21 August 2024

Batı-Avrasya ikileminde yeni dönem: Rusya-Azerbaycan “yoldaşlığı”

Rusya lideri Putin’in Azerbaycan ziyaretinin arkasında neler gizli? Putin-Aliyev ortak basın toplantısında söz nasıl “Nazilere” geldi? Putin’in bir sonraki adresi Türkiye mi? Bölgeyi bundan sonra neler bekliyor?

Türkiye’nin de dâhil olduğu Avrupa ve Asya kıtalarının birleşim noktasındaki halkları kapsayan Avrasya bölgesi, son 20 yılda oldukça hızla evrimleşti, dış politikadaki teorik yaklaşımların kimi zaman yorumlamakta zorlandığı kadar karmaşık hadiselere ev sahipliği yaptı. Esasen tarihin farklı dönemlerine de benzer surette 1991’den itibaren, yani Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını müteakip önemli geçiş dönemleri, acı ve zorluklar bölge halklarının peşini bırakmadı.

Bu tür zor bir dönemin hâlen yaşandığı Ukrayna-Rusya hattında, 2013-2014 Meydan Olayları, Kırım ve Donbas bölgelerindeki gelişmelere ilaveten, geçtiğimiz günlerde meydana gelen Rusya’nın tarihte önemli bir hâkimiyet alanına tekabül eden Kursk bölgesine Ukrayna karşı taarruzu ise en sıcak hadise olarak önümüzde duruyor.

Bilhassa Kursk özelinde, Gürcistan’dan Transdinyester’e, Ukrayna’dan Orta Asya coğrafyasına kadar genelde askerî baskınlar ve müdahale anlamında her daim üstün görünen Rus geleneksel militer yapısının bu defa tabiri caizse “gafil” avlandığı uluslararası basına yansıdı. Hiç şüphesiz son yıllarda yaşadıkları badirelerle iyiden iyiye “uluslaşan” Ukrayna’nın buna paralel güçlenen askerî yeteneklerine ek olarak yüksek ihtimalle Batı ülkelerinin sağladığı teknik destekle beraber Kursk’taki Rus alanlarının hızla ele geçirilmesi mümkün oldu. Bölgeden pek çok Rus sivilin tahliye edilmesi gerekirken askerî ve altyapı kayıplarının boyutu ise hâlen tam olarak tahmin edilemiyor.

İşte tam da bu dönemde Rusya’nın yeni hamlesinin ne olabileceği, İsrail saldırılarına karşı aynı İran gibi oldukça sessiz görünen, “pasif” ve “öngörülemez” kalıp kalmayacağı çokça tartışılmaya devam ederken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, altı yıl gibi kayda değer bir süreden sonra Azerbaycan’a 18 Ağustos akşamı başlayan bir ziyaret gerçekleştirdi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in özel konutunda ailecek verilen sıcak karşılama görüntüleri ziyarete dair basına servis edilen ilk bilgilerdi. Esasen bu görüntülerin, bu ziyaretin “resmî” olmasının ötesinde, uzun yüz yıllardır aynı kaderi paylaştığı düşünülen iki ülke ve halkları arasında “bilinçli bir samimiyeti” göstermek adına verildiği anlamına da geliyordu.

Ukrayna, Ermeniler, Karabağ ve iki ülke “yoldaşlığı”

Karabağ zaferinin ardından Azerbaycan’ın birinci önceliği, başta “Zengezur Koridoru” olmak üzere bölge refahın da yeni adımları atmak ve askerî hamlelerini, ekonomik gücünü de kullanarak pekiştirmekti. Bu bağlamda özellikle iktisadi anlamda uzun yıllardır çıkmazda olan Ermenistan içinde de yeni savaşlar yerine yeni iş birliklerinin kurulması gerektiğini söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Öte yandan, Ermenistan’ın Rusya ile yüzyıllara dayanan “ontolojik yakınlığı”, askerî ve toplumsal iş birliği, Putin ve Rus yönetici kadrosunun son dönemde başta Karabağ’da olmak üzere gelişmelere “sessiz” kalmasıyla büyük yara aldı. Azerbaycan’ın Ermenistan’ın Sovyetler Birliği dönemi ve sonrasında güttüğü haksız toprak genişlemelerine karşı gösterdiği askerî başarılara Rusya bu defa, dünkü ziyaretten de anlaşılacağı üzere olumlu veya olumluya yakın sinyaller vermeye devam ediyor. Buna karşılık, Ermenistan da bir süredir Amerika ve Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerine önemli ölçüde yakınlaşıyor. Ermenistan içerisinde Azerbaycan’ı ve Rusya’yı kışkırtan eylemler gerçekleştiren Amerikan askeri ve istihbarat unsurlarının faaliyetleri bu anlamda öne çıkıyor. Buradan hareketle Putin’in, Ukrayna Savaşı’nda son dönemde “yolunda gitmeyen” hususlara ilaveten Kursk’ta yaşanan ağır gelişmelerle birlikte ani olarak nitelendirilebilecek Azerbaycan ziyareti bölgede yeni gelişmelerin habercisi sayılabilir.

“Bizi Nazilerden dedelerimiz kurtardı”

Şüphesiz Putin; tarihî ayrıntıları demeçlerinde oldukça fazla kullanan, kıvrak ve sonuç odaklı açıklamalarıyla son dönemde basında sıkça yer tutuyor. Dün de Aliyev ile yaptığı basın toplantısında bölge halklarının Nazizm’e karşı hâlen dik durduğunu kaydetmiş, tarihî Azerbaycan ve Rus halklarını kastederek “Nazi faşistlerinden bizleri dedelerimiz kurtardı” ifadesini kullandı. Bir bakıma Sovyetler Birliği’nden kimilerine göre olumlu bir ifade olarak miras kalan “yoldaşlık” ilkesinin önemini muhatabıyla paylaştı.

Benzer ifadeler, Kursk saldırılarından hemen sonra Rus yetkililerin yaptığı açıklamaları da akla getirdi. Nitekim Ukrayna’ya karşı sıkça “Nazi güçleri” benzetmesi yapan Putin ve yakın kadrosu, Kursk ani baskınını da Nazi ordularının 1940’ların başındaki Rus topraklarına yönelik meşhur Blitzkrieg, yani yıldırım ataklarıyla aynı gördüklerini belirtmişlerdi.

“Batı-Avrasya” ikilemi dikkate alınmalı

Putin’in ziyareti vesilesiyle 19 Ağustos’ta gerçekleşen resmi basın toplantısında hissedilen önemli bir husus, ağır siyasi gündemin yanında Rus kültürü ve sosyal diplomasisinin de Azerbaycan’da hâlen önemli ve geçerli konumda olduğu gerçeğiydi. Tüm tarafların Rusça konuştuğu, çeviriye hiçbir şekilde ihtiyaç duyulmayan bir ortamda, Rusya’da okuyan Azerbaycanlı öğrencilerden ve Rusça konuşan nüfusun korunmasından duyduğu memnuniyeti belirten Rus Devlet Başkanı, Moskova’nın yanında St. Petersburg ve Kazan gibi diğer büyük şehirlerde gerçekleşmeye devam eden ekonomik ve kültürel faaliyetler ile forum benzeri geniş ölçekli etkinliklerin önemine değindi. Esasen “Batı idealine” karşı Rusya önderliğinde bir süredir devam eden ancak resmî olarak tam da adı konamayan “Avrasya idealine” dönük bir bakış açısının bu noktada gelişmeye devam ettiğini söylemek mümkün.

Putin kadar kıvrak ve hızlı kararlar alabilen ve etkili demeçler verebilen bir lider olduğunu son dönemde iyice kanıtlayan Aliyev de Azerbaycan’ın sürdürdüğü “denge” çerçevesinde hem Rusya hem de gerektiğinde Batılı muhataplarıyla görüşmeye müsait bir imaj vermeyi sürdürüyor. Ancak son Karabağ mağlubiyetlerini müteakip Ermenistan’ın oldukça hızlı ve yoğun şekilde Batılı ülkelere âdeta bir “can simidi” gibi sarılması ve bu surette “bölge ülkelerinin kaderinin yine bölgedeki denklemde çizilmesi” fikrine tezat geliştirdiği tek taraflı tutum ise tabiatıyla Aliyev’in en azından bu dönemde ibreyi daha çok Moskova’ya döndürmesinin altındaki gerekçelerden biri. Nitekim bahse konu son ziyaret vesilesiyle Azerbaycan’ın yeni dönemin yükselen ve “anti-Batı” olarak görülebilecek ve sahip olduğu büyük nüfuslu üyeleriyle önemli bir potansiyele sahip BRICS’e katılım yolunda, üye ülke Rusya’nın desteğini talep ettiği basına yansıdı. Ayrıca yapılan görüşmelerde iki liderin, Ukrayna kriziyle iyice bozulan Avrasya’daki enerji ilişkileri çerçevesinde, iki ülkeye ait LUKOIL, GAZPROM ve SOCAR gibi dev şirketleri arasındaki muhtemel yeni iş birliği alanlarını da gündeme getirdikleri basında yer buldu.

Şüphesiz 1990’lardan sonra Amerikan rüyası ve Batı’nın çizdiği refah toplumu imgesi, artık Avrasya halkları için yeterli dayanak noktaları ve temel hayat gayeleri olmaktan çıkmaya başladı. Gelinen aşamada Güney Kafkasya’daki tabiri caizse “uslu durmaz” rolüne uzun zamandır Rusya’dan aldığı destekle devam eden Ermenistan, Putin’in Azerbaycan seyahatinin başladığı akşam dahi -medyada yer tuttuğu şekliyle- Azerbaycan tarafına taciz atışı açar konuma geldi. Bu noktada başta ABD’nin ve diğer Batılı organların Rusya’ya karşı taze bir cepheyi korumayı amaçladıkları ve bu esnada Avrasya’daki tüm denklemleri lehlerinde şekillendirmek isteyip istemedikleri temel tartışma noktası olarak ön plana çıkıyor.

Putin’in bir sonraki adresi Türkiye olabilir mi?

Putin’in muhtemel Türkiye ziyareti uzun zamandır gündemi meşgul ediyor. Ukrayna ve Filistin ile ilişkili yoğun gelişmelerle bu ziyaretlerin, yüksek olasılıkla Rusya tarafının isteğiyle birden fazla defa ertelenmek durumunda kaldığı biliniyor. Ancak gelinen noktada Putin’in Azerbaycan gibi bölgenin istikrar ve refahına katkı sunan Türkiye’ye de bir resmî veya çalışma ziyaretinde bulunması ihtimal dâhilinde görünüyor. Nitekim barış ve istikrar yolunda uzun yıllardır sürdürdüğü NATO üyeliğine ilave olarak bölge ülkelerinin gerçeklerine, sosyal ve toplumsal gelişmeleri ile hassasiyetlerine yapıcı ve kontrollü diplomasisi yoluyla dikkat gösteren Türkiye, tüm çevresini saran “krizler coğrafyasında” ortak çözüm geliştirmek için yeni dönemde de hazır olduğu sinyallerini iletiyor. Bu şekilde Rusya’nın da dâhil olabileceği, Azerbaycan ve diğer Türk ülkeler ile Orta Asya/Kafkasya hattında etkin bir ajanda takip etmek mümkün görünüyor.

Bu noktada bölge ülkelerinin geleceğini, yine bölge ülkelerinin belirlemesi prensibi esası karşımıza çıkıyor. Esasen bu prensip Azerbaycan ve Türkiye gibi ülkelerin dış politikasını oluşturan temel değerlerle de uyumlu. Ancak geçmişte Rusya’nın giriştiği, şimdi Ukrayna krizinin de etkisiyle geri durduğu, bölge ülkelerinin bağımsız politikalarına karşı olabilecek hamleler, bu defa artarak Batı ülkelerinden sirayet etmeye devam ediyor. Batı’nın isteği şüphesiz Ukrayna’ya karşı başlattığı yoğun ve yıkıcı militer anlayışa karşı Rusya’ya yönelik etkili cevaplar vermek. Ancak bu durumun bölgede farklı sorunlara yol açabileceği gibi Rusya-Azerbaycan örneğinde görüleceği üzere mevcut ilişkileri daha da güçlendirebileceği de bir hakikat.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...