25 June 2025

Dünyada 137,6 milyon çocuk işçi var!

Oyun oynaması, bahçelerde neşeyle koşturması gereken yaşlarda eli ekmek tutmak zorunda kalan çocuklar var dünyada. Kimi fabrikada, kimi tarlada, kimi evde… İLO-UNISEF’in “Çocuk İşçiliği: 2024 Küresel Tahminler, Eğitimler ve İlerleme Yolu” başlıklı rapor eşliğinde çocuk işçiliğini ele alıyoruz.

Küresel düzeyde çocuk işçiliği; çocukluğunu oyun, eğitim ve sevgi dolu bir ortamda geçirmesi gereken milyonlarca çocuğun hayatına doğrudan etki eden, insan hakları açısından ciddi bir kriz olarak karşımızda duruyor. ILO-UNICEF 2024 Küresel Çocuk İşçiliği tahminlerini içeren “Çocuk İşçiliği: 2024 Küresel Tahminler, Eğilimler ve İlerleme Yolu” başlıklı rapor, dünya genelinde 5-17 yaş grubundaki çocukların %7,8’inin, yani 137,6 milyon çocuğun, çocuk işçiliği kapsamında çalıştığını ortaya koyuyor. Bu çocukların 54 milyonu ise tehlikeli işlerde istihdam edilmekte; bu durum onların fiziksel ve ruhsal sağlıkları kadar gelecekleri açısından da ciddi bir tehdit oluşturmakta.

Çocuk işçiliğinin seyri

2000 yılından bu yana çocuk işçiliğinde önemli ölçüde azalma yaşanmış olsa da son yıllarda bu ilerlemenin yavaşladığı görülüyor. 2020-2024 yılları arasında çocuk işçilerin sayısı 20 milyon azalırken, tehlikeli işlerde çalışan çocuk sayısı 25 milyon geriledi. Ancak mevcut hızla ilerlenirse, çocuk işçiliğinin 2030 yılına kadar tamamen sona erdirilmesi mümkün görünmüyor; bunun için mevcut ilerleme hızının en az 11 katına çıkması gerekiyor.

Çocuk işçiliği giderek daha küçük yaş gruplarına yayılan bir olgu olma özelliği gösteriyor. 2024 verilerine göre çocuk işçiliğinin %57’si 5-11 yaş arası çocukları kapsıyor. Bu oran, 2008 yılında %42 düzeyindeydi. Bu da çocuk işçiliğinin artık okul öncesi veya erken ilkokul yaşlarındaki çocukları da içine aldığını göstermektedir. Eğitimden uzak kalan ve gelişimlerini tehdit eden şartlarda çalışan bu çocuklar, uzun vadede hem bireysel potansiyellerini kaybediyor hem de toplumların kalkınma çabalarını sekteye uğratabiliyor.

Kesişimsel eşitsizliklerin kökenleri

Cinsiyet açısından bakıldığında, erkek çocuklar daha yüksek oranda çocuk işçiliğinde yer alsalar da ev içi işler hesaba katıldığında bu tablo değişiyor. Günde üç saatten fazla ev işi yapan kız çocuklarının oranı yüksek ve bu durum onların okul sürecini de olumsuz etkileyebiliyor. Öte yandan kız çocuklar ev işlerinde yoğunlaşırken, erkek çocuklar daha çok dış mekânlardaki fiziksel işlerde çalışıyor olması, çocuk işçiliğiyle mücadelede toplumsal cinsiyet perspektifinin gerekliliğini ortaya koyuyor.

Coğrafi olarak ise çocuk işçiliğinin eşit dağılmadığını görüyoruz. En yüksek oran %21,5 ile Sahra Altı Afrika’da... Bunu %8,3 ile Güney Asya ve %5,5 ile Latin Amerika takip ediyor. Sahra Altı Afrika’da artan çocuk nüfusu ve kamusal hizmetlerdeki yetersizlik, çocuk işçiliğini kalıcılaştıran önemli unsurlar arasında yer alıyor. Bu bölgede eğitim altyapısı büyük bir baskı altında ve 2024 ile 2050 yılları arasında yalnızca ilkokul seviyesinde 80 milyon ek öğrenci kapasitesine ihtiyaç duyulacağı öngörülüyor.

Sektörel dağılıma bakıldığında, çocuk işçiliğinin %61’inin tarım sektöründe gerçekleştiğini görüyoruz. Bunu %27 ile hizmetler ve %13 ile sanayi sektörleri izliyor. Tarım sektöründe çocuklar çoğunlukla ailelerine yardımcı olmak üzere kayıt dışı çalışıyor. Bu durum, çocukların sosyal güvenlik sistemi dışında kalmalarına ve ulusal istatistiklerde görünmemelerine neden oluyor. Ayrıca bu çocuklar sağlık sigortası, güvenli çalışma ortamı ve düzenli eğitim gibi temel haklardan da mahrum kalıyorlar.

Çocuk işçiliğinde özellikle dikkat çeken bir diğer alan ise tehlikeli işlerdir. 54 milyon çocuk, fiziksel ya da psikolojik zarar riski barındıran işlerde çalışıyor. Bu çocukların yaklaşık %43’ü 15 yaşın altında. Sanayi sektöründe çalışan çocukların %64’ü, hizmetler sektöründe %48’i ve tarımda %30’u tehlikeli işlere maruz kalıyor. Bu tür işler, çocukların yalnızca sağlıklarını değil, aynı zamanda uzun vadeli öğrenme kapasitelerini ve topluma katılım imkânlarını da olumsuz etkiliyor.

Eğitimle olan ilişki ise daha da sorunlu bir profil çiziyor. Nitekim çocuk işçiliği yapanların %31’i okula gitmiyor. Tehlikeli işlerde çalışanlarda bu oran %49’a yükselirken, 15-17 yaş arası çocuk işçilerin %59’u eğitim dışıdır. Eğitimde kalan çocuklar için de çocuk işçiliği öğrenme üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Çocuk işçiliği yapanların temel okuma ve matematik becerilerinde yaşıtlarından %30 daha geride olduğu görülüyor.

Aşırı yoksullukta artış eğilimi

Tüm bu veriler ışığında, çocuk işçiliğinin temel nedenleri arasında yoksulluk, eğitime erişimsizlik, hukuki koruma eksikliği ve kriz/çatışma ortamları ön plana çıkıyor. Dünya Bankası’nın tahminlerine göre, 2030 yılına kadar iklim krizi nedeniyle 132 milyon kişi daha aşırı yoksulluğa sürüklenebilir. Bu da çocukların aile gelirine katkı amacıyla çalışmaya zorlanmaları riskini artıracaktır. Aynı zamanda pek çok ülkede zorunlu eğitim yaşının düşüklüğü, okul kalitesindeki eşitsizlikler ve eğitim altyapısının yetersizliği gibi nedenler de çocukları erken yaşta iş gücüne yöneltiyor. Hukuki çerçevenin eksikliği ve mevcut yasaların etkin şekilde uygulanamaması da bu durumu besleyen bir diğer etmen olarak karşımıza çıkarken; çatışma ve afet ortamları, çocukların hem eğitimden hem de koruma sistemlerinden dışlanmasına neden olmakta, bu da çocuk işçiliğini daha yaygın hale getiriyor.

Peki ya çözüm için ne yapmalı?

Bu yapısal sorunlarla başa çıkmak için uygulanabilecek politika önerileri ise çok boyutludur. Öncelikle, eğitimin niteliği ve kapsayıcılığı artırılmalıdır. Zorunlu eğitim yaşı en az 15’e çıkarılmalı, okul kalitesi yükseltilmeli ve kırsal bölgelerde erişim olanakları artırılmalıdır. Sosyal güvenlik sistemleri güçlendirilmeli; özellikle ailelere yönelik doğrudan gelir desteği, çocuk yardımları ve okulda ücretsiz yemek gibi teşvik edici uygulamalar hayata geçirilmelidir. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 138 ve 182 No.lu sözleşmelerinin tam olarak uygulanması sağlanmalı, çocuk işçiliğine dair yasal denetimler artırılmalıdır. Özellikle kayıt dışı sektörlerde çocuk işçiliğinin görünür kılınması için veri toplama süreçleri geliştirilmeli, bu amaçla istatistik kurumları ile sivil toplum arasında iş birliği yapılmalıdır. Kamu, özel sektör, uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalıştığı çok paydaşlı ulusal eylem planları hazırlanmalı; bu planlar acil durumlara karşı dayanıklı sistemler de içermelidir.

Sonuç olarak çocuk işçiliği, yalnızca bireysel kaderleri belirleyen bir sorun değil; aynı zamanda bir toplumun kalkınma yolculuğunu sekteye uğratan, nesiller arası yoksulluğu kalıcılaştıran, ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri derinleştiren çok yönlü bir yapısal problemdir. 2024 verileri, olumlu bazı gelişmeleri işaret etse de çocukların çalışmadığı, eğitim aldığı, oyun oynadığı ve güvende olduğu bir dünya ancak kararlı, kapsamlı ve bütüncül politikalarla mümkün olabilecektir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...