Fransa’nın “atanan” Başbakanı Barnier güvenoyu alabilecek mi?
Fransa seçimlerinin sonucunda ortaya çıkan tablo ne anlam ifade etti? Emmanuel Macron bu süreçten sonra neden başbakan atamak için yavaş davrandı? Nihayetinde atadığı Başbakan Michel Barnier nasıl bir profil? Tüm bu soruların cevaplarına gelin birlikte bakalım.
Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Parlamentosu, seçimlerinde rakibi Marine Le Pen'in partisi Ulusal Birlik’in kazandığı büyük zaferin ardından erken seçim kararı aldı. Bu sayede rakiplerini gafil avlamayı ve onların elde ettiği Avrupa Parlamentosu seçim zaferinin etkilerine karşı ön almaya çalıştı. Bu stratejik hamleyi Macron’un ekibi oldukça gizli çalıştı ve Macron erken seçim kararını duyurana kadar kimse tarafından sızdırılmadı. Bu nedenle de herkes için erken seçim kararı bir şok etkisi yaratmış oldu. Macron bu sürpriz kararı, Fransa'daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy verme işleminin sona ermesi ve sandık çıkış anketlerinin açıklanmasından bir saat sonra Élysée Sarayı'ndan yaptığı televizyon konuşmasıyla duyurdu. Böylece Fransa seçim atmosferine girmiş oldu.
Erken seçimlerde ne oldu?
Erken seçimlere giden açıklamasında Macron vatandaşlarına seslenirken “mesajı aldığını” dile getirdi. Fransız lider ülkesinin huzur ve uyum içerisinde “apaçık bir çoğunluğa ihtiyaç duyduğunu” söyledi ve aşırı sağın kıtanın her yerinde ilerleyişine boyun eğmeyeceğini de vurguladı. Bu vurgu Macron’un görevinden istifa etmeyeceğini göstermesi açısından oldukça kritikti. Cumhurbaşkanı olarak ikinci döneminin ikinci yılını dolduran Macron, Fransa Parlamentosu’nda çoğunluğa sahip değil. Avrupa oylamasının ulusal politikalara bir etkisi olmasa da Macron’un görevine yeni bir halk oylaması olmaksızın devam etmesinin sistemi çok fazla zorlayacağını düşündüğü açıktı. Yaklaşan parlamento seçimleri, Macron'un mevcut görevini de etkilemeyecekti. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda hâlâ üç yılı olan Macron, kendi görevine devam edebilecekti. Zaten Macron’un yapmış olduğu konuşma devam edeceğine dair oldukça güçlü bir mesaj içeriyordu.
Ulusal Birlik Partisi'nin (Rassemblement National, RN) oyların %34'ünü almasıyla ilk tur seçimleri tamamlandı. Bu oy oranı 2022 yılından bu yana partiye verilen desteğin iki katına çıktığının göstergesi olması açısından oldukça önem arz ediyordu. Böylece Fransa genel seçimlerinde ilk kez aşırı sağcı parti birinci sırada yer aldı. Macron'un "Ensemble" (Birlikte) koalisyonu oyların %21'inden biraz daha azını alarak 2022 yasama seçimlerine benzer bir oy oranına ulaştı.
Sol partiler ise görece güçlü bir performans sergiledi. Seçimlerden sonra Sosyalist Parti, Yeşiller ve Jean-Luc Mélenchon'un La France Insoumise'inden (Boyun Eğmeyen Fransa) oluşan Yeni Halk Cephesi %28 oy alarak, bir önceki NUPES ittifakının 2022'de ulaştığı %25,7'lik orana kıyasla küçük bir iyileşme gösterdi. Ancak ikinci turda hem solun birleşmesi hem de aşırı sağa karşı merkez partiler ile taktikte anlaşması gerçekten de Ulusal Birlik’i (Rassemblement National, RN) iktidarın kapısından döndürdü.
İlk turu birinci bitiren RN, ikinci turda ancak üçüncü sırayı alabildi. Ancak aşırı sağcı parti meclisteki sandalye sayısını yüzde 60 artırdı. İkinci turda ipi göğüsleyen NFP ise bir önceki seçimlerde kurulan sol ittifaka kıyasla sandalye sayısını 31 artırarak 182 milletvekilliği aldı.
Fransa İç İşleri Bakanlığı'nın açıkladığı sonuçlara göre hiçbir ittifak 577 üyeli Ulusal Meclis'te çoğunluğu sağlayacak 289 milletvekili sayısına ulaşamadı. Meclis dağılımı ise şu şekilde gerçekleşti;
Yeni Halk Cephesi 182,
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Cumhuriyet İçin Hep Birlikte İttifakı 168,
Ulusal Birlik Partisi 143,
Bir kısmı Ulusal Birlik’i destekleyen merkez sağdaki Cumhuriyetçiler Partisi ise 60 milletvekili çıkardı.
Bu sonuçların ardından başbakan ataması gereken Cumhurbaşkanı Macron, süreci beklenmedik şekilde uzattı. Bu uzatmayı kimileri taktiksel olarak yorumlarken kimileri Macron’un yüzleşmek istemediği tabloyu ertelemekle suçladı.
Macron başbakan atama sürecini nasıl ve neden uzattı?
Seçim sonuçlarının belli olduğu 9 Temmuz 2024’ten 5 Eylül’e kadar Macron, başbakan atamaktan imtina etti ve süreci uzatırken çeşitli bahaneler sundu. Öncelikle olimpiyatların bitmesini beklediğini dile getiren Macron’un seçimleri erkene alırken olimpiyatlara geleceğini bilmesi oldukça yoğun eleştirilere maruz kalmasına neden oldu. Bu bahane, Macron’un olimpiyatların kendi imajını toparlaması için bir fırsat olarak mı gördüğü sorusunu gündeme getirdi. Olimpiyatların kapanışının ardından partilerle görüşmeleri sürdüren Macron, sol görüşlü Nouveau Front Populaire (NFP) önerdiği Lucie Castets'in başbakanlık adaylığını reddetti.
Bunu reddederken Macron’un temel argümanı Castets’in güven oylamasından sağ çıkamayacağını düşünmesi ve “kurumsal istikrar” için onu göstermenin yanlış olacağını belirtmesiydi. Bu durumun ardından Macron’un bir teknokrat ataması yaparak hem yükselen aşırı sağ ile ittifak yapmaktan uzak bir isme yöneleceği hem de kalan süresinde uzlaşmaya girmekte zorlanmayacağı bir aday aradığı iddia edildi.
Macron "Kurumsal istikrar, bu seçeneğin tutulmaması gerektiğini dikte ediyor" diye savundu. Çünkü "Sadece en fazla milletvekiline sahip ittifak olan Nouveau Front Populaire tarafından önerilen platform ve partilere dayanan böyle bir hükûmet, Assemblée Nationale'de temsil edilen diğer tüm gruplar tarafından derhâl kınanacaktır. Derhâl 350'den fazla milletvekilinin aleyhine bir çoğunluk elde edecek ve fiilen harekete geçmesini engelleyecek" diyerek kendi argümanını savunan Macron’a ise tepkiler aynı ölçüde arttı.
Tüm bu tartışmaları aktarırken Macron’un atama yaparken birinci partinin başbakan önerisini atamasının aslında bir teamül olduğunu ve anayasal olarak birinci çıkan partiye bu görevi vermesinin bir zorunluluk olmadığını belirtmek gerekir. Elbette anayasal olarak bunu yapmasının önünde bir engel bulunmaması, Macron’un başbakan atamasını geciktirmesinin tek başına bir sebebi olamazdı. Aynı şekilde Macron kendine bir meşruiyet zemini yaratmalı ve kararını bu zemine dayandırmalıydı. Bu nedenle Macron, Castets atamasının güven oylamasını geçemeceğini dile getirmekte ve bunun da “kurumsal istikrara” bir zarar vereceğini dile getirmekte ısrarcıydı.
Temmuz ayını olimpiyat oyunlarının nihayete ermesi gerektiğini belirterek geçiştiren Macron, sol ittifakın önerdiği adayı reddettikten sonra da ağustos ayının Fransa’da hükûmet işleri için oldukça “yavaş” bir dönem olmasını kullandı. Atama bu nedenle eylül ayına kadar “olağan” şekilde sarkmış oldu. Tüm bu süreçte Macron’un seçeneklerini değerlendirebilmesi adına oldukça geniş bir zamanı oldu. Bu yarattığı bekleme zamanını kullanan Macron hem uzlaşabileceği hem de ana argümanı olan “kurumsal istikrarı” koruyabilecek şekilde meclisten güvenoyu alabilecek bir aday arayarak geçirdi. Bu uzama sürecinde ise sol ittifak Anayasa'nın 68. maddesi Fransa Parlamentosu’na cumhurbaşkanını görevlerini yerine getirirken "görevleriyle açıkça bağdaşmayan bir eylemde bulunması" durumunda görevden alma yetkisi verdiğini belirterek Macron’u azledilmekle köşeye sıkıştırmaya çalıştı. Ancak LFI'nin Macron'u görevden alma tehdidinin bölünmüş saflar arasında başarıya ulaşması pek mümkün görünmüyordu. NFP koalisyonunun bir parçası olan Sosyalist Parti, görevden alma prosedürü tehdidini de kabul etmedi. Dahası, görevden alma için hem Ulusal Meclis'te hem de Senato'da üçte iki destek gerekiyor ancak bunu sağlamak oldukça zor görünüyordu. Bu nedenle bu tehdit sadece sözde kaldı ve kamusal bir tartışmanın ötesine gidemedi.
Macron’un atadığı Michel Barnier ve yapabilecekleri
İki kez AB komisyon üyeliği yapan ve Brexit anlaşmalarının mimarı olan Barnier, hem Macron’un istediği tarzda bir “uzlaşmacı” olarak öne çıktı hem de Macron ile anlaşma ve Macron’un görevinin devamlılığını tehlikeye atmaktan uzak bir aday olarak Macron’a güven verdi. Macron bu nedenlerle birlikte Barnier’in atamasını yapmış oldu. Bu atamayı yaparken Macron’un öncesinde Le Pen ile görüşmesi örtülü bir şekilde onların da onayını aldığına dair iddiaları oldukça güçlendirdi. Bu onay alma sürecinin aynı zamanda güven oylamasında da işe yarayacağını düşünerek bu adımın aslında olası olduğunu belirtmek gerek. Macron kazandığı zaman içerisinde hem Avrupacı Fransızların isteyebileceği hem de Le Pen’in onayını almış birini başbakan olarak atamış görünüyor. Bu tablo göz önüne alındığında Barnier’in Macron’un oldukça sık bir şekilde dile getirdiği “kurumsal istikrarı” sağlamak adına ulusal meclisten de güvenoyu alma ihtimali oldukça yüksek. Ancak yine de taze başbakanın önünde bir engel olarak güven oylaması durmaya devam ediyor.
Barnier 11 Eylül’de meclisteki partileri sırayla gezdiği sırada gelecek hafta için bir hükûmet kurma sözü verdi bile. Bunu yaparken “işleri metodik ve ciddi bir şekilde” ilerlettiğini belirten Barnier, ondan beklenen uzlaşmacı kimliğinin gereklerini yerine getiriyor görünüyor. Fransa Parlamentosu’nun neredeyse üçe bölündüğü bir tablo içerisinde Barnier’in bu tutumu Fransa’nın sıkışan siyaseti için de olası bir nefes alma durumu da vadediyor. Ancak yine de risk barındırmaya devam ediyor. Özellikle NFP liderleri -en fazla oyu almalarına rağmen çoğunluğu sağlayamadıklarından dolayı- kendileri tarafından yönetilmeyen herhangi bir hükûmete güvenoyu vermeyeceklerine dair güçlü söylemleri Barnier için önemli bir sınav olacak gibi görünüyor.
Barnier’i sıkıştıran bir diğer not
Barnier güven oylaması için gereken adımları atarken biraz daha hızlı olması gerektiğinin ise oldukça farkında çünkü Barnier güven oylamasından hemen sonra zorlu bütçe görüşmelerinden geçecek ve 1 Ekim’e kadar ulusal bütçeyi meclise getirmesi gerekiyor. Bu süreçte yapılması gereken tasarruflar ve nereden kesinti yapılacağı da Barnier için önemli bir viraj teşkil ediyor.
Macron’un siyaseten yaptığı zaman kazanma hamlelerinin gölgesinde geçen seçim sonrası süreç nihayete eriyor gibi görünüyor. Barnier’in güvenoyunu alması Macron’un kendi argümanlarının kanıtlanması anlamına geleceği için ona biraz daha oyun alanı kazandıracağı ve aşırı sağı biraz daha bekletebileceği anlamına da geliyor. Ancak yine de Fransa için her şeyin yoluna gireceğini söylemek mümkün değil. Önümüzdeki üç yılda hem Macron’u hem de atadığı Başbakan Barnier’i bir hayli terletecek günler bekliyor.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.