürüsüne dönüşmüş durumda. Üst düzey subayların Suriye Millî Ordusu’na geçmesi de buna bir örnek olarak gösterilebilir” dedi.

“PKK başta olmak üzere diğer terör örgütleri menzil kaybetmiştir”

İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hazar Vural Jane ise görece donmuş bir çatışma bölgesindeki asil aktörlerdeki güç dalgalanmaları sonucunda olayın tekrar sıcak çatışmaya döndüğünü ifade etti. “Suriye sahasındaki çatışma dönüşümü de zorunlu kılıyor” diyen Dr. Vural, sözlerini şöyle sürdürdü: “ABD'de Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturması sonrası savaşların geleceğinde birtakım değişiklikler yaşandığını da ifade edebiliriz. Her aktör kendi kazanımlarını artırma arzusunda. Öte yandan Esad'ın kaybettiği yerleri geri alma isteği olduğu da biliniyor. Gelinen noktada PKK terör örgütü ve benzer terör örgütlerinin toprak ve menzil kaybettiği su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor…"

TSK’nın Suriye’de icra ettiği harekâtların başarısından da bahseden Dr. Vural, “Son 8 yılda TSK’nın yaptığı askerî operasyonlar sonucunda bölgede terör devletinin oluşması engellenmiştir. Sözde terör devletleri parçalanmıştır. Türkiye’nin güçlü varlığı, Suriye Millî Ordusu’nun da işine geliyor” dedi.

Suriye’de ateşkes ve çatışma süreçlerinin kontrol altına alınabilmesi ve yerinden edilen yüz binlerce Suriyelinin yurtlarına dönebilme ihtimallerinin kuvvetlenmesi açısından Türkiye ve Rusya’nın öncülüğünde başlatılan Astana sürecinin önemine vurgu yapan Dr. Vural, “Bu sürecin Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak kaydıyla geliştirilmiş bir formatla yeniden canlandırılması gündeme gelecektir. Tahran, Moskova ve Ankara arasındaki diplomatik süreçte yeni gelişmeler yaşanması muhtemel. Suriye’de yaşanan son gelişmeler jeopolitik ve jeostratejik açıdan önem arz ediyor” ifadelerini kullandı.

“Halep’te kazanım elde etmek önemli”

Doç. Dr. Cem Oğultürk, Dr. Hazar Vural Jane gibi Halep’te yaşanan son gelişmelerin, sadece Suriye iç savaşının karmaşıklığını değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası güçlerin etkisinin ne kadar derin olduğunu bir kez daha gözler önüne serdiğini düşünüyor. Oğultürk, “Bu durum, çatışmanın yalnızca yerel bir mesele olmadığını, aynı zamanda jeopolitik çıkarların bir savaş alanı hâline geldiğini açıkça gösteriyor. Suriye rejiminin Halep’teki kayıpları, Esad yönetiminin ülke geneline hâkim olma iddiasının ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor. Rejimin askerî kapasitesinin sınırlı olduğu, müttefiklerinin (Rusya, İran ve Hizbullah) desteği olmadan bu kapasitenin daha da zayıf hâle geldiği görülüyor. Halep’teki kayıplar, rejim üzerinde büyük bir prestij darbesi yaratıyor. Operasyonun başat güçleri HTŞ ve SMO olarak görünüyor. HTŞ, Halep-Hama-Humus hattında ilerlerken; SMO Tel Rıfat ve Münbiç’e odaklanmış durumda ve Halep ile Tel Rıfat kontrol altına alınmış durumda. Operasyonun arka planına ait çeşitli spekülasyonlar var, özellikle HTŞ’nin CIA tarafından desteklendiği dair. Ayrıca İdlib’de gözlem noktaları bulunan Türkiye’nin de İran ve Rusya’nın Astana Mutabakatı’nda yer alan hususlarda sorumluluklarını yerine getirmediğinden dolaylı olarak operasyona yeşil ışık yaktığı vurgulanıyor. Rusya’nın Ukrayna’daki angajmanları ve İran’a yakın yapılarında İsrail’den almış oldukları darbeler, bu ülkelerin Suriye’ye yeterince destek verememeleri sonucunu yarattı ve Esad rejimi ordusu büyük bir çöküş yaşayarak çekilmek zorunda kaldı. Yeniden tertiplenerek, Rusya ile İran’dan yeterince destek alabilirse bir karşı taarruzu önümüzdeki haftalarda görebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

“Orta Doğu’da kazanın kaynaması kimin işine gelir?” sorusunu da cevaplandıran Oğultürk; “Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) ve müttefikleri, bu operasyonla birkaç kritik hedefe ulaşmayı amaçlıyor. Bunlardan birincisi, güç gösterisi. Halep gibi sembolik ve stratejik bir şehirde kazanım elde etmek, HTŞ’nin hem yerel hem de uluslararası düzeyde gücünü ve kapasitesini göstermesi açısından önemli. Bu, grubun diğer muhalifler üzerinde liderlik iddiasını pekiştiriyor. İkincisi ise pazarlık gücünü artırmak. İsyancılar, kontrol alanlarını genişleterek ve hükûmet güçlerini zor durumda bırakarak gelecekteki olası müzakerelerde ellerini güçlendirmeyi hedefliyor. PKK/YPG/PYD ise Esad güçlerinin bıraktığı alanlara yerleşerek nüfuz alanını artırmaya çalışıyor. Ancak SMO bu durumu Halep ve Kuzey’de önledi ve Tel Rıfat’ı kontrol altına aldı. Türkiye’nin desteklediği SMO’nun bu kazanımı güvenli bölge oluşturma açısından önem taşıyor. Türkiye’nin, Kuzey Suriye’de kontrol ettiği bölgelerin korunması ve genişletilmesi Esad rejimini şimdiye kadar kabul etmediği görüşme masasına oturtabilir. ABD ve Batılı devletlerin, doğrudan askerî bir müdahaleden ziyade isyancı gruplara dolaylı destek sağladığı iddiaları var. Bu destek, rejimi ve müttefiklerini zayıflatmayı hedefliyor. İran yanlısı unsurların zayıflatılması ve Rusya’nın sınırlı hava harekâtına mecbur edilmesi şu an için kazanım olarak görülüyor. İsrail için ise Suriye’deki İran ve Hizbullah varlığını zayıflatmak stratejik bir hedef olarak görünüyor. Halep’te rejimin zayıflaması, İsrail için dolaylı bir avantaj sağlayabilir” ifadelerini kullandı.

“Esad rejimi insan gücü ve lojistik eksiklikler yaşıyor”

Akşam gazetesi yazarı Murat Özer gibi, Esad rejiminin zayıfladığının altını çizen Oğultürk; “Operasyon, Suriye rejiminin askerî kapasitesindeki kırılganlığı gözler önüne seriyor. Özellikle iki husus belirleyici, Esad rejimi, yıllardır süren savaş nedeniyle ciddi insan gücü ve lojistik eksiklikler yaşıyor. İkincisi ise Rusya’nın Ukrayna Savaşı nedeniyle Suriye’ye olan desteğinin azalması ve İran’ın diğer bölgesel krizlere odaklanması, rejimin sahada daha yalnız kalmasına yol açtı. Bu boşluğu isyancılar hızlı bir şekilde değerlendirdi” dedi.

Halep’te yaşananların Türkiye’ye yansımalarını da kendi penceresinden yorumlayan Oğultürk, sözlerini şöyle noktaladı: “Türkiye, bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından Suriye Devlet Başkanı Başar Esad’a müzakere çağrısı yapılmasına rağmen olumlu cevap alınamamıştı. Muhaliflerin geniş bölgeleri kontrol altına alması ve Türkiye’de bulunan sığınmacıların büyük bir kısmının Halep ve İdlib kökenli olması, geri dönüş süreçlerinin işlemesi için ülkemiz açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bu harekât, Suriye krizinin yeni şartlara göre değerlendirilmesi ve siyasi bir çözüm bulunması adına önemli bir fırsat yaratmış olabilir.  Ancak sahadaki durumu tam olarak görmek için zamana ihtiyaç var.”

“PKK ve YPG’li teröristlerin bölgeden temizlenmesi Türkiye açısından çok değerli”

Doç. Dr. Halit Hamzaoğlu, Murat Özer, Dr. Hazar Vural Jane ve Doç. Dr. Cem Oğultürk’ün aksine kesin hüküm veren ifadeler kullanmaktan kaçındı. Hamzaoğlu, “Sahadaki aktörlerin tutumları anlık olarak değişebiliyor. Rusya’nın Suriye’deki askerî varlığının bir kısmını çekeceğine dair çıkan haberler dikkatle takip edilmeli. ‘ABD, Halep’te yaşananların neresinde?’ sorusu da önemli. Halep’i ele geçiren HTŞ ve cihatçıların ilerleyişi, Suriye Ordusu tarafından Hama’da durduruldu. Bu da şimdilik belirsizlik anlamını taşıyor. Bölgedeki ülkelerin ‘bekle gör’ taktiğini uyguladığını göz önüne getirirsek bizim de net yorumlar yapmamız zor. Ancak İranlı milislerin rolü belirleyici olacaktır” görüşünü savundu.

Halep’in sembolik açısında önem taşıyan bir şehir olduğunun altını çizen Hamzaoğlu, “PKK ve YPG gibi terör unsurlarının Suriye Millî Ordusu tarafından püskürtülmesi ve zayıf bırakılması Türkiye açısından hiç şüphesiz çok değerlidir. Türkiye Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan’ın Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov ile telefon görüşmesi yapması da ülkeler arasında koordinasyonun sağlanabilmesi yönünden önem arz ediyor” ifadelerini kullandı.

Ezcümle; Suriye'deki iç savaşın başlangıcından itibaren oluşturulan, çeşitli muhalif grupların birleştiği, Türkiye ve Katar’ın da desteklediği bir askerî oluşum olan Suriye Millî Ordusu (SMO), Esad güçlerine ve Esad’a destek veren dış mihraklara karşı mücadelesini azimle ve başarıyla sürdürüyor.

Suriye hükûmetine karşı direniş, Suriye’nin yeniden istikrarı ve YPG/PKK’ya karşı etkin mücadelesini sürdüren SMO, Suriye’deki savaşın dinamiklerinde önemli bir aktör olmaya devam ediyor. Ancak geleceğinin büyük ölçüde Türkiye’nin stratejik kararlarına ve bölgedeki askerî duruma bağlı olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...