
Akdeniz’de kaybolan insanlık: Madleen
Özgürlük Filosu Koalisyonu tarafından organize edilen “Madleen” adlı yardım gemisi, 1 Haziran 2025’te Gazze’ye varmak amacıyla Akdeniz’e çıktı. Fakat yolculuğu uluslararası sularda İsrail’in korsanlığında son buldu. Peki bu seyrüseferde neler oldu, gelin birlikte bakalım.
2025 Haziran’ının ilk günlerinde, Akdeniz'in uluslararası sularında seyreden “Madleen” adlı yardım gemisi, sadece bir gemi olmaktan çıkıp küresel vicdanın, devlet egemenliğinin ve uluslararası hukukun bir kez daha sınandığı bir arenaya dönüştü. Gazze'ye uygulanan ablukayı kırmayı ve insani yardım ulaştırmayı hedefleyen “Özgürlük Filosu”nun bir parçası olan Madleen’in yolculuğu, 2010'daki kanlı Mavi Marmara hadisesinin gölgesinde ancak ondan çok farklı taktik ve sonuçlarla tarihin hafızasına kazındı. Akıllarda da pek çok soruyu beraberinde bırakarak…
18 metrelik küçük bir gemi olan “Madleen”, aylarca süren hazırlıkların ardından Gazze'deki derinleşen insani krize dikkat çekmek ve tonlarca acil yardım malzemesini bölgeye ulaştırmak amacıyla 1 Haziran 2025’te İtalya’nın Katanya kentindeki San Giovanni Li Cuti Limanı’ndan Gazze’ye doğru yola çıkmıştı. Yolculuğun amacı, pratik olarak yardım götürmek ve sembolik olarak 18 yıldır devam eden ablukanın gayrimeşruluğunu dünyaya bir kez daha göstermekti. Gemiye İsrail tarafından müdahale edileceği önceden de tahmin ediliyordu, zira geçmişteki acı tecrübelerin izi ne Akdeniz’den ne de akıllardan silinmişti. Bu gerçekleşmesi kesin sonuca karşılık olarak gemideki aktivistler, müdahale hâlinde barışçıl tutumlarını sürdüreceklerini ve direniş göstermeyeceklerini önceden duyurmuştu.
Beklenen oldu. İsrail donanması, Madleen gemisini Gazze kıyılarından uzakta, uluslararası sularda durdurdu. Mavi Marmara'dan farklı olarak bu müdahale, kanlı bir çatışmaya dönüşmedi. İsrail askerleri, gemiye çıktı ve direnişle karşılaşmadan kontrolü ele aldı. Bu, İsrail'in 2010'daki felaketin kamuoyundaki etkisinden -muhtemelen aktivistlerin temsil ettikleri ülkelerle yaşanabilecek bürokratik krizden- “çekinerek” artık stratejisini “etkisizleştirme” üzerine kurduğunu gösteren ilk işaretti. Gemi, İsrail'in Aşdod Limanı’na çekildi. Gemideki aktivistler ve gazeteciler sorgulanmak üzere alıkonuldu. Aktivistlere iki seçenek sunuldu: İsrail’i derhâl terk etmeyi kabul etmek ya da gözaltı merkezine gönderilmek. 12 aktivistten 4’ü bu dayatmayı kabul etti ve kendileri sınır dışı edilme sürecine dâhil edildi. Kalan 8 aktivistin gözaltına alındığı ve sınır dışı kararına itiraz ettikleri için mahkemeye çıkarılacakları belirtildi. Mahkeme hangi hukuksuzluğu, hangi adalet anlayışı çerçevesinde değerlendirecekti? Dünyanın terazisi bu dengesizliğe neden mahkûmdu?
Vicdan koalisyonu, beklenen blokajla kırıldı
Madleen’in dünya kamuoyundaki yankısı, taşıdığı yardım malzemesinden çok, güvertesinde yer alan aktivistlerin isimlerinden kaynaklanıyordu. “Özgürlük Filosu Koalisyonu” (Freedom Flotilla Coalition) adlı sivil toplum kuruluşunun öncülüğünde yelken açan gemide farklı ülkelerden (Avrupa, ABD, Orta Doğu vd.) gelen insan hakları aktivistleri, yaşananları dünyaya duyurmayı amaçlayan uluslararası gazeteciler, farklı ülkelerden parlamenterler ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri bulunuyordu: Avrupa Parlamentosu’nun Fransız üyesi Rima Hassan, Alman vatandaşı Yasemin Acar, Türkiye’de Hüseyin Şuayb Ordu, Brezilya’dan Thiago Avila, İspanya;’da Sergio Toribio, Hollanda’dan Marco van Rennes, Fransa’dan Baptiste Andre, Reva Viard, Pascal Maurieras ve Yanis Mhamdi, İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg ve gazeteci Omar Failad… Bu küçük geminin uluslararası basında bu kadar duyulmasında da elbette Greta’nın etkisi büyüktü.
Greta Thunberg yolculuğa çıkmadan önce “Gazze’ye 100 kilo un ulaştırmak için canımı vermeye hazırım, biz bu göreve riskleri bilerek çıktık. Soykırım karşısında sesimizi çıkarmamak, bu göreve çıkmaktan çok daha büyük bir risk. Ne olursa olsun Gazze’ye un girmeli” açıklamasında bulunmuştu. Türk aktivist Şuayb Ordu ise bu yolculuğun barışçıl bir amaç taşıdığını ve İsrail’in olası suçlamalarının doğru olmadığını şu şekilde ifade etmişti: “Bu gemiye baskın yapmaya geliyorlarsa, can yeleklerimizi giyeceğiz, oturacağız ellerimiz boş bir şekilde bekleyeceğiz. Tahrik edici hiçbir eylemde bulunmayacağız. Hiçbir tepki vermeyeceğiz. Buna rağmen birimize zarar verirlerse bilin ki iftira atıyorlardır.” Amaçları sadece insani yardım ve barıştı. Ve bu doğrultuda gemi hareket etti. Fakat İsrail yetkilileri zaten müdahalenin yapılacağını baştan itibaren belirtmişti. Buna rağmen Madleen, Akdeniz’de seyrini devam ettirmekte kararlıydı. Zira yolculuk esnasında Yasemin Acar, Gazze’ye 185 kilometre uzaklıkta uluslararası sulardayken İsrail’in gemiyi durdurmak istediğini dile getirerek “Biz yolumuza devam edeceğiz, bu yardımı götürmek için Gazze’ye doğru yelken açmayı sürdüreceğiz” demişti. Fakat ne yazık ki Aşdod’da yolculuk son buldu.
Evet, bu kozmopolit yapı; yolculuğu evrensel bir “küresel vicdan” eylemine dönüştürmeyi amaçlaması açısından sembolik bir anlam taşımaktaydı ve bu kararlı ilerleyişleri hakikaten çok önemliydi. Fakat netice bu denli açıkken diplomatik alanda desteklenmemeleri, bu hukuksuz müdahaleye dair temsil ettikleri ülkelerden gerekli tavrın konulmaması durumun diğer veçhesini de sorgulatmıştı. Gazze’ye un girememiş, Greta ise çoktan sınır dışı edilmeyi kabul etmiş, uluslararası sular İsrail’in tiranlığına teslim edilmişti.
Uluslararası denizde tiranlık kuran korsan
Olayın hukuki boyutuna gelecek olursak… Uluslararası sularda, tarafsız bir gemiye yapılan askerî müdahale, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin açık bir ihlalidir. Gemi barışçıl bir amaç taşıdığı ve herhangi bir tehdit oluşturmadığı için bu müdahale hukuken “korsanlık” tanımına giriyor. Ama ne yazık ki İsrail’in bu hukuksuzluğuna, tiranlığına ve korsanlığına yönelik bir yaptırım uygulanmıyor. Uluslararası kamuoyunda dahi yeterince tepki verilmiyor. Gelen tepkiler de senelerce süren mücadelenin sadece sözcülüğünü yapanlardan sadece…
Avrupa Parlamentosu Sözcüsü Delphine Colard dahi Madleen vakasına dair yaptığı açıklamada sadece “Dünyanın herhangi bir yerindeki AP üyelerinin korunması ve refahı, AP için her zaman en büyük öncelik olacaktır” ifadelerini kullanmış ve yapılan hukuksuz müdahaleye yönelik başka bir şey söylememişti. Belli ki tek önemli olan üyelerinin korunmasıydı. İlginçtir ki diğer ülkelerden gelen tepkiler, İsrail’in bu eylemine ve hukuksuzluğuna karşı daha net bir duruşu temsil ediyordu. Örneğin, olaya dair Slovenya Dış ve Avrupa İşleri Bakanlığı’ndan “Yasa dışı bir şekilde alıkonulan sivil gemi, Gazze’de felaket seviyesine ulaşan insani krizin keskin bir hatırlatıcısıdır” açıklaması gelmiş; açıklamada Gazze’de ateşkesin sağlanması ve büyük ölçekli insani yardımın Gazze’ye ulaştırılmasının ehemmiyetine vurgu yapılmıştı. Endonezya Dış İşleri Bakanı Sugiona da sosyal medya hesabında yayımladığı paylaşımında “İsrail’in Madleen gemisini Gazze’ye yardım götürürken uluslararası sularda durdurulmasını şiddetle kınıyorum” ifadelerine yer vermiş ve müdahalenin uluslararası hukukun ihlali olduğunu açık bir şekilde belirtmiş, Gazze’ye yardımların engelsiz olarak ulaştırılması gerektiğini söylemişti. Malezya Dış İşleri Bakanlığı ise açıklamasında Gazze’ye yönelik ablukaya -ki asıl mevzu bu- dikkat çekmiş, durumu “acımasız ve barbarca bir eylem” olarak tanımlamıştı.
Bu konuda her zaman tavrı belli olan Türkiye de İsrail’in bu müdahalesine sert tepki gösteren ülkeler arasındaydı. Türkiye Dış İşleri Bakanlığı olayla ilgili yazılı açıklamasında “Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan ve içinde vatandaşlarımızın da bulunduğu Madleen adlı gemiye uluslararası sularda seyrettiği esnada İsrail güçlerince müdahalede bulunulması, uluslararası hukukun açık bir ihlalidir” demiş, “Netanyahu hükûmetinin, seyrüsefer serbestisini ve deniz güvenliğini de tehdit eden bu menfur saldırısı, İsrail’in bir terör devleti oluğunu bir kez daha ispatlamıştır” ifadeleri kullanarak olaya dair net bir tepki göstermişti. Tüm bu kınamalar yeterli miydi? Elbette değildi. Sorun, çok daha derin bir temelde saklıydı, her zaman.
İsrail ise yapmış olduğu bu insanlık dışı müdahaleyi Gazze'ye uyguladığı deniz ablukasının uluslararası hukuka uygun olduğunu ve düşman bir yönetim (Hamas) altındaki bölgeye silah ve kaynak girişini engellemek için gerekli olduğunu savunarak meşru göstermeye çalışıyordu. Bu çerçevede, ablukayı delme girişiminde bulunan her türlü gemiye, uluslararası sularda dahi müdahale etme hakkına sahip olduğunu iddia ediyordu. İsrail nezdinde gemide yer alan temel yaşam ihtiyaçları insanların hayata tutunmaları için bir silah malzemesi niteliğinde sayılması şaşırtıcı değildi maalesef. Bu doğrultuda da Madleen yolcularına ültimatomu çoktan vermişti İsrail yetkilileri. Keza İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz “İsrail ordusuna Madleen nefret filosunun Gazze’ye ulaşmasını engellemek için ne gerekiyorsa yapmaları yönünde talimat verdim. Yahudi karşıtı (antisemitik) Greta ve Hamas propaganda sözcülerine açıkça söylüyorum: Geri dönün, çünkü Gazze’ye ulaşamayacaksınız.” Dediklerini de yaptılar, Madleen Gazze’deki ablukayı kıramadı, İsrail ordusu uluslararası sularda kendine yetkinlik inşa edip gemiyi feshetti.
Peki, bu yetkinlik inşasını geçerli kabul edip etmemek, meşruiyetine onay verip vermemek ya da bu hukuksuzluğa yaptırım uygulayıp uygulamamak kimin elinde? İsrail’e açık denizde korsanlık yapma yetkisini veren ne? Bu meşruiyet nereden geliyor? Ancak bu soruların da peşine gitmek, soruna karşı bir adım daha atmayı sağlayabilir.
Amaca ulaşamayan yolculuklar
2025 Madleen vakası, 21. yüzyılda insanlık mücadelesinin neye evirildiğini gösteren maalesef ki binlerce örnekten sadece biri. Evet, Mavi Marmara’dan akan kanın izi hâlâ Akdeniz’in üzerinde. Belki Madleen vakasında aktivistlerin kanı dökülmedi ama uluslararası hukukun bürokratik taktiklerle bu denli esnetilmesi ve bu esnekliğe izin verilmesi; Gazze’deki kan gölüne meşruiyet sağlandığını gösteriyor ne yazık ki. Madleen sembolik olarak küresel vicdan koalisyonu oluşturduğunu sanarak İsrail’e meydan okuduğunu düşünebilirdi ama netice başka bir şeyi de gösteriyor: Belli ki mücadele sadece İsrail ile değil, bu vahşeti durdurmayan mekanizmayla da verilmeli. Geçmişte Mavi Marmara, bugün Madleen; güvertelerindeki yardım malzemeleriyle Gazze’ye ulaşamasalar da başlattıkları hukuki, ahlaki ve siyasi tartışma; uluslaraşırı toplumun zihninde, vicdanında devam ediyor. Artlarında kalan tüm soru işaretleriyle...

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.