13 May 2024

Afrika’nın anayasa ile imtihanı

Afrika’da yaşanan anayasal değişimlerin siyasi olaylarla nasıl bir ilişkisi var?

Afrika’da anayasacılık hareketlerinin, bağımsızlık öncesinde başlamasına rağmen gerçekte ülkelerin bağımsızlıklarını elde etmesinden sonra dikkate değer olduğu söylenebilir. 1980’li yıllardan itibaren liberalleşme ve demokratikleşme hareketleri ile birlikte rejimin tek partilerinin normatif hegomonyası sona erdirilerek kısmi düzeyde bir çok partili yaşama geçilmişti. Ancak siyasal sistemin doğası, otoriter olarak nitelendiriliyordu. 2011 Arap ayaklanmalarına (ilk zamanlar Arap Baharı olarak adlandırılan) kadar sistemin bu şekilde devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu dönemdeki anayasaların temel özelliği, devletin temel kuvvetleri arasında siyasi iktidarın kötüye kullanılmasını engelleyecek mekanizmaların tesis edilmemesi veya bu mekanizmaların işletilmesinin, ulaşılması zor karar yeter sayılarına bağlanmasıdır. Örneğin anayasa yargısı, 1980’li yıllardan itibaren anayasal sistemlere dâhil edilerek belirli normların anayasaya uygunluğu denetimi gerçekleştirilir. Ancak bu anayasal denetim işlevi normatif ve pratik düzeydeki eksiklik ve engellerden dolayı çok sınırlı bir etki gösterebildi.

2011 Arap ayaklanma ve protestoları neticesinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki bazı ülkelerde (Tunus, Mısır, Libya ve Yemen) rejim devrildiğinden dolayı devrimci bir anayasacılık süreci yaşanırken, rejimin devrilmediği yerlerde (Cezayir, Fas, Ürdün, Umman ve Bahreyn) reformist bir anayasal reform süreci gerçekleştirilmişti. Protestoların bastırıldığı ülkelerde (Suudi Arabistan, Katar, vs.) ise herhangi bir anayasal değişim (yeni anayasa veya anayasa değişikliği) yaşanmadı.

Devrimler ve anayasalar

Devrimci sürecin yaşandığı ülkelere bakılacak olursa Tunus, sancılı bir geçiş sürecine rağmen yeni anayasasını (2014 Tunus Anayasası) yaparak literatürde ve bölgede nispeten başarılı tek ülke olarak nitelendiriliyor. Ancak 2014 Anayasası yürürlüğe girmesine rağmen siyasal istikrar sağlanamadı. 2014 Anayasası yapım sürecinde taraflar arasında gerçek bir konsensus bulunmaması, nihayet kendisini Kays Said’in olağanüstü hâl ilan ederek ülkenin yönetimini tamamen ele geçirmesi ve neticesinde yasama, hükümet ve yargıyı (geçici anayasa mahkemesi ve Yüksek Yargı Konseyi) ilga etmesi ile göstermişti.

Tunus’un temel siyasi örgütleri ve sivil toplum kuruluşları; 2022 Anayasası yapım sürecini boykot etmesine ve karşı çıkmasına rağmen 2022 Anayasası kapsayıcılık, katılımcılık ve şeffaflık yönünden problemli bir şekilde tasarlanıp yürürlüğe koyuldu. 2022 Anayasası’nda, eski anayasada (2014 Anayasası) öngörülen yürütmenin kötüye kullanılmasını engelleyecek bazı mekanizmalar (örneğin Cumhurbaşkanı’nı görevden alma usulü, olağanüstü hâl düzenlemeleri) ya geriletildi ya da tamamen ortadan kaldırıldı.

Mısır’da yeni bir anayasa olarak 2012 Anayasası oluşturuldu. Ancak bir karşı-devrim süreci çerçevesinde askerî darbe yapılarak Mursi ve hükümet el çektirildi. Ordu, geçici Cumhurbaşkanı olarak Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı atadı. Aslında bu durum, ordu ile yargı arasındaki zımni iş birliğini de gösterir niteliktedir. 2012 Mısır Anayasası’ndaki bir kurucu meclis yöntemi yerine, yürütme organı kaynaklı anayasa komitesi tesis edildi. Ordunun ve yargının istediği bir metin inşa edilerek 2014 Anayasası yürürlüğe koyuldu. 2014 Anayasası hâlâ yürürlüktedir. 2019 yılında yapılan anayasa değişikliği ile 2014’te yargıya verilen yetkilerden bazıları, Cumhurbaşkanı’na verilerek yargının özerkliği ve bağımsızlığı bir nebze de olsa azaltıldı. Gelinen noktada Tunus’un Kays Said, Mısır’ın da Sisi ile 2010 öncesi döneme döndükleri görülüyor.

Libya ve Yemen ise oldukça kötü bir geçiş süreci yaşadı. Her iki ülkede de iç savaşın ortaya çıkması, anayasa yapım süreçlerini akamete uğratmıştı. Yemen’de 2015 tarihinde, Libya’da ise 2017 tarihinde tasarı meclisleri tarafından anayasa tasarıları hazırlanmasına rağmen anayasalar için öngörülen nihai prosedür tamamlanmadığı için anayasa metinleri yürürlüğe girememişti. Uluslararası toplumun yıllardır yürüttüğü çabalara rağmen herhangi bir önemli gelişme kaydedilemedi. Her iki ülkenin siyasal ve anayasal belirsizliği devam ediyor.

Anayasa fetişizmi

Reformist ülkelere geldiğimizde Afrika kıtasında yer alan iki ülke bulunuyor: Fas ve  Cezayir. Her iki ülke de yeni bir anayasa yapma başarısı göstermesine rağmen halk, kurucu iktidar statüsüne yükselmediği ve siyasal sistemin doğası temel olarak aynı kaldığı için bir devrim yerine bir reform süreci işledi. Fas’ta monarşik rejim, anayasal geleneğine uygun bir şekilde halk protestolarını yatıştırmak amacıyla “anayasa fetişizmi” yolunu kullanarak yeni bir anayasa yürürlüğe koydu. Daha önceki 1992 ve 1996 Anayasalarında olduğu gibi monarkın sistem üzerindeki görev ve yetkilerinde kısmi bir gerileme sağlanmasına rağmen sistemin temel niteliği ve özelliği korundu.

Fas, 2011 Anayasası ile yoluna devam ediyor. Cezayir’de ise protestocular, 1990’larda yaşanan iç savaş tecrübesini yeniden yaşayarak acılarını büyütmemek amacıyla 2011 protestolarında güçlü bir direnç sergileyemediler. Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika tarafından başlatılan anayasal reform süreci, 2016 yılında tamamlanabilmişti. Bu anayasal reform ile temel hak ve hürriyetler, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin kısmen azaltılması ve anayasa yargısı bakımından bazı önemli değişiklikler yapıldı. 2019 yılında göreve gelen yeni Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, Cezayir’e gerçek anayasasını vermek istediğini söylese de büyük ölçüde 2016 Anayasal Reformu’nun getirdiği değişiklikleri benimseyen 2020 Anayasası’nı yürürlüğe koydu. Cezayir anayasal geleneğinin kodlarının bu metinde de korunduğunu söyleyebiliriz.

Beklenilmeyen bir gelişme, Afrika kıtasında yer alan ve Müslüman nüfusa sahip Sudan’da gerçekleşti. Sudan’da 2018’in sonları ve 2019’un başlarında geniş çaplı olaylar meydana geldi. Bu protestolar neticesinde, 2011 olayları sırasında devrilmeyen ve 30 yıldır iktidarı elinde bulunduran Ömer Hasan Ahmed el-Beşir; ordu darbesiyle koltuğundan alındı. Nihai olarak 2005 tarihli Sudan Anayasası ortadan kaldırıldı, yerine 2019 Anayasal Bildirisi ilan edildi. Bu yeni anayasanın en önemli özelliği, eski anayasada bulunan İslam ve İslam Şeriatı ile ilgili hükümlerin kaldırılarak tamamen seküler bir ideoloji benimsenmesidir.

Sonuç olarak devrimci sürecin yaşandığı ve yeni anayasaların yapıldığı Tunus ve Mısır’da dahi devrimci grupların beklediği temel değişiklikler gerçekleştirilemedi. Böylelikle otoriteryenizm kendisini yeniden üretebildi. Arap monarşileri, bugün temel yönetim teknik ve uygulamalarına devam ediyor. Ancak Arap Baharı’na yol açan siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlar hâlâ varlığını koruyor. Dolayısıyla bu coğrafyada yeni toplumsal hareketlerin ve beraberinde yeni anayasal gelişmelerin yaşanması muhtemeldir. Bölge; dalgalı bir gelişim sürecinde değişim ve dönüşüme uğramayı sürdürüyor.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...